Memetcan Demiray
Kurbağa kaynıyor Hasan Ağa!..
Bugünlerde Yeşilçam sinemasını "belgesel" gözüyle yeniden izleyince insan hüzünleniyor. Bir yanda yemyeşil bir İstanbul; vatandaş gazinolarda, meyhanelerde eğleniyor! Ama diğer yanda Ali Şen'in canlandırdığı Sütçü Ali'ler, Malik'ler, Hacı Ömer'ler var. Onlar 50 yıl sonra "hâkim zihniyet" haline gelmiş, içkili fotoğraf paylaştı diye Pegasus çalışanlarını linç ediyor!
Şimdi gözlerinizi kapatın ve bir kent hayal edin. Kuzeyden güneye yemyeşil tepelerle çevrili, tam ortasından deniz geçiyor! İstavrit ve palamut kaynayan bu maviliğin etrafını kadim imparatorluklardan kalan mimari eserler süslüyor. İlkel olmasına ilkel ama banliyö trenleri, Chevrolet dolmuşlar ve şehir hatları vapurları var fonda... İskele ve meydanlara hayat pompalıyor.
Böyle köklü bir kentin kendine has bir kültürü olması da kaçınılmaz tabii... Sinemaları, muhallebicileri ve çay bahçeleri onu benzerlerinden hemen ayırıyor. Bir de sokak arası meyhaneleri... Pek çok etnik mutfağı sentezleyen sofralarda kadınlar ve erkekler bir arada sohbet ediyor, eğleniyor! Saz, söz, müzik mi dediniz? İşte yıldızlar geçidi gazinolar, matine ve suarede şık hanımefendileri, beyefendileri bekliyor! Yıl 70'lerin sonu, 80'lerin başı belki... O da nesi?! Caddeden Löwenbräu reklamı taşıyan bir belediye otobüsü geçiyor! Belli ki bu kentte bira hayli seviliyor.
Neresi burası peki? Lizbon, Barcelona, Napoli?.. Evet bildiniz! Yeşilçam'dan yadigâr İstanbul'a hoş geldiniz!..
YEŞİLÇAM: BİR DÖNEMİN HAFIZASI
Bugünlerde eski Türk filmlerini yeniden izleyince insan ister istemez hüzünleniyor. Zira zamanında hikâyesine burun kıvırdığımız, dublajıyla alay ettiğimiz o "uzun metraj"lar şimdi adeta bir "belgesel"e dönüşmüş, yakın tarihi gözler önüne seriyor.
O yakın tarihte neler yoktu ki... Hasretle anılan Ortaköy, Beyoğlu ve Tarabya bambaşkaydı. Ama aynı zamanda Etiler sırtları hızla gecekondulaşmaktaydı. Bir vukuat mı var? Mahallemizin komiseri Hulusi Kentmen babacan adamdı doğrusu... Oysa ülke o sırada kanlı bir askeri darbeye doğru ilerliyordu. Bir yanda köyden yeni göçmüş, inşaatlarda sömürülen İbrahim'ler, Ferdi'ler... Diğer yanda âlemlerden âlem beğenen armatörler, fabrikatörler!.. Eh, gelir adaletsizliği her daim önemli bir sorundu.
Ama asıl Türkiye'ye has çelişki, Kemal Sunal'ın canlandırdığı "saf ve temiz" Adem'le aklı her türlü ahlaksızlığa eren Hacı Ömer arasındaydı ki o "yobaz" karakteri layıkıyla oynamak ancak ve ancak Yeşilçam'ın dev ismi Ali Şen'in harcıydı!
BİR ALİ ŞEN KLASİĞİ: PARAGÖZ HACI
Sahiden de "dini bütün" biriydi Hacı Ömer... Ta ki paranın kokusunu alana kadar!.. Miras olayını duyunca birden değişiyor, hor gördüğü Adem'e kızı Şükran'ı kendi elleriyle sunuyordu. Dahası... "Sosyetik" görünsün diye Şükran'a yırtmaçlı etek, eşine "Kemal Paşa inkîlabından kalma" şapka giydiriyor, kendisi de papyon takarak insan içine çıkıyordu! Zira malum... İşin ucunda elmas varsa "takiye" mübahtı!
"Sakar Şakir"de ise bir başka "hacı" rolündeydi Ali Şen... Bu kez ağırlık yapsın diye pirince taş ekleyen paragöz mahalle bakkalıydı ve "Hile satacaksın ki ihya olasın!" cümlesiyle akıllara kazınacaktı.
"Yüz Numaralı Adam"da güğümlere su katmasıyla meşhur, Sütçü Ali'ydi... Çocuklarının yevmiyelerine el koyuyor, aylak oğlu Şaban'dansa sabahları bir bardak sütü esirgiyordu. Elbette Sütçü Ali'nin de itikadı tamdı ve fotoğraf gibi "gavur icatları"ndan hoşlanmazdı! Ama Şaban ünlü olup da eve gazeteci ordusu dolduğunda film çekmenin "günah" olduğunu derhal unutacaktı!
FAİZİN NERESİ HARAM?!
"Yedi Bela Hüsnü"de halkı borçlandırıp konutlarına el koymak isteyen Malik rolünde izliyorduk Ali Şen'i... Yıl 1983'tü ve neydi? İnşaat kalkınmanın temeliydi!
Ali Şen'in "Kılıbık"ta canlandırdığı Müslüm'ün de dilinden "Allah, kitap" düşmemekteydi. Ve filmdeki yegâne amacı, kiracısı Kamil'i (Kemal Sunal) bir an önce def etmekti. Çünkü yasal zam düşük kalıyordu ve daha fazla rant için mafyayı devreye sokmak şarttı!
Sadece şehir ve varoşa dair değil, buram buram Anadolu kokan filmlerde de benzer rollerde izliyorduk usta aktörü... "Keriz"de örneğin... Köyde nüfuzunu korumak için sevgililerin arasına giren Topal Abbas'tı. "Tokatçı"da Hasan Ağa oluyor, fahiş başlık parasıyla yine Kemal Sunal'a dünyayı dar ediyordu.
Ve "Üç Kağıtçı" tabii!.. Rüşvetle belediye başkanı olmaya çalışan Satılmış Ağa bir yandan da köylüyü borçlandırıyor, bunun "faizcilik" olmadığını söylüyordu. Öyle ya, "Borç vermek, sıkıntıları gidermek Allah nazarında sevap işlemek" değil miydi? Rıfkı'nın buna cevabı yakası açılmadık bir küfür olacaktı!
SONUÇ: MÜSLÜM EFENDİ CUMHURİYETİ!..
Yıl 2022, İstanbul Boğazı'nda beton perdeler yükseliyor. Etrafında 30 milyon kişinin yaşadığı Marmara'yı müsilaj kaplamış, denizden balık bile çıkmıyor. Trafik felç, kiralar uçmuş, 20 milyon nüfus kente sığamıyor. Ve ruh gitmiş, eğlence hayatı bitmiş, gece 12'den sonra müzik bile çalınamıyor!
İki yüzlülük, rant sevdası, her türlü yalan, dolan, entrika... Güçsüzü ezme, güç görünce yılışma, mafyatik ilişkiler, omurgasızlık ve ille de para, para, para... Ali Şen'in repertuvarındaki "karikatür" karakterlerin başat özellikleri bir ülkede "hâkim zihniyet" haline gelince sonuç maalesef böyle oluyor. Aradan 50 yıl geçmiş, "kötü - komik" Müslüm Efendi'ler "istisna" olmaktan çıkmış, her yerde kol geziyor. Üstelik hiç de güldürmüyor.
Hatta en son "Pegasus çalışanları" olayında gördüğümüz gibi, kendi halinde rakı içen masum gençleri hedef gösteriyor. Peki ya CHP, muhalefet?.. Onlar "sokak röportajları"nda gördüğümüz yeni Topal Abbas'ları, Sütçü Ali'leri, Hacı Ömer'leri ürkütmemek için böyle toplara hiç girmiyor! Tıpkı içki zamlarında olduğu gibi... Malik'in oyu 1 oy, Hüsnü kimseyi ilgilendirmiyor!
Yıllardır "kurbağa yavaş yavaş, ürkütmeden haşlanıyor" benzetmesi yapılırdı "muhafazakârlık" adı altında yaşadığımız bu köylüleşme için... Oysa su çoktan kaynamaya başladı, artık nefes bile alınamıyor. Yetiş Rıfkı, yetiş! Sözcükler tükeniyor.