Özlem Yalım
ÖRGÜTLENME
Otorite ve otoritenin oluşturmuş olduğu yapılanma karşısında birey kendini yalnız ve güçsüz durumda hissediyor. Karmaşık bürokrasi, kuralsızlık ve adaletsizlik karşısında haklarını koruyamayan ve savunamayan kişi, kimi zaman bu yalnızlık ve güçsüzlüğünü, iki uç kutupta davranış sergileyerek ifade etme eğilimine giriyor. Birinci uçta sonsuz bir sessizlik, kayıtsızlık ve içine kapanma, ikinci uçta ise öfke ve ön yargı sergileme. Bugün toplumun pek çok kesiminde rastlayabileceğimiz bu portre,
mesleki gruplar için de geçerli.
Pandemiden kazandığım zamanı daha çok okumaya ve bilgilenmeye yöneltmiş olmam, aslında önceden çok da ilgimi çekmeyen pek çok eseri ve yayını da gündemime getirdi. Bunların başında kurgu romanlar, özellikle farklı yaşam senaryoları sunanlar bulunuyor. Yaşam bizi hiç beklemediğimiz bir yerden kışkırtınca, insan ister istemez, bu alanda daha çok öğrenme ve keşfetme iştahı ile doluyor.
Nobel ödüllü Portekizli yazar Jose Sarramago da son keşiflerimden biri. Dürüst olmam gerekirse, bu keşfi bunca geç yaptığım için de bir hayli kızgınım kendime. Sarramago “Körlük Üzerine Bir Deneme” (1995) isimli romanında, isimsiz bir kentte, bilinemeyen bir sebeple yaygınlaşarak epidemi haline gelen körlük etrafında gelişen olayları anlatırken, yine isimsiz karakterler çerçevesinde insanlığa iyi bir bakış atıyor.
Kitabın bir yerinde “Bizim sorumuz örgütlenme. Önce beslenmeli, sonra örgütlenmeliyiz. Bu ikisi yaşamda en gerekli şeyler” diyor. Tüm eserin, bu fikri aşılamak üzerine yazılmış olabileceğini düşünüyorum.
ORGANİZE İŞLER
İnsanlığı gelişime taşıyan en büyük özellikleri arasında bir arada olmaları, birlikte üretmeleri, birlikte hareket etmeleri, birlikte ticaret yapmaları, yaşamsal ve gelişimsel konularda çıkarlarını gözeterek bunlar için yazı gibi, para gibi kurallar zinciri oluşturmaları geliyor. İnsanlığın en büyük becerisi organize olabilmek ve belki de en büyük yaratımı kurduğu organizasyonlar. Din, devlet, akademi, kitlesel ulaşım, sanayi, kapital yapıların tümü ve elbet bunların organları olan okul, aile, mahalle, meslek loncaları ve sivil toplum…Tümü organize işler.
Gelişimi başaran tüm yapıların ardında iyi bir organizasyon yapısı olduğunu görmek hiç de zor değil. Başarılı bir siyasi parti, başarılı bir kurumsal yapı, iyi bir eğitim kurulu, ses getiren bir sergi, çok izlenen bir kanal…Ya da tarihe iz bırakmış bir edebiyat eseri.. Örnekler sonsuz sayıda çoğaltılabilir; yaşamımıza yön veren şey organizasyon, başka bir deyişle örgütlenmenin ta kendisi.
Evrenin kendisi bile başlı başına kendi organizasyonu içerisindedir. Bunu akış, ritm gibi kelimelerle ifade edenler olsa da hepimizin bilmediği o yüce saat düzeni, hayvanların içgüdüsel eylemlerinden evrenin karanlıklarına kadar hala çözülememiş yanları ile hepimizin beynini kemirir durur. Bu kemirme karşısında korkuya kapılanlar ve boşlukta hissedenler daha ulaşılabilir başka organizasyonlar içerisinde kendilerine bir güven dünyası yaratırlar. Bu kemirmeyi meraka yönlendirenler ise anlaşılmaz olanı kurcalayabilecekleri, kimi yerde ona hükmedebilecekleri, veya ona müdahale ederek iz bırakabilecekleri yaratıcı mesleklere yöneliyor. Tıp ve genetik alanında çalışmanın, bilim insanı olmanın, mühendislik, mimarlık veya tasarımcılık gibi meslekleri tercih etmenin ardındaki temel motivasyon budur.
TEHLİKELİ KELİME ÖRGÜT
Ülkenin süregelmiş siyasi iklimi ve olayları sonucunda, özellikle de özgür ifadeyi olabildiğince kısıtlayan günümüzün otoriter yaklaşımı altında örgüt, nerede ise tehlikeli bir kelime. Sadece siyasi yaptırımlar değil, fazla korumacı olan kültürel yapımız da daha aileden başlayarak, “dışarı”daki gruplaşmaları korkulan, çekinilen, uzak durulması gereken bir unsur olarak beynimize işliyor. Kolektif olabilme yoksunluğumuz var. Bir araya gelmeyi başarsak bile burada bu kez etik ve ahlaklı içimde davranamıyoruz, çünkü bilmiyoruz. Örgüt tehlikeli bir kelime!
Bu kelimenin yerine bugünlerde daha kabul edilebilir bir kelime olan organizasyonu kullansak da, aslında ikisinin de kökeni aynı gibi. Eski Türkçe de yer anlamında kullanılmış olan or/orun yüksek yerdeki taht demek. Bu kelimeyi, insanların saçlarını veya kumaş veya sepet gibi başka şeyleri örmek üzere kullanmış olmaları çok muhtemel. Temel olarak inşa etmek (yükselmek) anlamına geliyor bu çerçeveden bakınca.
Kelimelerin en yakın Latin kökü organum, araç gereç, veya bir şeyin (insan bedeninin) parçaları, ya da parçalardan oluşmuş bir şey (beden) anlamına geliyor. Kökeninin, çalışma kelimesine de köken oluşturan -Werg kelimesinden (work) geldiğini gösteren kayıtlar var. 15. yy da kilisede çalınan org sebebi ile yaygın olarak müzik aleti anlamında kullanıyor organ. El ile çalınan alet için org kelimesini kullanan kilisenin masumiyetine kimse beni inandıramaz. Kilise ve kuşkusuz diğer dini yapıların tümü hala insanlığın en büyük örgütlenmesidir.
Mesleki örgütlenmenin önemini anlatmak için yapılması gerekenleri sıralamaya çalışmak hepimizin bildiği, bilmiyorsa da araştırarak öğrenebileceği konuları tekrardan başka bir şey olmaz; Pazar günü okumak ve kafa yormak için çok da ilgi çekici olmasa da belki Pazartesi için bir başlangıç yaratabilir içinde bulunduğu mesleğin koşullarından hoşnut olmayanlar için.
George Eliot’un dediği gibi “gelişimin en önemli prensibi, insanların tercihlerindedir”. Mesleki, toplumsal veya özel yaşamda karşılaşılan problemlere karşı, önyargılı, suçlayıcı, karalayıcı, boş verici olup onları göz ardı etmek veya merak edici, araştırıcı, yapıcı, değiştirici, inşa edici, yeni düzen geliştirici, dönüşümcü olmak kişinin kendi tercihlerindedir. Elbet bunlardan bazıları diğerlerine göre daha çetin, zorlu, yıpratıcı, yorucu ve taşlı bir yolculuk; o yolda da büyük de bir özgüven ve iyi bir donanım gerektiriyor.
İYİ MESLEKİ KOŞULLAR İÇİN TARAFSIZLIK
Pek çok meslekte olduğu gibi mimarlık ve tasarıma dayalı tüm mesleklerde mevcut sistemlerin, işleyişlerin, organizasyonların işlemediği çok açık. Buralara nasıl gelindiğini analiz etmek iyi bir başlangıç. Bu analizleri yapan çeşitli oluşumlar var ancak üzülerek söyleyebilirim ki, bir analizi eğer tarafsız yapamıyorsanız o analiz olmaktan çıkar. Önce tarafsızlık gerekli. Kritik etmenin, olabildiğince çok ortamda konuşmanın, yazmanın, tartışmanın elzem olduğu kesin. Tasarım odaklı düşüncede problemi iyi analiz etmekten sıkça bahsederiz. Problemin iyi tanımlanmış olması iyi tasarım ile sonuçlanır. İşleri konusunda bu prensibi baş tacı eden meslek profesyonellerinin mesleki organizasyonlarındaki problemleri yok sayma eğilimlerini pek çok farklı ortamda dinliyor okuyor, izliyor, dolayısı ile herkes gibi ben de gözlemleyebiliyorum. Mesleki problemlere dayalı tartışmaların yaygınlaşmasının önemi artık nerede ise hayati.
Toplumun tüm değerlerini, kurumlarını ve yapılarını değersizleştirerek söndürmeyi kendine politika edinmiş bir yapı altında bile hala var olabilen mesleklerin en büyük gücü kimsenin yok edemeyeceği yaratıcı ve üretici özellikleridir. Bu gücün tek ihtiyacı olan, mesleki örgütlenmenin etiğini ve esaslarını iyi bir biçimde uygulamaya çalışmak. Birlik olabilmenin ruhunu keşfetmek. Birlikteliğin gereksinimi olan deneyimden öğrenme, farklı görüşlere saygılı olma, yeni seslere kulak verme, yeni fikirlere sabırlı olma, değişime direnç göstermeme, üstünlük taslamama, küçümsememe, egodan arınma, tembellik etmeme, sorumluluk üstlenme, gibi pek çok temel unsuru yerine getirebilmek gerekli. Bunlar sağlanamadan gelişim ve iyileşme beklemesin kimse. Daha önemlisi, bu türden bir sebat göstermeyen her oluşumun yerini dolduracak, onlar adına söz söyleyecek, kural koyup düzen oturtacak başka örgütlenmeler mutlaka olacaktır. Bugün karşılaştığım hemen her konu, bu anafor içinde devinip duruyor.
Var olma mücadelesi ve yaşamın kendisi, gelişime doğru umutlu bir kavga ise eğer, ne güzel demiş şair: Ölen babamızdan ileri, (doğacak) çocuklarımızdan geriyiz. Ve bir kavganın adsız neferleriyiz.