SEÇİMLERİ KAZANIRSA MAHALLE İTTİFAKI KAZANIR!

İktidarın en büyük silahlarından birisi hep kutuplaştırma oldu. Önce bir düşman yarat, medyada bunu pişir, sonra da mahallelerde ve sokaklarda toplumu ikiye böl! Bu strateji bugüne kadar olan tüm genel seçimlerde tuttu. Bir tek yerel seçimlerde tutmadı çünkü mahallerde ittifak sağlanmıştı.

6 Şubat Kahramanmaraş depreminde 11 il direk, tüm ülke dolaylı olarak etkilendi. 13 milyon insan deprem felaketiyle sarsıldı. Resmi sayılara göre 46 bin insan yaşamını yitirdi.  Uzmanlar ve bölgede bulunanlar bu sayının çok daha yüksek olduğunu ifade ediyor. Depremin üzerinden yaklaşık bir ay geçmesine rağmen yaralar sarılmış değil. Önlem alınmaması, denetim yapılmaması ve imar afları yüzünden on binlerce insanımız öldü. Kızılay’ın çadırları deprem sonrası sattığı ortaya çıktı. Şu anda binlerce insan çadır ve su kriziyle karşı karşıya. Hatta Hatay’da içme suyu bulunmaması vahameti şu anda bile devam ediyor.

Tüm Türkiye yoksulluk, baskı, liyakatsizlik, gericilik, ihmal, barınma ve sığınmacı krizi ile karşı karşıya. Ülkece yaşamadığımız felaket kalmadı. Birçok neslin tüm hayatı boyunca yaşadığı krizleri bu ülke ardı ardına yaşadı. Daha deprem enkazlarında insanlar kurtarılmayı beklerken iktidar tarafından hakaret, tehdit ve küfürlere maruz kaldık. Tribünlerde yankılanan “İstifa” sesleri bile hedef tahtasına konuldu. Devlet Bahçeli tarafından maçların seyircilere yasaklanması bile teklif edildi. Normalde baskıcı ülkelerde futbol kitleleri uyutma aracı kabul edilirken Türkiye’de futbol tribünleri kitleleri uyandırma yerlerine dönüştü. Bunun nedeni demokratik yolların iktidar tarafından kapatılmış olmasından kaynaklıydı. Sosyal medyada yazılanlar, gazete köşeleri, elde kalan televizyonlar, YouTube yayınları ve alternatif kitle iletişim araçları gözetim altındaydı ve sansürleniyordu. Ekşi Sözlük bile bundan nasibi alarak kapatıldı. Kitlelere Twitter, meydanlar ve tribünler kaldı.

Daha ne olması gerekiyor? Bir ülkenin silkelenmesi, insanların kendilerine gelmesi ve siyaset kurumunun bu öfke altında yatan politik gerçeği görmesi için daha ne olması gerekiyordu? Depremde siyaset yapılmamalı, gün birlik ve beraberlik günü deniyor ama bu söylemi dayatanlar kendi beceriksizlik ve ihmallerini örtmek için kitabı ortasından istediklerini söyleyebiliyorlardı. Bizim gibi ülkelerde kadın cinayetleri, çocuk istismarı nasıl politikse deprem ölümleri de aynı şekilde politiktir. Bütün yetkiyi, medyayı ve sermayeyi tek elde toplarken sorun olmayacak, ses çıkarılmayacak ama o yetkinin bir felaket anında kullanılmaması eleştirileri bile hedefe konulacak! Başkanlık sistemi getirilirken her sorunu en hızlı ve etkili biçimde çözüleceği argümanını getirenlerin tüm vaatleri de çökmüş oldu.

KAZANIRSA MAHALLE KAZANIR!

Tam da bu ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Mayıs’ta seçimlerin yapılacağını duyurdu. Her kesimden insanın öfkesi politik bir tutuma evrilmeye hazırdı. Kararsız seçmenlerin önemli bir bölümü tam karar verecekken gözler Altılı Masa’ya çevrildi. Saadet Partisi’nde yapılan toplantı sonrası İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul etmediklerini açıkladı. İttifakı da kumar ve noter masasına benzetti. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı sanki ilk defa gündeme gelmiş gibi tam da seçime iki ay kala bir kurtuluş savaşı analojisiyle buna karşı çıktıklarını açıkladı. Şahsi hırsların ülkenin önüne geçtiğini, kıskaca alındıklarını belirterek “Tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi bugün de vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlike altındayken, devletimizin itibarı, ciddiyeti ve hafızası yok edilirken; saray hükûmeti milletimizi, yokluğa mahkûm ederken, milletimiz bugün de istiklalini yine kendi azim ve kararına bağlamıştır. Ya tarih yazacağız ya da tarih olacağız” dedi.

Bundan sonra film koptu tabi. Yeni bir kriz başladı. Deprem krizi, su ihtiyacı, çadır yokluğu unutuldu. Tüm Türkiye masanın dağılmasını konuşmaya başladı. İktidar, aylardır planladığı ve amaçladığı tabloya ulaşmış oldu. Bugüne kadar yaşanan her kriz iktidara yaramıştı. Bu da iktidara mı yaracaktı?

Konuyla ilgili birçok analiz ve teori yapıldı. İktidar komplosu diyen de, beşli çetenin oyunları diyen de, bunlar sağcıydı zaten güvenilmez diyen de, devlet içinde bir hizalanma yaşandı ve saflar netleşti diyen de var. Bu saatten sonra bunların çok önemi olduğunu düşünmüyorum. Başta CHP ve İYİ Parti örgütleri ve seçmenleri olmak üzere masadaki parti tabanlarının öfkesiyle şaşkınlığı büyük. Meselenin başka tarafına biraz ışık tutmakta fayda var...

İktidarın en büyük silahlarından birisi hep kutuplaştırma oldu. Önce bir düşman yarat, medyada bunu pişir, sonra da mahallelerde ve sokaklarda toplumu ikiye böl! Bu strateji bugüne kadar olan tüm genel seçimlerde tuttu. Bir tek yerel seçimlerde tutmadı çünkü mahallerde ittifak sağlanmıştı.

Akşener masadan ayrılırken kırıp dökmeden gidebilir miydi? Elbette gidebilirdi. Ancak onun yerine CHP içinde de kırılma yaratabilecek bir çağrıyla Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a çağrıda bulundu. İki isim de Kılıçdaroğlu ile hareket edeceklerini açıkladı. Kemal Kılıçdaroğlu, suçlamalara karşılık vermek yerine sakin olmayı ve Akşener başta olmak üzere hiçbir İYİ Parti yetkilisine eleştiri getirilmemesini istedi. Tüm dünyada ittifaklar oluyor. En çok oya sahip olan partiler Başbakan ya da Cumhurbaşkanı adayı çıkarır. Bu, siyasetin olağan akışına da uygundur. Şimdi bu isimler Kılıçdaroğlu dediğine göre İYİ Parti kimi aday gösterecek? Siyaset hesapları ülkenin gerçeklerine yenildi. Bana göre Akşener başta kendi olmak üzere kurmaylarına epey kızgındır.

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ YER!

Altılı Masanın aslında en önemli vaadi mahallelerde yaratılmak istenen kutuplaşmanın önüne geçmekti. Erdoğan’a karşı kaybedilen her seçimde bloklaşan seçmen salt kendi seslerinin yankısını duyuyor; diğer mahallenin ise seslerine kulak kapatıyordu. Kılıçdaroğlu ve ürettiği politik zemin bunu ortadan kaldırıyordu. İktidarın en paniklediği konu, siyasette kurulan Millet İttifakı’nın ‘mahallelerde’ de oluşma ihtimali. Şu anda iktidarın tüm stratejisi ve propaganda aygıtları bu ittifakın mahallelere yayılmasını önlemek. O nedenle de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere Millet İttifakı içinde yer alan tüm liderlere ve partilere karşı en ağır ithamlar (suçlamalar) hatta hakarete varan söylemler kullanılıyor.

Kutuplaşma arttıkça doğru sözler ve vaatler de aynı ölçüde önemini yitiriyor. O zaman da demagoglar devreye sokuluyor ve bütün yalanların gerçekmiş gibi gösterilmesi daha da kolaylaşıyor.

Bu tıpkı içeriden açılan bir kale kapısına benziyor. Kalelerin kapıları dışarıdan açılmaz. Sadece içeriden açılabilir. Kalede (mahallede) yaşayanların kapılarını açması için önce size güvenmesi gerekir. Güvendikten sonra kapıyı açabilir. Onun ‘kalesinde’ (mahallesinde) oturup o zaman gerçekleri anlatmak ve mahalle ittifakı kurmak mümkün olabilir. Bu kalelerde (mahallelerde) yaşayan insanlar sizin onların sorunlarını dile getirmenizle önce genelde ilgilenmez. Sizin kendilerine ne kadar ‘benzediğinize’ bakar. Benzeşmeye göre de uzaklık/yakınlık ölçüsü belirlenir. Oradaki benzeşme; dünyanın en önemli cümlelerinden daha kuvvetlidir.

Bununla beraber, elbette patronaj sisteminin; yani bir siyasi partinin iktidara geldikten sonra devlet kadrolarını ve kontrol ettiği sermayeyi kendisini destekleyenlere ödül olarak dağıtmasının etkisi yok mu? Ele geçirilmiş medya aracılığıyla durmadan propaganda yapılmasının ve seçmenlerin manipüle edilmesinin sonuçları yok mu? Elbette var. Seçimler adil olmayacak. Kazanmanın yolu mutlaka mahallede kurulacak ittifaka bağlı. HDP oylarının seçim sonuçlarını belirleyeceği bir ortamda hem milliyetçi, hem mutaassıp, hem kararsız, hem demokrat hem de liberal seçmenin bundan sonra bir arada yaşama inancını ayakta tutmak zorunluluğu ortada. Uzaydan ya da başka bir ülkeden seçmen getirilemeyeceğine göre ülke gerçekliğine uygun hareket edilip edilemeyeceği 14 Mayıs seçimlerinin sonuçlarını belirleyecek. Akşener’in hamlesi mahallerde kurulan bu ‘gizli ittifak’ı bozacak mı, bozmayacak mı göreceğiz. Dünya beşten büyük ancak halkın da hepsinden büyük olduğunu unutmamak gerekiyor.

Bu nedenle hayat; hem de kısa süre içinde kimlerin tarih olacağını, kimlerin tarih yazacağını hepimize gösterecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi