Memetcan Demiray
Kabak tadı verdi seksiniz!..
İnsan kendisinde eksik olanı yüceltme eğilimindedir. Bir kişi dürüst olduğunu çok sık vurguluyorsa demek ki bu konuda kendisine pek güvenmemektedir. Bir toplum milliyetçiliği ne kadar baş tacı ediyorsa o toplumda vatan sevgisi o derece şüphelidir. Ve cinselliği tabu haline getiren, "ayıp" bulan insanların aslında seksten başka bir şey düşünmemesi eşyanın tabiatı gereğidir. İşte onun için Türkiye, her gün şaşırdığımıza şaşırdığımız bir sosyoloji laboratuvarı gibidir.
Aile dostumuz Haydar amca, evinde karga beslerdi. Ama bu onun tek özelliği değildi. Kendisi cinsellik konusunda her şeyi danışabileceğimiz yetkin bir kişiydi. Nöropsikiyatri uzmanı bir hekim olarak kendisini toplum sağlığına adamış, cilt cilt kitaplar yazmıştı. 90'lı yıllarda internet olmadığından Anadolu'da yaşanan gelişmelere pek hakim değildik. Orada köylü erkeklerin ilk "cinsel tecrübe"sini hayvanlarla yaşamasının gayet yaygın olduğunu Haydar amcadan duyuyor, yarı mutaassıp kadınların bekâretini kaybetmeden ilişkiye girebilmek için hangi "yolları" seçtiğini ilk kez ondan dinliyorduk.
Haydar amca Posta gazetesindeki köşesiyle 70'lerdeki popülaritesini 2000'lere taşıyacaktı. Ama yanıtladığı okur mektupları gösteriyordu ki yıllarca bilimsel eserler verdiği halde daha "ideal penis boyu"nu bile milletimize anlatamamıştı. Belli ki yeni nesil de tuğla gibi kitapları okumak yerine kısa yoldan "kızlık zarı dikimi"ni öğrenmek istiyordu ve "seks doktoru Haydar Dümen" tam da bu iş için vardı!
ZOOFİLİ VE POLİGAMİ ARTIK EKRANDA!..
Aradan yıllar geçti, hayatımıza sosyal medya girdi. Şimdi kediye, ata ve tavuğa göz koyan yerli Don Juan'ların "basıldığı" videolar her gün önümüze düşüyor, bizi şoke ediyordu! Müge Anlı benzeri programlarda evli adamlarla imam nikâhlı yaşayan teyzeleri görüyor, bu da yetmezmiş gibi onların aslında üçüncü bir şahıstan hamile kalmış olma ihtimallerine canlı yayında tanıklık ediyorduk! Demek ki Haydar amcanın bize "uçuk kaçık" gelen "zoofili" ve poligami" hikâyeleri gerçekti! Orada bir köy vardı uzakta ama gitmesek de artık o köyü görebiliyorduk. İyi de hani biz "Anadolu irfanı"yla yoğrulmuş, "ehl-i namus" bir toplumduk?
ASABİ BİR İNSAN KOLAY YETİŞMİYOR
Maalesef kazın ayağının öyle olmadığını yaşayarak öğreniyorduk. Tıpkı hayatını "Verecek bir karış toprağımız yok!" sloganı üzerine kuran ama ülkenin ormanları, dereleri talan edilirken ses çıkarmayan "milliyetçiler" gibi, büyük bir çelişkinin içinde yalpalıyorduk.
Kırsal bir yana, kentlerde bile daha ergenlik döneminde cinsel açıdan sakatlanıyordu beynimiz. Erkekler için "çok kız götürmek" delikanlılığın şanındandı! Ama iş evliliğe gelince elbette "bakire" bir kısmet aranacaktı. Kızlar için de öyle ulu orta gülmek, karşı cinse "yüz vermek" sakıncalıydı. Yanlış anlaşılırdı. Ama hepten soğuk davranınca "kocasız" kalma riski de vardı. Yani erkek dediğin, cinselliği "ucundan" göstererek parmakta oynatılmalıydı!
Bu toplumsal rollerle şekillenen nesiller müthiş bir arada kalmışlık yaşıyor, cinselliği sevgiye dayalı bir paylaşım değil, bir "av" sahası, bir savaş alanı olarak algılıyordu. Bu savaş alanının trafikte zikzak yapan, sarı ışık yanar yanmaz kornaya basan; Facebook'ta en ufak bir olumsuz yoruma hakaretle cevap veren asabi kalabalıklar üretmesi de kaçınılmazdı.
YAŞASIN ÖZGÜR AŞK, YAŞASIN ÖZGÜR KADIN!..
Gelinen noktada göstermelik "manevi değerler" ve "postmodern arzular" arasına sıkışan asabi kalabalıklar, insanı dehşete düşürecek bir "eril şiddet" üretmeye devam ediyorlar. Bu "eril şiddet" zaman zaman LGBTİ+ bireyler, ya da göçmen kadınları hedef alabildiği gibi bazen "tarikat şeyhi" kılığında savunmasız çocuklara bile yönelebiliyor.
Ve işin en acısı, bu hafta internete düşen bir TikTok videosunda izlediğimiz gibi gencecik bir kız çıkıp, bir hemcinsini ölüme kadar götüren cinsel istismara eril bir dille "Oh olsun!" diyebiliyor. En güzel seveceği, en güzel sevileceği çağda öfke saçıyor; sırf öldürülen kişi Kürt diye sistemli tecavüzü savunabiliyor.
Tablo bu kadar mide bulandırıcı, cinsellikte seviye bu kadar yerlerdeyken insanın "Lanet olsun size de seksinize de!" diyesi geliyor. Neyse ki böyle anlarda Süreyya Su, Pencere Pazar'da kaleme aldığı "Aşk Üstüne Fragmanlar"ıyla cinselliğin bazen her toplumda zehirli olabildiğini ama en nihayet "özgür aşk"ın bağımlılık ilişkilerine, özgürleşen kadınlığın da "eril tahakküm"e galip geleceğini ruhu okşayan bir dille hatırlatıyor.
Haydar amca mı? O da her gün aynı okur mektuplarına aynı cevapları vererek ve "En kaliteli seks 90 - 95 yaş arasında yaşanır!" diyerek hayatla tatlı tatlı dalgasını geçiyor.