Siber Dünya

Değişim, bu yıl için nerede ise artık klişe bir kelime.

Dönüşen yaşam biçimleri ile, hayatımızın her alanında teknoloji ile bütünleşmiş bir yaşam kurgusu sunuyor salgın sonrası yeni dünya. Bu eğilimi iyi anlamak,  ortaya çıkan ve çıkabilecek olan yeni ihtiyaçlara ve sorunlara yönelik tasarım yaklaşımlarını da yakından ilgilendiriyor.

Geçenlerde bir arkadaş ortamında şu anımı anlattım, sizlerle de paylaşmalıyım. Türkiye’de ilk sanal market uygulamasını Migros kullandı. 1999 yılında kızım yeni doğduğunda, ihtiyaçlarımızın eve gelmesi her bakımdan mantıklı göründü ve ben de hemen hemen ilk birkaç kullanıcısı arasında yer aldım bu uygulamanın. O yıllar için büyük bir girişimdi ve bugünlere kadar, sanal marketin sadık müşterilerinden biri olmayı sürdürdüm; elbette pek çok farklı marka ve platformdan da alışveriş yapmayı deneyimleyerek.

O ilk yıllarda siparişimizi kapıya Necdet bey getiriyordu. Bir keresinde sipariş ettiğim bebek bezinden kalmamış ve Necdet bey, yolda gelirken evimize yakın bir bakkala girip, istediğimiz marka ve boydaki bebek bezini bulup getirmişti kapıya. Bana “Evde bebek var biliyorum; almak zorunda değilsiniz ama belki acildir diye getirmek istedim” dediğinde, boğazım düğümlenmişti, minnet, saygı ve sevgi duymuştum.. İşte bizim ülkemiz böyle güzel bir yer, insanımız böyle empati ile dolu idi! O günden sonra Necdet bey aramızda “sanal Necdet” olarak anıldı yıllarca.

Geçtiğimiz 20 yılda en hızlı büyüyen alanlardan biri mobil iletişim ve e-ticaret.

2020‘nin başındaki verilere göre, 85 milyonluk genç nüfusun %92 si mobil telefon kullanıcısı ve %74’ünün internet erişimi var. Yine kayıtlara göre 54 milyon aktif sosyal medya kullanıcımız var. Ağustos ayında TÜİK tarafından yapılan araştırma sonuçlarına göre ise, pandemiden bu yana internet kullanımı 5 puan arttı, ayrıca evden internete erişim ise %90.7 olarak kaydedildi. Aynı raporda internet üzerinden alışveriş oranının geçtiğimiz yıla oranla %2.5 arttığı ve %36.5 olduğu belirtiliyor. Bu yıl içerisinde %60.9’umuz internetten giyim, ayakkabı veya aksesuar, %26.1’imiz kitap, %21.1’imiz kozmetik ve sağlık ürünleri alırken, %22.5’imiz yemek ve benzer ürünler, % 17.6’ımız temizlik malzemeleri ve %17’imiz de mobilya ve ve aksesuarlar aldık.

SALGIN İLE YAŞAMA BİÇİMİNDE YOL AYRIMI

Salgın dolayısı ile kişilerin yaşama bakışlarında bir yol ayrımı yaşandı. Pek çok kişi, bu değişim ve dönüşüme entegre olmak üzere hareket ederken kimileri de kendi imkanları çerçevesinde, satın alma motivasyonunu bir kenara bırakarak maliyetli kent yaşamından vaz geçmeyi, daha sağlıklı ve steril bir yaşam idealini tercih etti, ediyor. Bu kesim, kendi gıdasını da olabildiğince kendi kendine yetiştirmeyi, sağlamayı istiyor. Bu yaşam kurgusu onları kentten kırsala, yani tersine göç ettiriyor. (tabii burada ters neresi düz neresi sorgulamak gerekiyor !)

Eğer var ise, bir süredir unutulmuş olan bakımsız yazlık evin ihtiyaçlarının giderilmesi, yenilenmesi, burada daimi yaşamaya yönelik olarak yapılan düzenlemeler eminim geçtiğimiz altı ay içerisinde pek çok kişinin gündemindeki konuydu.  Zira yazlık evlerde sürekli yaşayacaksak orayı ısıtmalı, pek istemesek de kaçınılmaz olan ihtiyaçlar için olmayan internet bağlantısını sağlamalıydık. İster kentte olsun ister kırsalda, imkanımıza göre domates soğan yetiştirmeyi planladık veya ilgili düzenlemeleri çoktan yaptık bile. Kentten uzakta bir evimiz yoksa, edinmek istedik ve kimilerimiz edindi geçtiğimiz altı ay içinde. New York’tan İstanbul’a büyük kentin cazibesi bir anda yok oldu; pek geri gelecek gibi de değil. Sokağa çıkıp sosyalleşemiyor, en yeni restoranı yerinde deneyimleyemiyor, bir açılıştan ötekine koştururken hava atamıyorsak ne gerek var kentin onca yükünü çekmeye? Diğer yandan e-ticaretin aktif oyuncuları da, kırsala yönelik hizmetlerini ve iş güçlerini yaygınlaştırmayı, yılın beklenmedik işleri arasına kattılar. Daha önce burun kıvırdıkları küçük beldelerde hizmet vermeye başlarken, evdeki müşterileri için bulunmaz bir nimet olduklarını anlatmaya koyuldular sıra sıra.

Özetle herkes için bir bakıma yol ayrımları göründü son aylarda. Firmalar için dijitalleşmek; hizmet ağlarını kırsala doğru genleştirmek elzem hale gelirken. Bireyler de bundan sonraki yaşamlarını nerede ne şekilde yaşayacaklarını titizlikle gözden geçirdiler.

İster doğaya kaçalım ister kentte kalalım. İdrak etmemiz gereken tek bir gerçek var ki yaşamımız bundan böyle teknolojiye göbekten bağımlı. Belli bir çağ kapandı ve yenisi açıldı.

İstesek de istemesek de e-ticaret veya internet üzerinden toplantılar, kaçtığımız yerlerde de peşimizi bırakmayacak. Banka veya marketi cepten “halletmek” kaçınılmaz. Eğitim, öğretim hayatı, önemli iş toplantıları internette; gideceğimiz en yakındaki filanca adrese kolaya baktığımız gibi, en yakın tesisatçıyı, en ucuz nakliyeciyi de internetten bulduğumuza göre…

Kablolarla birbirine bağlanmış diz üstü bilgisayarlar, kollarımızı ağrıtıncaya kadar elimizde tuttuğumuz cep telefonları veya uygun görüntü açısını yakalamaya çalıştığımız için şekilden şekile soktuğumuz i padler, cihazların altına konulan kitaplar, ayarlanan ışıklar, oturmamız gereken koltuklar, köşeler… Bunların hepsi, bu dönüşüm çağının ilkellikleri; görebiliyorsunuz değil mi şimdi?

Peki gelecekte, çok yakın gelecekte ne mi var? Siber bir dünya.

Ekranın evlerimizin duvarlarında, buzdolabının, sabah dişimizi fırçaladığımız aynanın, evimizdeki pencerenin kendisi olduğu bir dünya.

Çiplerin bedenlerimizde gömülü olduğu, görüntüleri ellerimiz yerine gözlerimizle, beynimizle kaydırdığımız bir dünya. Alexa’ların, Siri’lerin Ayşe, Ahmet kadar kişiselleşeceği ve sabahları bizlere günaydın diyeceği bir dünya.

Beynimizle, makinenin birbirine karıştığı bu dünya, sandığımızdan çok daha yakın. Bugün, benim ilk kullanmaya başladığımdan tam 20 yıl sonra, ilk kez internetten alışveriş yapmaya başlayan herkes bunun  bir göstergesi.

Siber kelimesi ilginç bir kökene sahip. 1940’larda kullanılan sibernetik kavramından sonra teknolojili ile ilintili hemen hemen her şeyin başına eklenmiş. Siber alan, siber kafe gibi kullanımları yaygın. Makine ve insan arasındaki karmaşık ilişki için kullanılan 40‘lardaki anlamının da, Antik Yunanlılardaki kubernetes kelimesinden geldiği sanılıyor. Günümüzde geleceğe dair hemen her şey için siber kelimesi kullanılabiliyor. Kubernetes, dümen veya yönetmek anlamında kullanılırmış. Teknoloji ile bir arada anılan siber kelimesini bugün bu yazıma başlık edinmem de oldukça ironik; nerede olursak hayatımızı yönetenin aslında hiçbir zaman biz olmayacağımızı anımsatıyor sanki.

İnsanlığın siber çağının başlangıcı korona virüsüymüş meğer; tarih yazsın !

Resim altı: LG markasına ait instaview Thinq isimli buzdolabı Windows işletim sistemine bağlı. Dolabın içeriğini ekrana taşıyan ve si alışveriş listesi hazırlayan bu sistem ayrıca mobil cihazlardan kontrol edilerek, enerji tasarrufu için tatil moduna ayarlanabiliyor veya vereceğiniz parti için fazladan buz üretmek üzere komut alıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi