Seyit Tosun
O TUĞLAYI ÇEK ARTIK TÜRKİYE
Türkiye hala ayaktaysa ve her şeye rağmen umut taşıyorsak bunu allı pullu isimlere değil; ismi cismi olmayan sıradan ve mütevazi insanlarına borçluyuz. Bu deprem enkazını da onlar kaldırdı, yaraları da onlar sardı. Çekin o tuğlayı. Çürükler kimse yıkılsın. Bütün isimsiz kahramanlar hazır. Yeniden başlayalım.
Bir ülke kaybedebilir. Dünya tarihi ülkelerin savaşlarda, ekonomide, kültürel hayatta ve siyasal rejimlerde kazanıp kaybettiğine çok şahit oldu. Ama vicdan, akıl ve bilim kaybedince yapılan her iş boşa gider.
Bu ülke hep kaybetti. Daha doğrusu bu ülkede yaşayan iyi insanlar hep kaybetti.
Vergisini düzgün ödeyen yurttaş vergi affı çıkınca kaybetti. Çünkü arada ödenmesi gereken pay; bütçede ödeyenlere yüklendi.
Pandemide sosyal mesafeye uyup, maske takanlar kurallara uyup maske taktığı için kaybetti.
Başkasının canı ve hakkı için trafikte kurallara uyanlar ehliyet affı ile kaybetti.
Ağaca zarar vermemek için ormana inşaat yapmayanlar imar affıyla kaybetti.
Devletin arazisine çöküp tapu kaparak milyon dolarlık eve sahip olmak yerine ömrünce kira verenler kaybetti.
Çıkan her afta, hukuksuzlukta, haksızlıkta ses çıkarmayanlar da bilmeden bunlara ortak oldu.
Ülke olarak geçmişte dünya kupasında bile zayıf takımları tutardık. Şimdi ise kesin kazanacak ülkeleri tutmak alışkanlık oldu. Film ve dizilerde dahi en mağduru tutup, onları posterini duvara asarken şimdi haklının değil, güçlü oyuncunun taraftarı olduk.
Altta kalanın canı çıksın bir zamanlar bu ülkede deyimken şimdi alışkanlığa ve gerçeğe döndü; ekonomik sistemimiz ‘kör tuttuğunu, topal yakaladığını halleder’ işine döndü. Maslow’un ihtiyaçlar piramidinin en altındaydık. O da bu sömürü çarkına yetmedi. Üzerimize yıkıldı…
Halkı, sahtekarlık yapmaya iten bu çarkı bozma zamanı geldi.
Güçlünün değil, haklının kazandığı bir düzen kurma zamanı geldi. Çünkü Siyasal İslamla birlikte; nemelazımcılık, bal tutanın parmağının yaladığı, uzayan kolun bizden olduğu çürümüşlük sistemi de tamamen yıkıldı. Artık bitti.
BÜTÜN BİNALAR O TEK TUĞLA ÇEKİLMEDİĞİ İÇİN YIKILDI
Uğur Mumcu suikastı sonrası devlet içinse sızmış karanlık yapıların işaret edilmesi sonrası Mehmet Ağar’ın “O tuğlayı çekemem. Çekersem duvar yıkılır” sözüne Güldal Mumcu da “Çekin tuğlaları yıkılsın duvar altında kim kalırsa kalsın” diye yanıt vermişti. O tuğla çekilmediği için tıpkı Mumcu cinayetinde olduğu gibi bütün faili meçhuller karanlıkta kaldı. Adalet tesis edilmediği için de on yıllardır haklı değil, güçlü olan kazanmaya, mafyalar cirit atmaya devam etti.
Peki, eşit ve onurlu yaşamak için herkese sorumluluk düşmüyor mu? İnşaatların denetlenmesi için önce siyaset kurumunun denetlenmesi gerekmiyor mu? Kitabın ortasından konuşma zamanı geldi de geçti. Çünkü kitap bitti. Yenisini yazmak için hepimize ihtiyaç yok mu?
Türkiye’de siyaset zengin sporu haline geldi. Bunu yıkmazsak, o ‘tuğlayı’ çekmezsek çok daha büyük felaketler başımıza yıkılacak. Sırf, o tuğlayı çekmediğimiz için.
Sormamız gereken, yüz tane bina olan bir mahallede 99 binanın niye yıkıldığı olmamalı artık. O yıkılmayan tek binanın nasıl ve neden yıkılmadığını sormalıyız. Bütün kitlesel manipülasyon burada yatıyor: “Ama bak sokağın hepsi yıkıldı. Şu bina hariç”
O binanın özelliği ne peki? En son örneği Kahramanmaraş İnşaat Mühendisleri Odası’nın binası oldu. Etrafındaki tüm yapılar yıkılırken, mühendisler odasının camları dahi çatlamadı. Sorulduğunda da “Ekstra bir şey yapmadık, sadece kurallara uyduk o kadar” dediler. İşte bu kadardı…
Felaketler hep başkasının başına gelecek nasılsa diye diye felaket hepimizin başına geldi.
Hangi partiyi desteklersek destekleyelim haksız olana karşı çıkılmadıkça, yani hep ‘başkasının tuğlasını’ suçlayıp o ilk tuğlayı çekmedikçe bu acıları yaşamaya devam edeceğiz. Siyaset kurumunun tamamını ağalardan, şeyhlerden, beylerden, müteahhitlerden halka devretmek ve tüm demokratik kitle örgütlerinin de katılımına açmak gerekiyor. İşini iyi yapan ama parası olmayan bir mühendis, onurlu bir madenci, sade bir eğitimci ve katkısı olacak orta ve alt kesim insan nasıl siyasete katılabilir? Politika kurumunda nasıl söz sahibi olabilir? Milletvekili ve belediye başkanlığı seçimlerinde milyonlar harcanırken bu sistemden rant ve kar elde edilmeyeceğini düşünebilir misiniz? Bunu bütün siyasi partiler için söylüyorum.
Kim olursa olsun, o tuğla kime ait olursa olsun çek onu Türkiye!
YETKİSİZ LİYAKATLİLER
LİYAKATSİZ YETKİLİLER
Bu ülkede liyakatlilerin yetkisi yok, yetkililerin de liyakati yok!
Depremde Antakya'da 700 kişiye mezar olan Rönesans Rezidans'ın müteahhitti Hüseyin Yalçın Coşkun, tanıtım filminde binanın kıbleye bakmasını da pazarlama konusu yapmıştı. Ey AKP’liler, Ey mutaassıp kesimler, Ey kendisini dindar olarak tanımlayan insanlar. Sizlere soruyorum. Binanın kıbleye bakmasının güvenlikle ne ilgisi var? İslam inancına göre ölülerin gömülürken yüzlerinin kıbleye doğru bakarak defni sünnettir. İnşaat yaparken değil! Bırakın artık inançla, mezheple, dinle pazarlama yapmayı demeyecek misiniz? Şefaat Ya Resulallah diyenlerin ‘İnşaat Ya Resulallah’a evrilmelerine ses çıkarmayacak mısınız? 21 yıldır toplanan ve 34 milyar doları bulan deprem vergilerini soranlara ‘terörist’ denmesine de mi susacaksınız?
Nüfusu bizimle aynı olan Almanya’da 3 bin müteahhit varken Türkiye’de nasıl olur da müteahhit sayısı 330 bin olur? Dünyanın en garantici, teknik, sağlamcı ve tarihin en iyi mühendislerinin çıktığı Almanya geri zekalı, bir biz mi akıllıyız?
Deprem afeti ve arama kurtarma konusunda dünyada saygı duyulan Nasuh Mahruki evde oturmak zorundayken, AFAD’ın en önemli ve bir felakette ilk hareket etmesi gereken Afetlere Müdahale Genel Müdürlüğünün başında niye bir ilahiyat mezunu olduğunu sormayacak mıyız? Yazdığı tek kitap ‘Gönüller sultanı Es-Seyyid Osman Hulûsi efendi’ olan kişi nasıl olur da o koltukta olur demeyecek miyiz? Hadi onu yandaş diye atadılar. O da bir ilahiyatçı olarak “Peygamberimiz ‘işi ehline verin’ der. Ben bu konudan anlamam. Görevi kabul edemem” niye dememiş? Hani nerede ağızlardan düşürülmeyen Peygamberin hadisi? Nisa Suresi 58. Ayeti “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” der. Bu ilahiyatçı ve onu atayan dinbazlar niye durmadan ağızlarından düşürmedikleri Kur’an’ın sözüne uymaz? Bunu sormayacak mısınız? Bunu İslamcı mahalleye ve kendisini dindar olarak tanımlayan herkese çok samimi şekilde soruyorum.
Letonya'da bir AVM'nin çatısı çökmüş 54 kişi ölmüştü. Başbakan Valdis Dombrovskis siyasi sorumluluğu olduğunu söyleyip istifa etmişti. Resmi rakamlara göre depremde şu ana kadar 44 bin insanımız öldü ama istifa eden tek kişi Show TV Ana Haber sunucusu oldu!
Madem deprem kader, nüfusunun yüzde 65’i inançsız olan Japonya 9.2’lik depremde tek vatandaşını kaybetmezken bizde neden her depremde insanlar ölüyor? Bu dünya imtihan dünyasıysa bu Japonlar ne yaptı, soruları mı çaldı arkadaş?! 2015'te ‘İzmit Körfez Köprüsü’nde bir halat kopmuş, kimseye zarar gelmemişti. Ancak kendisini sorumlu tutan Japon mühendis Kishi Ryoiçi “Sorumlu benim” notu bırakarak ‘harakiri’ (onur ölümü) ile yaşamına son vermişti. Japonya’da 45 bin insan ölse; harakiri yapacak insan sayısı, ardından istifa edecek kişi sayısı on binlerle ölçülürdü! Ne önemi var; Allahsız kitapsızlar! Önemli olan o değil mi?!
Artık güvenliğimizi, haklarımızı, canımızı sadece tek kişinin kararlarına devretmememiz gerekiyor. Medeniyet ve çağdaşlık ölçüsü; bir toplumun yetkiyi ne kadar dağıttığıyla doğru orantıdadır.
En öncelikli inşaatımız, yapanın da yaptıranın da yanına kar kalmadığı bir sistem inşa etmek olmalı. Bundan sonra inşaatı yapan da, izin veren de, denetlemekle yükümlü olan da, imara açan erk sahibi de içinden şunu söylemeli: “Bu binayı sağlam yapmazsam hukuk da siyaset de halk da peşime düşer ve bana gün yüzü göstermez!”
ÇEKİN O TUĞLAYI KİM ÇÜRÜKSE YIKILSIN
Bu ülkenin gerçek kahramanları ‘gösteri toplumunun’ parçası olan ve TV’lerde milyonluk bağışlar yapan işadamları değil. Bu ülkenin kahramanları yıllardır yetki makamında olmalarına rağmen gösterişli ve beylik cümlelerle halen üst perdeden ulufe dağıtan siyasiler değil. Bu ülkenin kahramanları toplumu dilenci yerine koyan şarkıcı, türkücü tayfası da değil. 20 yıldır deprem vergisini sormayan, çadırları kovalamayan, sözde gazetecilerse bu toplumun kahramanı hiç değil. Onlar bu ülkenin asalakları. Deprem çadırını lüks villa gibi tanıtıp neredeyse iyi ki deprem oldu diyecek hale gelmiş haysiyetlerini işportada satmışları söylemiyorum bile.
Bu ülkenin kahramanları, domuz damları yapıp enkaza adeta maden tüneli açıp insanları kurtaran madencilerdir. Bu ülkenin kahramanları 3 milyar bağış yapan müteahhit değil; emekli maaşından 3 bin lira vererek dayanışma gösteren emeklilerdir. Bu ülkenin kahramanları deprem olunca enkaz altına giren gönüllüler ve emekçilerdir. Bu ülkenin kahramanları işsiz olmasına rağmen yeni aldığı montunu deprem bölgesine gönderenlerdir. Bu ülkenin kahramanları, riskli binadan hayvanları çıkarmak için uğraşan vicdan sahipleridir. Bu ülkenin kahramanları baskıya ve işsizliğe rağmen deprem felaketini olduğu gibi aktaran, sorumlular kim olursa olsun peşine düşen gazetecilerdir. Bu ülkenin kahramanları imar müdürlüğüne elinin tersiyle rüşveti iterek yanlış yapılan inşaata ruhsat vermeyen memurlar, denetimlerde gördüğü aksaklığa şerh düşen mühendisler, yanlış yapılan binalara yıkım kararı veren hakimlerdir. Bu ülke kodamanlarla, müteahhitlerle, yandaşlarla, beceriksizlerle, ağzı laf yapan manipülasyon ustası gazetecilerle, çakma tezli profesörlerle, Siyasal İslamcılarla, siyaset ağalarıyla düzelmez. Ancak ve ancak isimsiz kahramanlarıyla yeniden inşa edilebilir.
Türkiye hala ayaktaysa ve her şeye rağmen umut taşıyorsak bunu allı pullu isimlere değil; ismi cismi olmayan sıradan ve mütevazi insanlarına borçluyuz. Bu deprem enkazını da onlar kaldırdı, yaraları da onlar sardı.
Çekin o tuğlayı. Çürükler kimse yıkılsın. Bütün onurlu, namuslu, liyakat sahibi isimsiz kahramanlar hazır. Yeniden başlayalım.