Seyit Tosun
Muharrem Erkek: Cumhuriyet’imizi demokrasi ile taçlandıracağız
Rejimin durumu, tutuklu gazeteciler, çoklu baro, AYM kararları, yargının geldiği nokta kamuoyunda tartışılmaya devam ederken biz de Gazete Pencere Pazar’da konun önemli taraflarından Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’le konuştuk. Erkek, tutuklu gazeteci davaları başta olmak üzere birçok hak ihlali davasına katılan bir hukukçu. 2017 yılı Başkanlık sistemi tartışmaları ve referandum sürecinde sistemle ilgili eleştirilerini uzun süre ekranlara taşıyan bir isim. Bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi’nin en önemli isimleri arasında yer alıyor.
Türkiye’de rejim tartışmaları devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan “Başkanlık sistemi en doğrusudur demiyoruz” açıklamasında bulundu. Siz güçlü parlamenter sistemden yana olduğunuzu sıklıkla vurguluyorsunuz. Başkanlık sistemiyle Türkiye nereye gitti? Yaşanan bu süreç sonrasında güçlü parlamenter sisteme dönüşü nasıl görüyorsunuz?
Biz 2017 Referandumu öncesi sıklıkla uyardık. “Bir kişiye bu kadar yetki verilmez” dedik. “Yasama ve yargı, siyasi parti üyesi (şu an genel başkanı) olan yürütmenin egemenliğine doğrudan ya da dolaylı olarak verilecek, suiistimalci bir anayasa değişikliğiyle monokrasi inşa edilecek” diye her platformda dile getirdik. Geldiğimiz noktada, ülkemiz freni patlamış kamyon gibi uçurumun kenarına sürükleniyor. Başkanlık sisteminden sonra; adalet, ekonomi, insan hakları, dış politika ya da kötü gitmeyen bir alan kaldı mı? Şu an Türkiye’nin yaşadığı olumsuz tablonun sorumlusu bu tek adam sistemidir. İşte bizim önerimiz bu anlamda Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’dir. Hemen belirteyim, eskiye dönüş değil önerimiz. Tamamen yeni bir sistemden bahsediyoruz. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” tam da bu nedenle çok önemli.
Kısaca bu sistemi nasıl özetleyebilirsiniz?
Bakınız, G8 ülkelerinden Almanya, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada ve Kıta Avrupası’nın büyük bölümü güçlendirilmiş parlamenter sistemle yönetilmektedir. Ekonomileri ve diğer sosyal alanlardaki başarıları ortada. İşte biz kendi ülkemizin koşullarını da düşünerek şunları diyoruz: 83 milyonu temsil eden tarafsız, partiler üstü bir Cumhurbaşkanımız olacak. Hükümetin kurulmasını kolaylaştıracak, düşürülmesini zorlaştıracağız. Yapıcı/kurucu güvensizlik oyu olacak. Bunun örnekleri mevcut. Almanya, İspanya ve Belçika’da uygulanıyor. “Bozmak için öncelikle yapmak gerekir” anlayışıyla, Meclis yeni başbakan üzerinde uzlaşmadan mevcut başbakan düşürülemeyecek. Meclise karşı sorumlu, güçlü bakanlar olacak. Siyasi ahlak yasası mutlaka çıkacak. Siyasi güç merkezi Türkiye Büyük Millet Meclisi olacak, bilgi edinme ve siyasi denetim yolları güçlenecek. Sayıştay yeniden güçlü konuma gelecek. Tüm raporları, bir kelimesi dahi çıkarılmadan Meclis’e gelecek. Yargı, yürütmenin tahakkümünden tamamen kurtarılacak. HSK eliyle doğrudan ve dolaylı olarak yargının ele geçirildiği bu adaletsiz düzene son verilecek. Yargının kurucu unsuru olan savunma makamını, iddia makamıyla eşit hale getirerek yok olan adil yargılanma hakkını güvence altına alacağız. Yüksek Seçim Kurulu yeniden yapılandırılacak. YSK’nın idari ve yargısal işlemleri/görevleri ayrılacak. YSK’nın verdiği kararların kesin olduğuna ilişkin Anayasal hüküm kaldırılarak, seçme ve seçilme hakkını ilgilendiren tüm kararlarına karşı Anayasa Mahkemesine başvuru hakkı tanınacak. YSK, yeniden demokratik seçimlerin güvencesi haline gelecek. Temel hak ve özgürlükler bağlamında; insan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, din, inanç ve vicdan özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı, internete erişim hakkı, çalışma hakkı, sendikal haklar, nitelikli eğitim alma hakkı, sağlık ve sosyal güvenlik hakkını güçlü şekilde koruyacak hukuk devletini tesis edeceğiz. Siyasi partilere ve seçimlere dair düzenleme tümden elden geçirilecek. 12 Eylül darbe hukukundan kurtulacağız. Türkiye’de ilk kez bir siyasi parti ekosistem hakkından bahsetti. “Sürdürülebilir yaşam” anlayışı ışığında yeni kuşak bir hak kategorisini de anayasal güvence altına alacağız. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya teslim etmek için üzerimize düşen sorumluluğun bilincindeyiz. Ekosistem hakkı gelecek nesillerin hakkıdır. Canlı ve cansız varlıklar olarak bir ekosistemin parçasıyız. Sağlıklı işleyen bir ekosisteme sahip dünyaya doğma hakkı, henüz doğmamış olan nesillerin hakkıdır. Özetle ikinci yüzyılında Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıracağız.
AYM, Milletvekilliği Düşürülen Enis Berberoğlu hakkında hak ihlali kararı verdi. Bundan sonra ne olacak? Berberoğlu Meclise dönecek mi?
Dönmesi gerekir, dönmesi için de elimizden gelen her şeyi yapacağız. Çünkü ortada tamamen hukuka aykırı bir süreç var. Anayasanın 83. maddesinin 4. Fıkrası ne diyor: “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.” Bu ne demek, 24 Haziran 2018 tarihinde tekrar milletvekili seçilen Enis Berberoğlu yeniden dokunulmazlık kazanmıştır ve bu dokunulmazlığını meclis kaldırmadığı sürece yargılayamazsınız. Dosya Yargıtay’daydı ki Berberoğlu mazbatasını aldığı gün yargılama durmalıydı. Oysa davaya devam edildi. Hukuki dayanağı olmayan ceza 20 Eylül 2018 tarihinde onandı. Bu hak ihlalini avukatlar Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı ve Mahkeme 6 Mayıs 2020 tarihinde, avukatlardan dosyaya dair tüm evrakları istedi. Konuyla ilgili ben karar vereceğim demektir bu. Anayasa Mahkemesi’nin incelemesi devam ederken İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu hakkında anayasaya aykırı bir şekilde oluşturulan onama kararı kesin hüküm oldu ve tüm uyarılarımıza rağmen bunu Meclis’te okutarak milletvekilliğini düşürdüler. Ve 17 Eylül’de gecikmiş olarak Anayasa Mahkemesi üstelik oybirliğiyle anayasaya aykırılığı hak ihlallerini açıkça tespit etti. Yani milletvekilliğini düşüren karar yok hükmündedir. Yapılacak şey basit: Anayasa Mahkemesi kararı Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra Meclis'te okunacak ve Enis Berberoğlu görevine geri dönecek.
Hâkim-Savcı atamaları kamuoyunda ciddi eleştiriler alıyor. Mevcut yapıda adalete olan güven ne durumda?
OHAL’de yapılan suiistimalci Anayasa değişikliğiyle yürütmenin başındaki kişiye doğrudan ya da dolaylı olarak tüm yargıyı belirleme yetkisi verildi. Nasıl mı: Hakimler ve Savcılar Kurulunu gerek kendi atamaları gerekse meclisteki çoğunluğu aracılığıyla Cumhurbaşkanı olan AK Parti Genel Başkanı belirliyor. Yargıtay üyelerinin tamamı, Danıştay üyelerinin dörtte üçünü HSK belirliyor (dörtte biri yine Cumhurbaşkanınca belirleniyor). Danıştay’dan ve Yargıtay’dan gelen üyelerle Yüksek Seçim Kurulu oluşuyor. Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinin 12’sini Cumhurbaşkanı seçiyor. Yani Hakimler Savcılar Kurulu eliyle doğrudan ve dolaylı olarak yargı yürütmenin tahakkümünde. AK Parti yöneticilerinden çok sayıda hâkim savcı ataması gerçekleşti. Yargı siyasallaşırsa adalet çöker. Adalet çökerse devlet çürür. Ömer Hayyam’ın dediği gibi, “adalet kâinatın ruhudur.” İşte iktidar bu ruhu öldürüyor. Sonuçta mahkemede adaletin tecelli edeceğine inanç zayıflıyor. Halkın adalete güveni %30’ların altında. İşte sorumlusu olan tablo bu.
Gazetecilerin yargılandığı davalarda sizi de görüyoruz. Davaları takip eden bir hukukçu olarak ne düşünüyorsunuz? Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Müyesser Yıldız, Murat Ağırel, Hülya Kılınç, Ferhat Çelik’in duruşmalarında neler yaşandı? Tahliye kararları var, ancak halen tutuklu bulunan gazetecileri de düşünerek yaşanan mahkeme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nerede bir hukuksuzluk varsa orada olmaya çalışıyoruz. Önce doğru bir tespitte bulunalım. Bu kişiler sadece gazetecilik yaptığı için tutuklular. Bunun lamı cimi yok. Daha önce haber yapılmış, hakkında basın açıklamaları gerçekleştirilmiş bir konu tekrar haber yapıldıktan sonra Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç tutuklanıyorsa ortada adalet değil, intikam duygusu var demektir. Tahliye kararı var. Bir gün bile haksız yere özgürlükten mahrum kalmamak adına sevindirici olmakla birlikte, suçsuz insanların sanık olarak yargılanmaları dahi başlı başına ağır bir cezadır. Mesleğini icra ettiği için tutuklanan tüm gazeteciler için aynısı geçerlidir.
Hem Mecliste hem de kamuoyunda büyük tartışmalara neden olan Çoklu Baro yasası sonrasında yeni baroların kurulması için imza toplama süreçleri var. Bazı gruplar yeterli imza toplayamadıklarını gazetecilere de deklare etti. Farklı baroların kurulabileceğini düşünüyor musunuz? Kurulursa neler yaşanacak?
Şu an yeni baroların kurulması için iktidar bloğu var gücüyle çabalıyor. Neden? Hani getirdikleri yasal düzenleme ile barolar güya siyasetten kurtulacaktı?!.. Teklifin kendisi bile başlı başına siyasiydi. FETÖ projesi olan çoklu baroyu getirdiler. Getirilen teklife neden itiraz ettik? Asıl barolar şimdi siyasileşecek dedik. Mezhep, etnik köken, siyasi görüş temelli baro kurulmasının önündeki tüm engeller kaldırıldı. Nitekim geldiğimiz noktada “emir almak için” bir siyasi parti genel başkanına gidip, baro kuruluşu için çalışan avukatlar görmüş olduk. O zaman ne dedik: “Çok baro, yok baro demektir.” Barolar siyasileşir ve işlevsizleşirse adaleti kim arayacak? Zaten yargının içinde bulunduğu durumu az önce özetledik. Avukatlar da bu cendereye sokulmak isteniyor. Merak edilmesin, CHP iktidarında bu düzenleme son bulacak. Her şeye karşın Molierac’ın dediğini hatırlamakta yarar var: “Avukatlar tarih boyunca köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!”
Pandemi dönemini nasıl geçirdiniz, geçiriyorsunuz? Uzun süredir yapamadığınız ancak bu süreçte zaman ve yapma fırsatı bulduğunuz şeyler var mı? Bazı milletvekilleri ütü bazıları da yemek yapmayı öğrendiklerini söylemişti.
Görevimiz gereği kendimizi çok kapatamıyoruz. Çanakkale’de daha çok zaman geçirme olanağım oldu. Sürekli ilçelerde, köylerde olmaya çalışıyorum. İlimizdeki meslek örgütleri ve STK’larla pandemi sürecinin etkilerini değerlendirmeye çalışıyorum. Video konferans yoluyla toplantılarımızı, televizyon programlarını halledebiliyoruz. Ancak gazetecilerin duruşması ya da Çorlu Tren Katliamı duruşması gibi toplumsal olaylarda ve hukuksuzluğun olduğu yerlerde olmaya özen gösteriyoruz. Elbette gerekli önlemlerimizi alıyoruz. Pandemi sürecinde uzun süredir ihmal ettiğim ailemle birlikte olmak sürecin iyi yanı diyebilirim. Oğlum Aslan ve eşim Özen ile daha fazla vakit geçirme şansımız oldu. Bu arada bitirmek istediğim birkaç kitabı daha sakin bir ortamda okuma şansım oldu. Kötü giden süreçte elde ettiğimiz birkaç iyilik diyebilirim.
Sıkı bir Fenerbahçe taraftarı olduğunuzu biliyorum. Geçtiğimiz hafta Hatayspor 9 kişi kaldı ancak maç yine de berabere gitti. Bu hafta da Galatasaray’la maçınız var. Öncelikle bir skor tahmininiz var mı? Takımınızın maçlarını izleyebiliyor musunuz? Bir taraftar olarak şampiyon olma iddianız var mı?
Fenerbahçe kongre üyesiyim aynı zamanda. Sıkı bir Fenerbahçeliyim ama sporda centilmenliğin her şeyin üzerinde olduğuna inanıyorum. Ancak malum siyaseten yaşadığımız yoğunluk, bu konuda da çeşitli engellere neden oluyor. Ancak yüreğimizdeki Fenerbahçe sevgisi farklı bir yerde. Galatasaray ile ezeli rekabet ama ebedi dostluğumuz olduğuna inanıyorum. Skor tahmin edemesem de kazanacağımızı söyleyebilirim. Ama derbiler farklı atmosferlerdir. Dostluk kazansın diyelim. Şampiyon olacağımıza inanıyorum. Ancak pandemi futbolu da vurdu. Seyircisiz oyunlar takımların motivasyonlarını farklı etkiliyor. Bu nedenle sonuçları belli olmayacak türden karşılaşmalara döndü futbol maçları.