Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Pac-Man zamana yetişemiyor!

Bir kuşak onunla büyüdü, teknolojiyi 80'lerde onunla tanıdı. Son derece ilkel grafikler, "ciyuv ciyuv" sesleri ve sürekli kırılan "joystick"ler!.. Cep telefonumuza sayısız oyun indirip 7/24 "karakter" geliştireceğimiz "sanal gerçeklik" çağı hayli uzaktı. Tüketimin yerine hayal gücü, 5G hızı yerine derviş sabrı: Çocukluk aşkımız Atari bu hafta 50 yaşına bastı!

Sedat Peker'in bile burun kıvırdığı, ilginç bir kuşağız biz "40 yaşın biraz üstündekiler"... Öyle ya, "internet devrimi"ni ta en başından yakalamış, 2000'lere çabucak adapte olmuşuz. Bu bakımdan şanslıyız ama ya diğer yanımız?.. Soğuk Savaş'ın sonu ve Demir Perde'nin yıkılışına tanıklık etmiş, 80'lerin permalı rock ve vatkalı pop yıldızlarını canlı canlı izlemişiz. Sahi, "dinozor" değil de neyiz?!
Üstelik şimdilerde o uygulama senin, bu sosyal medya benim, her tür yeniliği kullansak da "çevirmeli telefon"la büyümüş bir nesiliz! Arkadaşınla evden konuşup randevulaştın; sokağa çıktığın anda iletişim kesilecek! İyi biliriz. Ne WhatsApp'ı, henüz ICQ çağında bile değiliz ki geri geri sayarsak PC, faks ve çağrı cihazının evlere girmesi için 90'ları beklemeli. Commodore 64 ve Amiga mı?.. Biz Atari'yle büyümüş çocuklarız, Atari!..

İKİ DİKDÖRTGEN DÜNYA!

California'da 27 Haziran 1972 günü Nolan Bushnell ve Ted Dabney tarafından kurulan Atari Inc., aynı yıl "Pong" oyunuyla adını duyuracaktı. Simsiyah bir ekran üzerinde hareket eden iki dikdörtgen ve bir daire... Hepsi bu!.. Jeton atarak oynanan son derece basit bir masa tenisi... ABD barları ve pizza restoranlarında oyun makinelerinin modası olacaktı.
1977'te ilk konsolu VCS'yi üreten Atari, böylece evlere girmeye başlıyordu. İki kilobaytlık kartuşta dokuz ilkel (!) oyunla birlikte gelen Atari VCS (2600), iki "joystick"i ve dönemin kahverengi mobilyalarına uygun ahşap kaplamasıyla 80'lerde Türkiye'ye de ulaşacaktı. Yurt dışında yaşayan akrabalar sağ olsun! "Missile Command" ve "Asteroid" artık salonlarımızdaydı!
Küçücük yaşta araba kullandığımızı "Night Driver"ın kesik kesik yol çizgilerinde hayal ediyor, "Tempest"in geometrik koridorlarında el çabukluğuyla renkli noktalara ateş ediyorduk. Kimilerine göre "düşman askeri", kimilerine göre haşereler, böcekler... O şekillerin ne olduğunu asla kesin olarak bilemiyorduk!

TÜPLÜ TV KUYRUĞU!..

The Guardian'da bu hafta Atari'nin 50. yılını kutlayan Keith Stuart da oyunlardaki "sembolik düşünme"nin büyüsünü vurguluyordu. Rengârenk posterlerle gelen kartuşlardan gayet soyut evrenler çıkıyordu. Olimpiyatlarda mıyız, uzay savaşlarının tam ortasında mı? Düşlemek bize kalıyordu!
Elbette Atari için eve doluşan kuzenler, arkadaşlar ve komşular fırsat verirse!.. Ve tabii ailenin en "çocuk ruhlu" üyesi, babalar... Kendi Atari'mizle günde yarım saat geçirmek için adeta kuyruğa giriyorduk! "River Raid"de helikopter avlanan akşamlardan geriye genellikle kırık bir "joystick" kalıyor, eh, yenisi derhal alınamayacağı için onu tamir etmek de yaratıcılığımıza kalıyordu. Üstelik salondaki tek tüplü televizyona bağlandığı için Atari'nin varlığı diğer aile fertleri için de sorundu! Kim, kaç saat kullanacak? Kumanda kapanın elinde kalıyordu. Ama şayet ertesi gün okul tatilse!.. Yanıp sönen adamlar ve kayan piksellerin peşinde kış geceleri hiç bitmeyecek ufak sonsuzluklara dönüşüyordu.

BEKLEMEK: İŞİN SIRRI

İlerleyen yıllarda daha gelişmiş Spectrum ve Amstrad gibi bilgisayarların piyasaya çıkmasıyla artık evlere ikinci televizyon şart olacaktı. Genç odalarını Arçelik ve Beko'nun 34 ekranları süslerken "demode" Atari'nin pabucu dama atılmıştı. Ama o isim hayatımıza kazınmıştı bir kere... GameBoy'dan Game & Watch ve Tetris'lere tüm yeni icatlara "Atari" adı takılacaktı. Hatta 90'ların modası, her şehirde açılan oyun mekânları... "Atari salonu" olarak anılacaktı.
Bu sırada 64 kilobayt (!) hafızasıyla Commodore 64 fırtınası esiyordu ve dünya çok daha renkli, çok daha "canlı" olmaya başlamıştı.
Ama bunun için önce oyun temin etmek lazımdı ki o başlı başına bir maceraydı! Teybini "kasetçi"ye götür, oyunu "kopyalat" ve eve geldiğinde çalışmasın! Koca bir hafta sonunu "Rambo"nun, "Conan"ın yeni sürümünden yoksun geçiriyor, adeta sabrımızla sınanıyorduk! Eh, zamandan bol ne vardı?!
Nihayet sistem "syntax error" vermedi ve çalıştı mı?!.. Çok şükür. Sid Meier'in "Korsanlar"ıyla Karayipler'i altüst ediyor, "Zak McCracken" ile Mısır piramitlerini keşfediyorduk. Ve tam "Elvira"nın şatosunda günler geceleri kovalarken o da ne? Takıldık mı labirentin birine? Hayat yine havada asılı kalmıştı. Şu durumda 64'ler Dergisi'nin "detaylı oyun çözüm"ünü okuyabilmek için ay sonunu beklemek şarttı!

HER ŞEY ULTRA-GERÇEK AMA...

Sonrası malum... Amiga ve PC'ler derken internet ortaya çıkacak, hayat muazzam hız kazanacaktı. 97, 98, 99, 2000 diye uzayıp giden FIFA ve PES serileri süratle "güncelleniyor", yıllar en küçük zaman birimine dönüşüyordu! Oyunlar mahalledeki "korsan CD'ci"ye anında düşüyor, takıldığımız yerde "ipucu ve hileler" bizi Google'da bekliyordu.
Tamam, "gerçekçilik" olağanüsüydü "GTA" serisinde... Fakat son model Porsche ile "Özgürlükler Şehri"ni karış karış gezerken New York'u görmenin heyecanı da kaçıyordu. Vaktiyle ömrümüzden ömür yiyen "The Last Ninja" mı? O şimdi "tam çözümü" YouTube'da 20 dakikaya sığan eski bir anıydı.

"KARAKTER"İNİ GELİŞTİR, YOKSA!..

Hem zaten bugünlerde "akıllı telefonlar" sayesinde herkes kendi konsolunu cebinde taşıyor. Sanal mağazalarda envaiçeşit "şeker patlatma" ve "Mafia City" hikâyeleri 5G hızıyla yükleniyor. Atari'nin kurucusu Nolan Bushnell, şirketin başarısını "herkesin kolayca adapte olabileceği" oyunlar üretmesine bağlar hep... Şimdi "Vikingard"lara başlarken kuralları öğrenmek için adeta "eğitimden geçmek" gerekiyor. Üstelik hepsi de birbirine ne çok benziyor: Aman "karakter"ini geliştirmeyi ihmal etme! Az vakit ayırırsan oyun sana "küsüyor", habire bildirim gönderiyor. Aşırıya mı kaçtın? "Canların" bitiyor ve dolsun diye beklemen (!) gerekiyor. Acelen mi var? O halde reklam izlemen ya da para ödemen isteniyor! Büyüdük ve ailenin tüplü TV'sinden kurtulduk derken artık ne kadar oyun oynayacağımıza "büyük şirketler" karar veriyor!
Her şey çok tuhaf, değil mi Pac-Man? "Hayaletlerden" kaçmak kolaydı da... Zamanın hızına yetişilemiyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi