Seyit Tosun
SIĞINMACILAR KONUSUNDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR, YANLIŞ BİLİNEN DOĞRULAR
Sığınmacı konusunda durum o kadar hassas ki kim ağzını açsa hemen ya ırkçılıkla ya da ülke düşmanlığıyla suçlanıyor. Bu iletişimsizlikle bir arpa boyu yol almamız mümkün değil. Oysa kaybedecek zamanımız yok. Eğer gereken sosyal, kültürel ve ekonomik önlemler alınmazsa buradaki ateşe atılan her odun, atanı da yakacak. Toplum sığınmacıları nefret objesi haline getirirse bundan en büyük zararı hem toplumun kendisi hem de sığınmacılar görür. Baskıcı ve otoriter grupların en sevdiği şartlar bunlardır.
Öfkeli yoksul kitleler, gelecekte bir gün nefret objesi haline getirilmiş sığınmacıların bu yoksulluğa ve işsizliğe neden olduğuna ikna edilirse ondan sonra yaşanacaklar ülkemiz ve demokrasi adına tam bir çöküş olacaktır. Şiddetten sadece sığınmacılar değil, ülkenin özgürlük isteyen ve insan haklarını talep eden yurttaşları da nasibini alacaktır. Öyle ki yaşanabilecek vahim olayların sonunda demokrasi ve hatta siyasal partilerin büyük kısmı bile ortadan bu baskı grupları eliyle ortadan kaldırılabilir.
İşte bu nedenle başta sol ve sosyal demokratlar olmak üzere çok net ve anlaşılır bir çözüm sunulması ve bu çözüm paketi etrafına ülkedeki farklı kesimlerin toplanabilmesi gerekiyor. Hatta bu konuyla ilgili ayrı bir koordinasyon kurulu kurarak ister kendi ittifakında olsun ister olmasın; ya da herhangi bir ittifakta yer alsın ya da almasın tüm parti ve demokratik kitle örgütleriyle bu çözümleri net, gerçekçi ve anlaşılır bir şekilde hayata geçirmek gerekiyor. Bununla beraber çok iyi bir halkla ilişkiler stratejisi oluşturularak halkın büyük kesiminin doğru bilgilendirilmesi ve konuyla ilgili olarak da vatandaşların sığınmacıların entegrasyonuna ikna edilmesi lazım. İşin ÖZ’eti, olaya salt duygularımızla yaklaşmak; gerçeklerden uzaklaşarak kargayı kılavuz yapmak demek olur ki bu da hepimizin sadece burnunu değil, başını da büyük dertlere sokacaktır. Kirli ve tehlikeli yanlış bilgi yağmurundan kendimizi korumamız gerekiyor.
Bu nedenle sığınmacı konusunda kamuoyunda en çok tartışılan önermelerle; doğru bilinen yanlışlar ve yanlış olarak bilinen doğrularla ilgili yazıya buyurunuz:
Önerme 1: Suriyeliler, Afganlar, Pakistanlı mülteciler suçlulardan oluşuyor ve suça meyilliler.
Cevap: Yanlış. Önce; Türkiye’de göçmen, mülteci ve sığınmacı kavramları çok yanlış kullanılıyor. Bu üç kavramın hepsi ayrı ayrı tanımlamalara ve hukuki statülere sahip. Göçmen, kendi isteğiyle yer değiştirenlere söylenir. Başka bir ülkeye politik ya da güvenlik nedeniyle başvuru yapıp iltica edenlere mülteci denir. Savaş ve terör gibi durumlardan kaçanlara ise sığınmacı denir. Türkiye’de yaşayan Suriyeli, Afgan, Iraklı ve İranlıların tamamına yakının statüsü geçici sığınmacıdır. Şu anda suç işleme oranları kendi vatandaşlarımızdan yarı yarıya kadar düşüktür. Özellikle Suriyeli sığınmacıların önemli kısmı kadın ve çocuklardan oluşuyor.
Önerme 2: Sığınmacılar bedavadan maaş alıyor. Vergi vermiyorlar.
Cevap: Yanlış. Sığınmacılar AB tarafından finanse edilen bir havuzdan 200 liraya yakın bir destek alıyorlar. İlgili bakanlıkların da belirli destekleri var ve bu da gereklidir. Çünkü Türkiye’nin sığınmacılara karşı belirli sorumlulukları mevcut. Üniversiteye sınavsız girme hakları yok. Araç muayene ücreti ödemek zorundalar. İşyeri açanlar vergi vermek durumunda. Su ve elektrik faturası veriyorlar.
Önerme 3: Sığınmacılar hastanelerden ücretsiz olarak yararlanıyor.
Cevap: Doğru. Sığınmacılar geçici koruma kapsamında olduklarından sağlık olanaklarından ücretsiz olarak yararlanabiliyorlar.
Önerme 4: Gelen sığınmacıların içlerinde suçlular var.
Cevap: Hem doğru hem yanlış. Gelen sığınmacıların büyük kısmının kadın ve çocuklardan oluştuğunu söylemiştik. Yani gelenlerin büyük kısmı zaten mağdur. Sığınmacıların bazılarının geldikleri ülkelerde bir suça karışıp karışmadıkları, yani kriminal biri olup olmadıkları bazen bilinmiyor. Suriye’de, Afganistan’da ve Pakistan’da suça karışıp orada yargılanmamak için gelen sığınmacıların arasına karışanlardan bazıları ortaya çıktı.
Önerme 5: Sığınmacı konusunda soru sormak, tepki göstermek ve bu göçe dur demek ırkçılıktır.
Cevap: Yanlış. Bu ülke vatandaşlarının gelenlerin kim olduklarını sormaları en doğal hakkıdır. Bu soruları sosyal medyada ya da sesli olarak soran kişileri salt bu nedenle ırkçılıkla suçlamak hatalıdır. Türkiye’de yaşayan herkesin kendi güvenlik kaygılarıyla ilgili soruları sorması gayet normaldir. Bu nedenle yaşananların tam şeffaflıkla paylaşılması çok önemli.
Önerme 6: Durmadan sığınmacı propagandası yapanlar insan hakları kılıfı altında Avrupa Birliği ajanlığı yapıyor.
Cevap: Yanlış. Türkiye’nin de tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler açıktır. Sığınmacıların hem belirli hakları var hem de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi her insanın insani şartlarda yaşamasının doğuştan gelen hak olduğunu söyler. Türkiye’nin de beyannamede imzası var. Bu nedenle sığınmacıların haklarını savunan vatandaşları ‘ülke düşmanı’ ya da ‘Batının uşağı’ olarak yaftalamak büyük bir yanlıştır.
Önerme 7: Avrupa Birliği ve ülkeleri sığınmacılar konusunda iyi bir sınav verdi. Avrupa liderlerinin bu konuda söyledikleri önemli ve belirleyici.
Cevap: Yanlış. DöneminAlmanya Başbakanı ve AB’nin ‘patronu’ Angela Merkel açık şekilde sığınmacıların tamamının Türkiye’de kalması gerektiğini ve Türkiye’nin AB’ye giremeyeceğini söyledi. Buna karşılık da bazı yardımlarda bulunabileceklerini beyan etti. AB de bütün politikasını bunun üzerine oturttu. Ukrayna’daki savaşta Avrupalılar gelenlerde açık şekilde ‘sarı saç renkli göz’ aradı. Dildeki ırkçılık pratiğe döküldü. Oysa bu yaşananlar Avrupa Birliği’nin varlık nedenine aykırıydı. Avrupa Birliği, sığınmacılar konusunda tarihsel bir ikiyüzlülük içerisinde. Türkiye’nin bir sığınmacı üssü, bir tampon bölge olmasını istiyorlar. Bunun karşılığında da ülkede yaşanacak insan hakları ihlalleri ve otoriterleşme görmezden gelinecek. Tam bir fırsatçı ‘kazan kazan’ pazarlığı içine girmiş bir Avrupa karşısındayız.
Önerme 8: Türkiye gelecek bütün sığınmacıları alacak ve bunların insani şekilde yaşamasına olanak verecek güçtedir.
Cevap: Yanlış. Türkiye insanını bu sorunla baş başa bırakmak demek; milyonlarca sığınmacıyı da mağduriyet havuzuna itmek anlamına gelmektedir. Sığınmacıların sayısı göz önüne alındığında Türkiye’nin ne nüfusu ne de bütçesinin bunu kaldıramayacağı bellidir. Her ülkenin bir mülteci, sığınmacı, göçmen hazmetme oranı bulunur. Bu oran genelde 100 kişiye 1 sığınmacı denebilir. Yani yüzde bir. Bizde ise bu oran 10’da 1’e gelmiş boyuttadır. Bu devasa sığınmacı sayısıyla ne entegrasyon ne ekonomik kalkınma ne de kültür adaptasyonu sağlanamaz.
Önerme 9: Sığınmacılar yüzünden işsizlik arttı.
Cevap: Yanlış. Sığınmacılar yüzünden değil, politika yapanlar yüzünden işsizlik arttı. Özellikle Suriyeli işçiler çok düşük ücretlere, insani olmayan koşullarda ve sigortasız çalıştırılıyor. Bir kısım işveren sığınmacıları çok açık şekilde suiistimal ediyor. Bu kişiler onlardan memnunlar ancak bu sığınmacıları çalıştıranlar onları asla sosyal hayatta görmek istemiyor. Komşu ya da arkadaş olmayı reddediyor. İnsani bir maaş, sendika, izin ve sigorta talep eden Türk Vatandaşlarına karşı sığınmacılar adeta grev kırıcı olarak kullanılıyor.
Önerme 10: Bayrağa hakaret etti, vatandaşlara saldırdığı ya da TikTok’ta kadınları çektiği için sığınmacılar geri gönderilemez. Adli işlem yapılmalı ama ülkede kalmalıdırlar.
Cevap: Yanlış. Türkiye, geçici koruma statüsünü can güvenliği nedeni ile bu kişilere vermiştir. Türkiye, eksik olsa da sorumluluğunu yerine getirdiğinde sığınmacılar da kendi sorumluluklarını yerine getirmelidir. Türkiye, bu tip durumlarda geri gönderme merkezleri aracılığı ile suçu ispatlanmış bu sığınmacıları geri gönderebilir ve göndermelidir.
Önerme 11: Sığınmacılar istedikleri illere gidebilme hakkına sahip olmalıdır.
Cevap: Yanlış. Kapsamlı bir sığınmacı politikası belirlenmeli ve her şehre belirli oranda, belirli şartlarda sığınmacı dağıtımı yapılmalıdır. Örneğin Almanya’da bir sığınmacıya iş bulunduğunda o bulunan şehri belirli bir süre terk etmemesi istenir. Terk ederse yaptırım uygulanır. Hatta geri gönderilir.
Önerme 12: Sığınmacıların tamamı geri gönderilmelidir.
Cevap: Yanlış. Dünya üzerinde böyle tek bir örnek yok. Oturma ve çalışma izni almış sığınmacıların kendi ülkelerinde can güvenliği tehdidi devam ediyorsa bu izinler devam ettirilir. Geri dönüşler için güvenlik sağlandığında dönüşler teşvik edilir. Türkiye’nin bu yükü tek başına sırtlamayacağı da net bir dış politika olarak kararlı şekilde uygulanır. Kalma ve vatandaşlık hakkına sahip olanlar ise çok sıkı bir dil eğitimi ve entegrasyon sürecine sokulur. Gerçekçi olmak bu konudaki en doğru tavırdır. Türkiye’nin dış politikasının değiştirilerek bölge ülkeleri ve sığınmacıların geldiği ülkelerle ilişki kurulması ve uluslararası denetimle geri dönmek isteyenlerin güvenliğinin sağlanması gerekmektedir.
Önerme 13: Bazı vatandaşlar konuya aşırı tepki gösteriyor. Bununla da mücadele edilmeli. Cevap: Yanlış. Toplumun öfkesini de iyi anlamak gerekiyor. Vatandaşların öfkesini eleştiren birtakım liberaller, halkın her gün bu sorunlar yumağıyla yüzleştiğini unutmamalı. Korumalı sitelerde oturup, hiçbir sığınmacıyla karşılaşmayanların, vatandaşı ırkçılıkla suçlaması iki yüzlülüktür. Birçok dilde yayın yapan Deutsche Welle (DW), sığınmacıların yaşadığı mağduriyetler haberini Türkçe kanalında yaparken aynı DW’nin İngilizce yayınında Yunanistan sınırına örülen elektrikli duvarlar ve sığınmacı avcısı akıllı droneların haberi yapılıyordu.
Önerme 14: İleride Suriyeli mahallesi, Afgan sokağı gibi yerler oluşacak.
Cevap: Doğru. İleride değil, çoktan oluştu. Gettolaşma, mahalleleşme ve hatta çeteleşme de olacak. Bu sadece bizde olan bir sonuç değil. Avrupa ve ABD’de de var. Burada bakmamız gereken durum; mahallelerin tehlikeli olup olmayacağı. Yani entegrasyon politikalarına ve yukarıda bahsettiğimiz kapsamlı ve kararlı dış politikaya ihtiyacımız var. Bunlar ileride bu mahallelerin nasıl olacağını belirleyecek. Sığınmacıların açlık, yoksulluk, korku ve baskıyla uğraştıklarını da eklemeliyim. Bu tip mahallelerin oluşmasının temelinde dayanışma ve korku da yatıyor. İnsani bir dürtü olduğunu anlamaya çalışmamız lazım.
Önerme 15: Sığınmacıların vatandaşlık almasında bir mahsur yoktur.
Cevap: Yanlış. Dünyanın hiçbir yerinde geçici koruma kapsamında olan sığınmacılara vatandaşlık verilmez. Hukuki tanımında olduğu gibi ‘Geçici’ süreyle korunma kapsamında değerlendirilir. Vatandaşlık maddi ya da manevi bir katkı olacağı düşünülürse verilir. Bu spor, sanat, ekonomi, kültür alanındaki çalışmalar göz önüne alınarak verilebilir. Bunun da adı ‘istisnai vatandaşlıktır.’ Yani adı üzerinde istisnai durumlarda verilir. Örneğin Kanada’da vatandaşlık hakkı elde etmek için 800 bin dolarlık bir banka hesabı ve en az 400 bin dolarlık bir yatırım yapmak gerekiyor. Sonra 5 yıl aday vatandaşlık, sonra uygun görülürse vatandaşlık hakkı tanınıyor. Yunanistan’da en az 250 bin liralık konut alanlara 5 yıl boyunca oturum izni hakkı verilmekte, bunun yanında ise ülkede 300 bin Euroluk istihdam sağlayana ise 3 senelik çalışma ve oturma izni veriliyor. Bakın vatandaşlık vermiyor, sadece oturma izni veriyorlar. İngiltere, İsveç, İsviçre gibi ülkeler bu süreyi 12 yıla kadar uzatabiliyor.
Önerme 16: Gelen Afganların ve Pakistanlıların hepsi genç erkek. Bunlar ailelerini bırakıp geliyorlar. Nasıl sığınmacı bunlar? Çoğu da eğitimsiz.
Cevap: Hem doğru hem yanlış. Özellikle gelen Afganların çoğunun erkek olduğu bir gerçek.Ancak Taliban rejiminden kaçan binlerce kadın ve çocuk var. Afganistan'da savaş derebeylerinin yanında bulunan bu genç erkekler 3 bin kilometre yol yapıp kontrolsüz biçimde geliyorlar. Hatta bu rotada insan kaçakçı çeteleri mevcut ve bir ücret karşılığında bu kişileri Türkiye sınırına getiriyorlar. Buradaki ana sorun denetim ve kayıt.
Önerme 16: Yaşananların sorumlusu Sığınmacılar.
Cevap: Yanlış. Yaşananların sorumlusu insanları sığınmacı haline getiren politikalar ve alınan kararlardır.