Şarap neden dünyada haram da Cennet’te ikram?

İslâm-öncesi çoktanrıcı Arap toplumunda (“Cahiliye”de) İbrahim Peygamber’in tektanrı inancını inatla-dirençle hayata geçiren Hanifler içkiyi her daim haram sayıp içmezken Müslümanlar Hicret’ten de sonraya kadar 15 yıl içki içmişlerdir.  Bu doğrultuda bazı âyetlerde de içkiye binaen olumlu yaklaşım ve telkinler mevcuttur. Peki, ne olmuştur da şarap, önce derece derece, sonra toptan/hepten yasaklanmıştır?.. Çünkü Müslümanlar, ağızlarına-burunlarına içmeyi becerememişlerdir!..

Şu aralar entelektüel varoluşumu borçlu olduğum antropolojiye bu ömürlük borcu ödeme derdinde bir kitap oluşturmak için harıl harıl çalışıyorum. Bunu yaparken yıllar boyu derlediğim bazı bilgileri, yazıya döktüğüm konuları tekrar gözden geçirip güncellerken gözüme daha önce dikkatimden kaçmış bazı noktalar çarpıyor. Onları büyüteç altına alma gibi çok keyifli-heyecanlı bir meşgaleye kapılmaktan da kendimi alıkoyamıyorum.

Bunlardan biri de tamamen başka bir sebeple, kısaca ifade etmek gerekirse, insanlığın avcı-toplayıcılıktan tarıma (çiftçilik ve hayvancılığa) geçişle ortaya çıkan ekonomik ve yaşambiçimsel dönüşümünün izlerini sürme yolunda yöneldiğim “İbrahimî” din geleneğinin kutsal metinlerinden Kur’an’daki bir ifade… Cennet hayatının tasviri bu ve şöyle:

“Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennet şöyledir: Orada temiz su ırmakları, tadı bozulmamış süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Onlara orada her türlü ürün ve Rablerinden mağfiret vardır” (Muhammed/15).[1]  

Şol cennetin şarap akan ırmakları!

Allah Allah, İllallâh! Âlemlerin Rabbi kullarına dünyada yasakladığı, haram kıldığı şarabı cennetinde, hem de onlara zevk verecek şekilde ırmak ırmak akıtıyor!..

Şerbet demiyor, şurup demiyor, gayet açık seçik şarap ("hamr") diyor ve bütün meallerde de böyle kaydedilmekte bu…

Dünyada haram… Ya da “nass sömürüsü” ile bindirilen vergilerle içenlerin iflahını kesecek kadar pahalı… Ama Cennet’te sular seller gibi ve bedelsiz sunulan bir ödül.

Denilebilir ki “bedel”i zaten dünya hayatında takva üzere olanlardan alınmıştır; o yüzden Cennet’i hak edenlere bedavadır.

Peki ama Allah, birazdan göreceğimiz üzere bir başka sûredeki âyette “Şeytan işi”, “fena”, “pis” saydığı bir ürünü nasıl olup da suyla-balla-sütle eşdeğer mahiyette ve gayet çekici-kışkırtıcı bir dille, “içenlere zevk veren” diye güzelleyerek vaat etmektedir?

Bu ne yaman çelişki Ya Hû!..

“Üzümden müskirat yapar, güzel güzel beslenirsiniz!”

Çelişkiyi çözmeye çalışalım.

Bir kere önce şunu kaydedelim: İçkiyle ilgili “pozitif” yaklaşım Kur’an metninde sadece yukarıda aktarılan âyetle sınırlı değil. Arapların çok değer verdikleri kaliteli şarap anlamına gelen “rahik” kelimesi de cennet ehlinin içeceklerinden biri olarak Mutaffifîn Sûresi’nde (25-26’ncı ayetler) geçmekte.[2]

Ayrıca bu ülkenin yüz akı ilahiyatçılarından Prof. Neşet Çağatay’a kulak verilecek olursa içki sadece Cennet’te bir vaat olarak sınırlı da değildir Kur’an’da. Nahl Sûresi’nin 67’nci âyetinde Allah demektedir ki:

   “Size hurma ağaçlarının ve üzüm asmalarının meyvelerinden içiririz; onlardan müskirat ve iyi rızık yapar, güzel güzel beslenirsiniz. Bunda aklı erenler için ibretler vardır.” [3]

Âyette geçen “müskirat”, sarhoş edici şeyler, sarhoşluk veren şeyler demek. Nitekim Prof. Yaşar Nuri Öztürk kendi Kur’an mealinde bunu dosdoğru çevirmiş:

“Hurmalıkların meyvalarından, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz.” [4]

Eğer böyleyse, yani bu sûreler-âyetler varsa, neden ve nasıl aynı kutsal kitapta bir başka sûrede (Mâide/90-91) içki/şarap haram kılınmaktadır?

Cevabı galiba “Kur’an’ın antropolojisi” yoluyla, yani kutsal kitabın indirildiği hayata bakarak, onun içinden çıkarmak mümkün.

Hanifler içmedi, Müslümanlar içti

Peygamber’in 610 yılında Mekke’de İslâm’a davete başlamasından Medine’ye Hicret’in (622) dördüncü yılına kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Müslümanlar bol bol şarap içtiler. Öyle ki “Cahiliye” diye tel’in edilen İslâm-öncesi çoktanrıcı Arap toplumunda İbrahim Peygamber’in tektanrı inancını inatla-dirençle hayata geçiren “Hanif”ler (ki İslâm’a giden yolda çok önemli bir ilham kaynağı ve sosyolojik mahiyette “kolaylaştırıcı” oldukları da düşünülebilir) içkiyi her daim haram sayıp içmezken Müslümanlar, evet, 15 yıl içmişlerdir.[5]  Bu doğrultuda âyetlerde de yukarıda örneklendiği üzere içkiye binaen olumlu yaklaşım ve telkinler mevcuttur.

Peki, ne oldu da şarap, önce derece derece, sonra toptan/hepten yasaklandı?

Çünkü Müslümanlar, ağızlarına-burunlarına içmeyi beceremediler.

Deve kemiği ile gelen yasak

Kur’an’da içki yasağı üç aşamada gelir. Önce Peygamber’e şarapla-kumarla ilgili hükmün ne olduğunu soranlara yanıt olarak Bakara/219 iner:

“Sana içki ve kumarı sorarlar, de ki: ikisinde de hem büyük günah ve hem insanlara bazı faydalar vardır. Günahları faydalarından daha büyüktür.” [6]

Burada belli ki caydırıcı etkide bulunmak ama bunu yaparken de çok ürkütüp zorlamamak arzusu hâkimdir. Ancak içip de dağıtanlar çoktur ve sarhoş sarhoş namaza durulup da ibadet güme gitmeye başlayınca bu defa Nisa Sûresi’nin 43’üncü âyeti iner, “Ey inananlar! Sarhoşken ne dediğinizi bilene kadar namaza yaklaşmayın” şeklinde…

Ama yok, Müslümanlar içki konusunda iflah olacak gibi değildir. Nahoş hadiseler artar ve işte Hicret’in dördüncü yılında Medine’de bir ziyafet sırasında Mekkeli “Muhacir” bir misafir kafayı bulup kendi soyu-sopu ile öğünürken “Ensar”ı (Medinelileri) kötüleyen şiirler-kasideler döktürmeye başlar. E, onun kadar sarhoş olan Ensar’dan biri de dayanamaz, yedikleri deve etinin koca kemiğini Muhacir’in kafasına geçirip onu kan-revan içinde bırakır (işte size Ensar-Muhacir “kardeşliği”; kulaklara küpe olsun-!).

Deve kemiğini kafasına yiyen Muhacir, Peygamber’e şikâyete gittiğinde orada olan Hz. Ömer, “Ya Rab, bize şarap hakkında fikrini açık-seçik bildir” diye yakarır. Ve hop, birkaç gün sonra Mâide Sûresi’nin 90-91’inci âyetleri inerek şarabı da kumarı da putları da falı da şeytan işlerinden fena ve murdar şeyler diye niteleyip inananları bunlardan vazgeçmeye çağırarak noktayı koyar.[7]

Tertip değil, iniş sırasına bak!

Demek ki içki onaması ve vaadi de kınaması ve yasağı da aynı kutsal metinde karşımızdadır ve bu, kafaları karıştırabilir. Ama hayır, sûrelerin “iniş sırası”na bakılınca bu karışıklık ortadan kalkar ve durum açıklık kazanır.

Bilindiği üzere Kur’an sûrelerinin bir “tertip”, yani Kur’an metninde diziliş sırası, bir de “inzal oluş”, yani iniş sırası vardır. İçki yasağının geldiği Mâide, dizilişte Kur’an’ın hemen başında 5’inci sırada yer almakla birlikte aslında en son (110’uncu sırada) inen sûrelerdendir. Hatta onun en son (Peygamber’in vefatından 40 gün önce) inen sûre olduğu hususunda da kuvvetli rivayetler vardır (elbette bazı âyetlerin daha önce muhtelif zamanlarda inmiş olup içerik itibarıyla bu sûreye yerleştirildiği de düşünülmektedir).[8]  

Buna karşılık Allah’ın Cennet’te “zevk veren şarap ırmakları” vaadinin yer aldığı Muhammed Sûresi dizilimde 47’nci, inişte ise 99’uncu sıradadır.

Allah’ın “Size hurma ağaçlarının, üzüm asmalarının meyvelerinden sarhoş edici içecekleri içiririz” dediği Nahl, iniş sırasına göre 70’incidir.

Kaliteli şarap “rahik”in cennet ehlinin içeceklerinden olduğunun bildirildiği Mutaffifîn, 86’ıncı sırada inmiştir.

Öte yandan içki yasağına giden yolda ilk aşamayı oluşturan Bakara Sûresi 92’inci, onu izleyen Nîsa Sûresi 98’inci sırada inmiştir. Bunlarda yasak henüz kat’i değildir ve Allah da 99’uncu sırada inen Muhammed Sûresi’nde hâlâ Cennet’te şarap vaadinde bulunmaktadır.

Ama işte o “Deve Kemiği” hadisesi, sürece son noktayı koymuştur.

Kur’an, hayattan çıkmıştır

Öyle anlaşılmakta ki Rab Allah, Ensarıyla-Muhaciriyle Müslümanların ağızlarına-burunlarına içemediklerini fark etmiş, sarhoş olup kafa-göz yarmaya devam etmeleri noktasında pes etmiş, içkiyi yasaklamıştır.

Denilebilir ya da düşünülebilir ki bizim o meşhur antropolojik mottomuzdaki gibi burada da din (Kur’an) hayattan çıkmıştır!..

Ve elbette ki inanan bir kalp için de Mushaf’ın hikmetinden sual olunamaz. Dünyada böyle gerekmiştir de kim bilir belki Cennet’te o “zevk veren şarap ırmakları”ndan usulünce adabınca içmeyi mümkün kılan bir şeyler devrede olacaktır.

Allahû a’lem!.. 


[1] Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Anlamı (Meal), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1987, s. 507.

[2] Nebi Bozkurt, “İçki”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 21, 2000.

[3] Prof. Dr. Neşet Çağatay, 100 Soruda İslâm Tarihi, Gerçek Yayınevi, 1972, s. 235-6.

[4] Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an-ı Kerim Meali (Türkçe Çeviri), Hürriyet Ofset, 1994, s. 249.

[5] Bozkurt, aynı yayın.

[6] Diyanet, aynı yayın, s. 33.

[7] Çağatay, 100 Soruda, s. 236-7.

[8] Prof. Dr. Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm Tefsiri, Cilt: 2, Milliyet Yayınları, 1995, s. 728.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tayfun Atay Arşivi