Seyit Tosun
Kim olmadığımızı ve olmamamızı anlatan video
AKP Gençlik Kolları, “Sen Kimsin” başlığıyla bir video yayınladı ve sonrasında sosyal medya yıkıldı. Milyonlarca genç kendilerini, kişiliklerini, yeteneklerini ve ‘parmak izlerini’ göstermek isterken ve bunun karşısındaki engellerden yakınırken, "Sen kimsin? Sen bu olmalısın" diye bir video çekenleri gerçekten kutlamak gerekiyor! Çok büyük bir kitleye önce kendilerinin kim olduğunu, sonra da o kitleye "kim olmadıklarını" yeniden hatırlatma fırsatı sundular.
Meltem lotüs'e fısıldar:
"senin sırrın nedir?"
"ben kendimim" diye cevap verir lotüs,
"onu çal ve ortalıktan kaybolayım!"
(Rabindranath Tagore-Ateş Böcekleri)
Önümüzdeki seçimlerde 6 milyon civarında Z Kuşağı oy kullanacak. Vira Bismillah! Haydi oyları alalım! Öyle bir video hazırlayalım ki herkesin duygu-durumunu etkileyerek tabanımızı büyütelim!..
Durum gerçekten bu kadar basit mi?
AKP Gençlik Kolları da bu oya talip olduğunu “Sen Kimsin” başlığıyla bir video yayınlayarak deklare etti ve sonrasında da sosyal medya yıkıldı. Video önce çölde siluetlerle “Sen Musab Bin Umeyr’sin” diye başlıyor. Musab Bin Umeyr, Mekkeli çok zengin bir ailenin çocuğu. Peygambere ilk inananlardan ve onunla birlikte mücadele edenlerden. Yani bir sahabe. Musab Bin Umeyr, zenginlik ve şatafat içerisindeyken Müslüman olmuş, bu nedenle ailesi onu terk etmişti. İslamiyet adına zenginliği bırakarak yamalı elbise ve yoksulluk içinde Peygamberin yanına geldiğinde Hz. Muhammed’in gözlerinin dolarak ona baktığı söylenir.
Din uğruna zenginliği ve serveti bırakan bir sahabeyi örnek göstererek “Sen busun” diyenlerin arasında, yamalı elbiseler içerisindeyken "dinbazlık" sayesinde bir anda servete kavuşanların, lüks villalarda şatafatlı iftar partisi düzenleyenlerin olması da başka bir yazının konusu ve konunun muhataplarının siyasal bagajı olsun!..
“Şahsım Şahsına Armağan Olsun!”
Video ile devam edelim. Görüntüler “Sen Kanuni’sin, Fatih’sin, Ali’sin, Aliya İzzetbegoviç’sin, Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi’sin, Kafkas Kartalı Şeyh Şamilsin, Necip Fazılsın, Abdülhamit’sin…” derken “Sen yerli otomobili yapan mühendis, Siha’ları uçuransın. 19 Mayıs’ta Samsun’a sen çıktın…” diye devam eden video o esnada Atatürk’ün siluetini gösteriyor ancak adını anmıyor. Video en son “ümmetin umudusun” diyerek bütün gençlerin ‘Cumhurbaşkanın Şahsında’ bir şahsiyet kazanması gerektiği fikri ile bitiyor.
Tarihsel, siyasal ve ideolojik olarak birbirinden çok farklı kişileri aynı videoda toparlayarak "Sen busun" deme kafa karışıklığının, kâğıttan kulelerin olduğu bir tarih inşa etme çabasından başka bir şey olmadığının bilincinde yazımızı sürdürelim.
Bu videonun, okullarda kaldırılan "Andımızın", yani "Varlığım, varlığına armağan olsun" yerine "Şahsım, Şahsına armağan" olsun düsturuyla, iktidarın kendi tabanını mobilize etme amacını taşıdığını unutmamak gerekiyor.
Çünkü bireyselliğin bırakılarak, tek bir kişi üzerinden kitlelerin kendisini tanımlamasının hangi rejimlere mahsus olduğu bilinirken, "şahsım rejimi" karşısına bir öteki koymak gerekiyordu. Mustafa Kemal Atatürk'ün siluetine, Türkiye'nin siyasal kuruluşunda etkisi olmayan tarihsel kişilerin arasında yer verilmesi de bu yeni tarih inşa etme çabasının bir yansıması.
Geçmişin tutkalı bugünü tutmuyor
Yeni bir tarih yazmak ve kitleleri de buna göre mobilize etmek isteyenlerin “Evet, biz buyuz. Sen de ötekisin...” demeleri, geçmişten bu yana kutuplaşmalardan aldıkları oyları hanede tutma gayretidir.
Oysa geçmişin siyasal tutkalı bugünü bir arada tutamıyor!
Günümüzün sosyal, ekonomik ve kültürel gerçekliklerinden uzak olan; insan davranışını direkt etkileyen sınıfsal çatışmaları görmezden gelerek hazırlanan bu video, sipariş bir post-modern akşam kuşağı TRT dizisi olmaktan ileri gitmiyor.
Bugün herhangi bir başörtüsü sorunu kalmamasına rağmen videoda "Sen Şule Yüksel Şenler’sin" denilmesi de dün yaşanan mağduriyetten, bugün bir mağruriyet çıkarma çabasından başka bir şey değil. Dün, kendilerinin ötekileştirildiğini söyleyerek iktidara gelenler, bugün kendilerine benzemeyen, kendileri gibi düşünmeyen herkesi ötekileştirme ‘trajikliğini’ yaşıyor.
Z-Kuşağı’ndan kopukluğun vecizesi
İletişim/teknoloji kuşağı dediğimiz Z Kuşağı, daha bir saat önceki açıklamayı, tweet’i bile eski bulurken onları 5, 10 hatta 15 asır öncesindeki kişilerle ‘kişileştirme!’ gayreti, iktidarın Z Kuşağı ile olan büyük kopukluğunun bir başka vecizesi.
Ortalığı, pardon ortaklığı karıştırmak gibi olmasın ama videoda neden İslamiyet öncesi Türk liderler yok?!..
Videonun girişinin İslam öncesi Türk toplumlarıyla başlatılmaması; örneğin “Sen Papa’yı ayağına getirten Hun imparatoru Attila’sın!” denmemesi de yaratılmak istenilen yeni tarih algısıyla ilgili. Attila, bu videoda yer alma şansını Müslümanlık gelmeden önce yaşaması ve o dönem imparator olması hasebiyle kaybetti zaten!
Kim olduğumuzu değil, kim olmadığımızı hatırlattılar!
Milyonlarca genç kendilerini, kişiliklerini, yeteneklerini ve ‘parmak izlerini’ göstermek isterken ve bunun karşısındaki engellerden yakınırken, dayatılan "Sen kimsin? Sen bu olmalısın" diye bir video çekenleri gerçekten kutlamak gerekiyor!..
Çok büyük bir kitleye önce kendilerinin kim olduğunu, sonra da o kitleye geçirdikleri dönemde "kim olmadıklarını" yeniden hatırlatma fırsatı sundular. Zaten videoya verilen yanıtlar 'Kısa Türkiye Tarihi' özeti niteliğinde.
Ayrıca, bireyselliğini yaşayamamaktan şikâyet eden genç kuşağa 'kendi kişiliklerini unutmalarını isteyen' bir video yapmak da enfes bir siyasal dehanın ürünü olsa gerek! Gençler tam da bunun zıddını söylemiyor, “Ben kimseye benzemek istemiyorum. Kendim olmak istiyorum.” demiyor mu?
Zalimin özgürlüğü
Gençlerin yüzde 80’inin yurt dışına gitmek istediği, her üç gençten birisinin işsiz olduğu ve halkın 60 milyonunun açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ortamda bir gencin kendisini bir padişahla özdeşleştireceğini düşünmek büyük bir cüret! E adama/kadına sormazlar mı “Onun babası imparatordu, benim babam ise açlık sınırı altında yaşayan bir emekli!” diye…
Gençlere benzeyerek oy alma çabası bir nebze anlaşılırken, gençleri kendine benzetme çabası içerisinde oy toplama gayreti de suya yazılmak istenilen yazılar arasında yerini alıyor.
Gençler, kendilerini büyük bir hapishanede hissederken ve hayal kurmaktan vazgeçmişken, başkalarının kurulmuş ‘hayallerini’ onlara dayatarak oy alacağını zannetmek, asıl ve tamamen hayal ürünü olan bu!
Haydi o güzel kelimeye bir anlam daha ekleyelim; Özgürlük, herkesin kendisinin "kim" olacağına "özgürce" karar verdiği rejimin adı da olsun. "Sen Kimsin" sorusunun başkasına sorulduğu değil; "ben kimim ve ne istiyorum" sorusunun herkesin kendi kendisine sorduğu rejimin adı da olsun Özgürlük.
E o zaman, Rabindranath Tagore'nin çok sevdiğim Ateş Böcekleri şiirinden başka bir mısra ile yazıya son verelim;
“Zalim, özgürlüğü yok etmek için
özgürlüğünü ilan eder,
ve hala onu kendisi için saklar…”