Memetcan Demiray
Korkak erkeğin gökkuşağıyla savaşı!
Yazar Susanne Kaiser, yeni kitabı "Politik Erkeklik"te radikal İslamcılarla Neo-Nazileri bile bir araya getirebilen bir motivasyondan söz ediyor: "Ataerkil düzeni koruma kaygısı"... Sahiden de günümüzde erkeklerin "iktidarı" kaybetme korkusu o kadar güçlü ki gökkuşağından bile "tehlike" üretebiliyor! Neyse ki birbirinden cesur kadınlar da var ve onlar, eril iki yüzlülüğü Twitter'da korkusuzca teşhir ediyor!
Pandemi, iklim krizi, yükselen ırkçılık, bölgesel savaşlar ve kadın cinayetleri... Maalesef tek bir günümüz bile bu hayati sorunlardan azade geçmez oldu. İyi de bunların neredeyse tamamı erkek egemen düzen tarafından dünyanın başına bela edilmişken çareyi yine takım elbiseli, kravatlı ve tercihen "bıyıklı" politikacılarda aramak ne kadar doğru?
Bu soru, sanatçı Dennis Josef Meseg'in geçen hafta protesto edilen "Broken" (kırık, parçalanmış) adlı enstalasyonu ile yeniden gündeme geldi. Meseg, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'ne katkı sunmak için 222 adet vitrin mankenini turuncuya boyamış ve üzerlerine "tecavüz edildi", "öldürüldü" gibi notlar yapıştırmıştı. Bu mankenleri Almanya'nın en önemli meydanlarında sergileyen sanatçı, böylece mağdur kadınları görünür kılmak, bir anlamda onların sesi olmak istiyordu. Ama Meseg'in feministlerden göreceği tepki hiç de beklediği gibi olmayacaktı!
HAYIR, KIRILMADIK!
"Broken"ın 10 Aralık'taki Berlin ziyareti öncesi "HâlâParçalanmadık" etiketiyle Instagram'da örgütlenen sanatçı, aktivist ve erkek şiddeti mağdurları, Meseg'i bir mektupla protesto ediyorlardı! Öncelikle enstalasyonun adında ciddi problemler vardı. Sahiden de hangi şiddet kurbanı kadın "kırık", "parçalanmış" diye nitelenmek isterdi ki? Ayrıca "tecavüz" ve "cinayet" gibi sözcükleri kamusal alanda gözümüzün içine sokmak, travma yaşayan şiddet mağdurları için daha da acı verici değil miydi?
Kaldı ki sergilenen vitrin mankenleri de kusursuz hatlarıyla sadece "ideal kadın bedeni"ni yüceltmekte; erkek şiddetine maruz kalan örneğin transseksüelleri ya da diğer kimlikleri göz ardı etmekteydi. Ve en önemlisi, enstalasyonda şiddet kurbanlarını görüyorduk da failler neredeydi?!
Meseg'in bu eleştirileri "ajitasyon" diye nitelemesi ve olumsuz yorumları sosyal medya hesaplarından silmesiyle ortalık daha da karışacaktı. Feminist yazar Julia Schramm da erkeklerin sanatta "kurtarıcı" olarak kendilerini "pazarlamaları"na isyan edecek ve "Önemli olan sanatçının erkek olup olması da değil... Ama eğer biri kadınlar adına konuşuyor ve buna rağmen onların eleştirilerini görmezden geliyorsa bu da bir tür şiddettir!" diyecekti.
ERKEKLİK = KORKU
Yazar Susanne Kaiser de yeni kitabı "Politik Erkeklik"te "maskülinizm"in 21. yüzyıldaki durumunu sorguluyordu. Kaiser'e göre günümüzde radikal İslamcılardan Neo-Nazilere, sağ popülistlerden ultra-milliyetçilere, birbirine ilk başta düşman gibi görünen kesimlerin aslında önemli bir ortak noktaları vardı: "Ataerkil düzen"i savunmaları!..
Ve bu kesimler, 21. yüzyılda erkek hegemonyasının giderek sorgulanır hale gelmesinden oldukça rahatsızdı. Zira birçoğu, artık iş hayatındaki ayrıcalıklardan ailedeki "reis" statüsüne kadar pek çok avantajı yitirmekteydi. Bu da onları siyasette otoriter rejimlerin doğal destekçisi haline getirmekteydi.
Nüfusuna oranla çok sayıda "cihatçı" ihraç eden Tunus'ta örneğin, erkek çalışanlar azaldığı için turizm sektöründeki işler kadınlara kalmıştı. Bu da onların toplumda güçlenmesi demekti. Ve "selefi ideoloji" tam da o yükselişi engellemek için bire birdi!
Kaiser, sadece alt değil, "orta sınıf" erkeklerde bile güçlü bir "düşüş korkusu" olduğunu söylüyordu. Ve bu korkunun şiddete davetiye çıkaracağı aşikârdı.
'ALATURKA ERKEKLİK' GÖKKUŞAĞINA KARŞI!..
Aslında Kaiser'in anlattıkları, sadece küresel siyasete değil, Türkiye'de olup bitenlere de ışık tutuyor. Zira bizde de aynı "erkeklik", biraz alaturka yöntemlerle de olsa "iktidar"ını korumak için canla başla mücadele ediyor!
Bu uğurda yeri geliyor televizyonda ne izleyeceğimize karar veriyor, yeri geliyor LGBTİ+'yi çağrıştırır (!) diye gökkuşağı temalı ürünlere "+18" ibaresini zorunlu kılıyor! Böylece "çocuklarımızın" mazallah eş cinselliğe özenmesine (!) mani oluyor!
Hayatında çakırkeyif olup bir kadına ilanıaşk etmemiş, sevdiğiyle deniz kenarında bir kadeh rakı içmemiş o "alaturka erkeklik", hazır Korona "kısıtlamaları" var da araya kaynar diye yeni içki yasakları çıkarıyor ve kararına "gerekçe" göstermeye bile tenezzül etmiyor!
Öyle kudretli bir erkeklik ki bu, 21. yüzyılda "yağmur duası"na çıkıyor, hutbelerle kuraklığa çare arıyor! Ve konu futbola gelince o "erkeklik", şekilden şekle girebiliyor! Pierre Webo'yu savunacağım diye varoluşunu borçlu olduğu ırkçılığa "Hayır!" mesajı paylaşabiliyor!
Neyse ki korkusuz insanlar da var aramızda... İşte son bir haftadır kadınlar, Twitter'da cesurca açıkladıkları taciz olaylarıyla edebiyatçısından akademisyenine birçok "saygın ismin" gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor, onlara hayatı dar ediyor.
Bıyıklar mahzun, "erkeklik" kaçacak delik arıyor!