PLAGİARİZM, İNTİHAL, KOPYA

Geçtiğimiz hafta, çok sevgili bir iç mimar dostumla sohbet sırasında, onun yaratımlarının başkalarına nasıl da ilham verdiğinden konuşurken bulduk kendimizi. Çok değil bir kaç gün sonra çok sevdiğim bir tasarım dükkanına öğle arasında uğradım ve orada da bu son derece özgün tasarımlar üreten markanın ürünlerini benzer biçimde üreterek kopyalayan birilerinin olduğundan söz edildiğine rastladım; ben fark etmemişim yada gördüysem de orijinali sanmışımdır

Başkalarından örnek veriyorum ama ben de şu andaki işim olan aydınlatma sektöründe pek çok ürünün kopyalarının üretilerek piyasaya sürüldüğünü görüyor; zaman zaman yurtdışındaki markalarımla birlikte bu firmalara yönelik çeşitli yasal süreçlerle ilgileniyorum. Bir tasarım profesyoneli olarak, kopya, yani plagiarizm kavramı yaşamımızın ayrılmaz bir parçasıdır her zaman. Benim için de öyle oldu. 15 yıl önce avukatlarla birlikte gidip, kopya tasarım olduğu için fuar stantlarını kapattırdığım bile olmuştu. Kopya ürünün kopya olduğunu ifade ettiğim için bana davalar açıldı, bilirkişiler beni haklı buldu. Yarışma jürilerine beni davet ettiklerinde sunulan fikirlerde intihal gördüğüm için diğer jüri üyeleri ile çok tartışmışlığım da vardır. Özetle bu kopyacılık konusunda hem hassasiyetim hem de maceralarım bitmedi. Sorumlu bir meslek sahibi olarak da biteceğini sanmıyorum.

Plagiarizm, zaten var olan bir fikri veya yaratımı, yeni ve orijinalmiş gibi sunmaya, kendine ait olmadığı halde bunu kendininmiş gibi duyurmaya, fikrin, yaratımın asıl kaynağına referans veya kredi vermeden sonradan yapılanın içinde bulundurmaya denir.  Latince Plagiarius kelimesinden gelen bu kavram, eski çağlarda da hırsızlık için kullanılırdı. Kelimenin türediği Plaga, en eski kültürlerde ağ veya sepet gibi eşyalar örmek anlamında iken sonraları bu anlam, avcıların kurduğu tuzaklar için kullanılır oldu.

Çocukların yaptığı türden içgüdüsel bir hırsızlık için değil; daha çok kelimelerin hırsızlığı için kullanılarak Batı dillerinde 17. Yüzyıldan itibaren yerleşti.

İntihal kelimesi sanat dünyası için benzer bir durumu tanımlıyor. Arapça nhl fiilinden dilimize yerleşmiş bu kelimenin anlamı, kendine mal etme, aşırma demek. İlk başlarda, sözlü kültür gelişirken bir şiiri yanlış şiire atfetmek için kullanılan bir ifade imiş. İntihal, somut nesnenin, eşyanın ya da malın hırsızlığı değil, soyut olanın, fikrin, yaratımın hırsızlığı anlamındadır.

Son yıllarda çağdaş sanat ile birlikte çok anılması bu yüzden. Görsel sanatlarda bir başkasının eserini kopyalayanlar, benzerini yapanlar, yazılı eserlerde örneğin alıntı yaptığı eseri, sanatçıyı ifade etmeden kendi eserini yaratanlar için intihal tartışmaları alevlenebiliyor.

HIRSIZLIĞIN EN BÜYÜĞÜ

İster tasarımda isterse sanatın çeşitli dallarında olsun, adına ister plagiarizm, ister intihal diyelim, ister kopyacılık, fikir hırsızlığı bir suçtur. Bu hırsızlık aç bir insanın ekmek çalmasına, bir çocuğun bir dükkandan kendine hakim olamayıp çikolata aşırmasına, benzemez. İntihal ne kadar masum bir eylemmiş gibi görünürse görünsün, aksine hiç masum olmayan, oldukça kötü niyetli bir tutumdur. Aynı avcıların kurduğu tuzaklardaki gibi planlama ve strateji gerektirir. İnsanın bile isteye, bilinçli olarak gerçekleştirdiği bir eylemdir. Bu hırsızlığı çok önemli bir suç yapan faktörlerden bir diğeri de, yapanın bunun sonuçlarını zaten biliyor olması ve bunu önemsemiyor olmasıdır. Bu bakış açısı bana göre kopyacılık hakkındaki en kan dondurucu durum.

Sanatçının ve tasarımcının sermayesi fikir ve yaratıcılıktır. Bu konuda yapılan hırsızlık, bir bakıma yaratıcı üretimi değersizleştirir; sanatçıyı ve yaratımı uzun vadede yok eder. Yaratıcı fikrin ve üretimin toplumlar nezdinde değerli bir sermaye olarak algılanmasını ve kabul görmesini sağlamak bu nedenle yaşamsal öneme sahip.

ÜRÜN DÖNGÜSÜ

Bir fikir üretmek kolay gibi görünür. Öyle ya, durup dururken beynimizde beliriverir gibi gelir insanlara o fikirler. Ancak o fikrin arkasındaki çalışmayı, deneyimi, yaşanmışlığı ve her türlü birikimi kimse düşünmez. İki renk yan yana geldiğinde büyüleyici olabiliyorsa, bu sıradan bir durum değildir. Arkasında görünmeyen pek çok bileşen vardır.  Özellikle basit gibi görünen fikirleri, hemen herkes kendi de yaratabilirmiş gibi gelir. Oysa yaratmamıştır. Yaratım bir ortaya koyma işidir. Bir meydan okumadır. Olmayanı ortaya çıkarmak maddi ve manevi emek ister. Bu emek uzun bir süreçtir. Yazımın konusu olmadığı için bu süreçlere değinmeyeceğim. Sanatçı yaratımındansa tasarımcı yaratımına odaklanacağım.

Bir tasarım ürünün çok önemli ve değerli tüm yaratıcı süreçlerini de bir kenara bırakarak, sadece o ürünün üretimi için ortaya konan maketleri, modelleri, prototipleri düşünelim. O fikri, formu, işlevi ortaya çıkarmak için yapılan deneme yanılma çalışmalarını ve bunların ne kadar fazlasının çöpe gittiğini. Bunları ortaya çıkarmak için ortaya konan iş ve işçi gücünü düşünelim. Bunların tümü için kullanılan malzemeleri hesap edelim; çalışan makinaları, onların kullandığı enerjiyi düşünelim. Uzlaşılan ve “tamam işte bu!” denilen ürün için yapılan kalıp yatırımlarını, üretim hatlarını, masa başında çalışanından işçisine, lojistikten makine hattına dek seferber olan tüm üretim gücünü düşünelim. O ürünün ambalajlanmasını, satılacağı yere ulaşmasını hayal edelim. İnsanlara o ürünün ulaşabilmesi için yapılan tanıtım ve duyuru çalışmalarını reklamlarını, katıldığı fuarları, sergilendiği ortamları ve bunlar için kaç kişinin hem el hem beyin emeğini verdiğini gözümüzün önüne getirmeye çalışalım. O ürünler ile hayatına devam eden, çalışanlarına iş veren markaları düşünelim.

Plagiarizm, intihal veya kopya, bunların tümünün bindiği dalı kesmektir.

Bu nedenle markalar bu durumla karşılaştıklarında hiç affetmiyorlar. Moda devi markalar üretimini Asya’ya kaydırdığında kopya ürün pazarını ne kadar canlandıracaklarını tahmin etmemiştir. Başlarda önemsemedikleri bu durum, sonradan onlar için çok daha maliyetli başka girişimlerde bulunmalarına sebep oldu. 2018 yılında Gucci, bu bilinci yaratmak için konun merkezi Çin’de bir sergi açtı. Levi’s kullandığı kırmızı etiketleri Kenzo kullanınca ona dava açtı. Müzik grubu Nirvana, moda markası Marc Jacops’ın  kendilerine ait ikon tasarımını Tişöretlerinin üzerinde kullanmasını istemedi. Çikolata tasarımından sahne tasarımına her bir marka bir diğerinin ürünün rahatça kopyalayıp piyasaya sunarken, kimileri açtıkları davalarla bununla savaşmayı kimileri ise bununla ilgilenmemeyi tercih ediyor.

Çin kopyacılıkta sınır tanımayan bir ülke olarak ürünlerle başladığı plagiarizm kültürünü, Avrupa köylerinin aynısını yarattığı turistik beldeleri ile sürdürürken, geçtiğimiz yıl ülkenin konut ve kentsel gelişim bakanlığı, inşa edilecek mimari yapılarda, özellikle 250 metreyi geçecek boyutlardaki gökdelenlerde plagiarizmi çok ağır bir biçimde yasakladığını duyurdu. Çin daha önce Londra’nın Tower Bridge, Paris’in Eyfel Kulesi, Sidney’in ikonik Opera binası gibi yapılarını kopyalamıştı. Le Corbusier’nin ünlü yapısı Ronchamp Chapel Çin’in Zhengzhou kentinde inşa edilirken, Dezeen ‘de okuduğum habere göre daha çok yeni Chongqing bölgesindeki bir inşaat geliştirici de ünlü mimar Zaha Hadid imzalı Wangjing Soho isimli karma yapısını kopyalamış. Alınan karar bu uygulamalara son verecek nitelikte.

TEKNOLOJİ İLE GELİŞEN KOPYACILIK

Gelişen teknolojiler kuşkusuz kopyacılığı kolay hale getiriyor. Tasarımın dijital ortamlarda geliştirilen bir iş olması, üretim teknolojilerindeki hızlanma ve kolaylaşma plagiarizmi arttıran faktörler arasında. Cebimizdeki telefonlardan istediğimiz görüntüyü anında kendimize stoklayabiliyoruz; bu görüntü ister bizim kendi gözlerimizle gördüğümüz bir şey olsun, istersek kilometrelerce uzak bir ıssız adadan sosyal medyaya yansımış bir imge, fark etmiyor; saniyeler içinde o görüntüye sahip olabiliyor, kendi arşivimize ekliyoruz. Görsel medya, grafik, yeni medya gibi tasarım alanlarında görüntüye dayalı kopyacılık bu nedenle nerede ise önüne geçilemeyecek bir hal almış durumda.

Bilginin bunca hızlı yayıldığı bir ortamda, gerçek ötesi gibi bir kavramın bunca tartışıldığı, haberin bile gerçek olup olmadığının bunca kuşkulu olduğu bir dünyada yaşarken, tasarımın özü olan orijinal fikirlerin, kelimelerin veya görüntülerin kaynağını göstermek artık kimsenin umurunda değil. Bu dönüşüm özellikle modada ve sanatta gittikçe yaygınlaşan bir biçimde intihali olağanlaştırmaya çalışıyor. Bu doğrultuda sadece bu tür işlerle ve üretimlerle ortaya çıkan moda markaları, sanatçılar var. David Byrne gibi isimler de bu olağanlaştırma hareketinin öncüleri arasında.

Ünlü bir deyiş “ Fake it until you make it” der. (Yapıncaya kadar taklit et) Bu sözün  benimsenmesinde Jimmy Hendrix’ten Picasso’ya pek çok değerli yaratıcı insanın kopyalamanın olağan olduğunu ilişkin düşünceleri etkili galiba. Diğer yandan bu sözü kendine felsefe edinenlerin göz ardı ettikleri geçek şu ki, bu ifade, aslında bir şeyi yapmak için onda ustalaşmaktan bahseder. Hendrix veya Picasso’nun bu felsefeye sahip olmalarına karşılık  ürettikleri özgün eserleri ve sanatları ile dünyayı nasıl da etkilediklerini hatırlamakta fayda var. Bu anlayış, yüzeysel şeni çağın anlamadığı biçimde, yaratıcı üretim için öncekilerin yaptıklarını çalışmayı, öğrenmeyi, eskizlemeyi, aynısı yapmaya çalışarak öğrenmeyi ifade eder. Pratik kazanmak için önemli bir deyiştir bu.

Fikir, uygulamaya geçmez ise hiçbir şey olmadığı gibi, başarılı bir biçimde uygulanmayan da hiçbir zaman iyi tasarım olamayacaktır. Bu yeteneği kazanmak ve fikirleri daha iyi hayata geçirmek için kendinden öncekileri pratik etmenin önemi büyük. Bu durumu kendinden öncekileri kopyalamak mübahtır olarak algılayanlara ne yazık!

Anlıyorum, yeni dünya düzeninde zaman az, hayat hızlı akıyor. Mimarların, iç mimarların, tasarımcıların, modacıların bu hıza yetişmeye çalışırken, ve bir tür varlık mücadelesi sergilemek isterken orijinallik sıkıntısı çekiyor oldukları gözlemlenebiliyor. Eh onlar da biraz daha okusunlar, araştırsınlar, kendi bilgi, görgü ve deneyimlerini arttırsınlar, ne diyelim. Plagiarizm, intihal veya kopya, ismi her ne ise bu suça ortak olmasınlar.  Bu işlere pirim veren, intihali, kopyayı, orijinal olmayan üretimleri bir yere koyan işletmeler, haber yapan editörler, kullanan kişiler sadece kendi değerlerinden kaybediyor. Çekirge bir sıçrar iki sıçrar; orijinal olmayan her şey sadece belli bir süre parlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi