İYİ Kİ DOĞDUN LÜTFİ USTA !

Ülkemize sinema bulunuşundan sonra, gösterim olarak erken girse de, beklenen gelişmeyi sağlaması, Türk sinemasının kaderinin değişmesi Lütfi Ö. Akad’la ivme kazandı.. Sinemamızın kurucu yönetmenlerinden büyük usta Lütfi Ö. Akad, 2 Eylül 1916’da doğdu.

Ülkelerin kader çizgisi olduğu gibi, insanların da kader çizgisi vardır. Bir ülkenin kaderini öncelikle coğrafi konumu belirler. Hem sahip olduğu olanaklar hem de komşuları, bu süreçte belirleyicidir. Avcı-toplayıcı toplumlar tarım toplumuna, tarım toplumları ise sanayi toplumlarına evrilmiş ve özellikle sanayi devriminden sonra 20. Yüzyılda dünyanın çehresini bilimsel araştırmalar ve onların sonucu olan teknolojik buluşlar radikal bir şekilde değiştirmiştir.

Ülkemize sinema bulunuşundan sonra, gösterim olarak erken girse de, beklenen gelişmeyi sağlaması, Türk sinemasının kaderinin değişmesi Lütfi Ö. Akad’la ivme kazandı.. Sinemamızın kurucu yönetmenlerinden büyük usta Lütfi Ö. Akad, 2 Eylül 1916’da doğdu. Galatasaray lisesini ve  Yüksek

Ticaret’te eğitimini tamamladıktan sonra, sınavını kazandığı Osmanlı Bankası’nda

Lütfi Ö. Akad

çalışmaya başladı. Akad’ın bankacılık yaşamı sadece 45 gün sürdü. Ardından yaşamında yeni bir sayfa açan Akad,  sinema dünyasıyla tanıştı. Sanata meraklıydı ve yaptığı iş onu sıkıyordu. Çok küçük yaşlardan beri okumaya, edebiyata merakı olan Akad’ın, resim ise tutkusuydu. Ayrıca dekor tasarımıyla da ilgiliydi. Şişli Halkevi’nin Tiyatro Bölümü’nü yöneten Orhan Hançerlioğlu ile tanıştıktan sonra onların bazı oyunlarına dekor yaptı.

Sinemaya Girişi

Akad, yürütemediği işinden ayrıldıktan sonra önce Şakir Sırmalı’nın yapım yönetmenliğini yaptı. Sırmalı’nın “Unutulan Sır” (Domaniç Yolcusu) (1946) isimli filmi için Adapazarı’na gittiklerinde, orada sinemaları olan ve film piyasasında iyi tanınan Hürrem Erman, onlara yardımcı oldu ve böylelikle tanıştılar. Daha sonra Şakir Sırmalı’dan ayrılan  Akad,  bir süre işsiz kaldı ve akabinde bir arkadaşı aracılığıyla Lale Film’de muhasebede çalışmaya başladı. Lütfi Ö. Akad, daha sonra İstanbul’da film yapımcılığına başlayan Hürrem Erman için “Damga” filmini çeken ve yarım bırakan Seyfi Havaeri’nin eksik sahnelerini tamamlar. Hürrem Erman’ın teklifini kabul ederek Lale Film’den ayrılıp, Erman Film’de muhasebe müdürü olarak çalışmaya başlar (Alim Şerif Onaran, Lütfi Ö. Akad, Afa Yayıncılık, 1990).

Sinemacılar Dönemi ve Kanun Namına

Akad’ın film yönetmeni olarak yaptığı ilk ciddi işi Erman Film için çekilen Vurun Kahpeye (1949) filmidir. Film, bugünün estetiğiyle değerlendirildiğinde, teatral anlatımıyla acemilikler içeren yapay bir film olsa da, Akad’ın sinema yolculuğunda yeri önemliydi. Akad, Erman Film için daha sonra “Lüküs Hayat” (1950), “Tahir İle Zühre” (1951) ve “Arzu İle Kamber” (1951) filmlerini çeker. Daha sonra Kemal Film’e geçen Lütfi Ö. Akad, ülkemiz sinemasında “Sinemacılar Dönemi” diye bilinen dönemi başlatan ve ilk kez sinema dilinin evrensel kriterlerde kullanıldığı film olan “Kanun Namına”yı (1952) yönetir.

Bu süreci sinema yazarı Burçak Evren şöyle özetler: “Muhsin Ertuğrul’un tek yönetmen olarak film çektiği bu dönemde, sinemamız da görüntü dili yerine, teatral anlatım egemen olmuştur. Sinemamızın değerli yönetmenlerinden Lütfi Ö. Akad bu durumu şu şekilde açıklamıştır: bir sahneyi filme almakla, bir sahneyi sinema diline göre anlatmak arasında büyük fark var. Türk sinemasında sinema dili açısından radikal denilebilecek değişimler, fiilen 1949 yılında Ö.Lütfi Akad’ın yönettiği “Vurun Kahpeye” filmi ile başlamıştır. Bu dönemde önceki dönemlerin sorunları tümüyle aşılamamış bile olsa, sinema açısından en önemli gelişme sayılabilecek sinema dilinin öğrenilmesi süreci başlamıştır. Akad’ın dediği gibi bu dönemdeki filmler bir sahnenin sinema diliyle anlatılması açısından öne çıkmaktaydı... Lütfi Akad’ın 1949’da çektiği Vurun Kahpeye ve 1950’de yaptığı Lüküs Hayat ve bir yıl sonra Irak’ta yönettiği Arzu ile Kamber, Tahir ile Zühre filmleri... Bunların tümü, bırakın sinemacılar dönemini başlatacak filmler olmayı bir yana, geçiş çağının filmleri bile değil, olsa olsa tiyatrocular dönemine denk düşen filmler. Akad’ın kendisinin de içtenlikle itiraf ettiği bu filmlerin yanında 1952’de yaptığı Kanun Namına... O dönemdeki eleştirmenlerin bile fark edeceği, farkedip de yazdığı gibi, bir öncekilerden ve de geçiş çağının tüm filmlerinden içerik, anlatım ve dil açısından oldukça farklı, neredeyse taban tabana zıt bir film”... (Burçak Evren’le yapılan söyleşi)

Sinema yazarı Giovanni Scognamillo ise Akad’la ilgili şu saptamayı yapar: “Akad’ın gerçek ve şaşırtıcı çıkışı ‘Kemal Film”e geçip, Osman Seden’le ekip kurduktan sonra yönettiği ‘Kanun Namına’ (1952) ile oluyor” (Giovanni Scognamillo, Türk Sinemasında 6 Yönetmen, Türk Film Arşivi Yayını. 1973). Lütfi Akad’ın filmografisinin ilk dönemindeki şaşırtıcı filmlerinden bir diğeri ise “Yalnızlar Rıhtımı”dır (1958). Fransız Şairene Gerçekçilik akımının etkisindeki filmin senaryosunu ise önemli yazarımız Atilla İlhan yazmıştır. Yuvakim Filmeridis’in görüntü yönetmenliği ise, sinemamızda erken dönemde biçimciliğin olgun bir örneğidir. 

Toplumsal İçerikli Filmleri

Lütfi Ö. Akad kendi sinemasının ikinci dönemi olarak tanımladığı 1966’dan sonra bir dizi toplumsal içerikli ve ülkemizdeki çok boyutlu sorunları ele alan filmler çekti. “Sınır boylarında, yaşayabilmek için kaçakçılık yapmak zorunda kalan, ağaların zulmüne uğrayan yoksul insanların ve kaçakçı olmamak için direnmesine rağmen yoksulluğa ve düzene yenik düşen Hıdır’ın (Yılmaz Güney) hikayesini anlatanHudutların Kanunu (Lütfi Ö. Akad/1966) Türk Sineması’nın başyapıtlarından birisidir... Akad’ın evrensel normlara bağlı kalarak gerçekleştirdiği bir filmdir; yoksul kahramanların dramını anlatırken yoksulluğu yaratan sistemin eleştirisini de” yapar (Hilmi Maktav, Yoksulluk Sineması, Toplum ve Bilim, Sayı:89, Yaz: 2001, İstanbul, Birikim Yayınları).

Akad’ın 1968’de çekiği ve sinemamızın en iyi aşk filmlerinin başında gelen “Vesikalı Yarim” ise, salt onun filmografisindeki en iyi filmlerden birisi değil, aynı zamanda Türk sinemasının bütün zamanları içindeki en iyi filmlerden birisi kabul edilir.

Vesikalı Yarim

Lütfi Ö.Akad’ın, 1970’lerde çarpık kapitalizmin ihtiyaç duyduğu işgücü bağlamında köyden kente gerçekleşen göçün yarattığı sorunları, insani kimlik kayıplarını ve emek sömürüsüne ilişkin saptamalarını başarılı gözlemleriyle pekiştirerek ve sinema dilinin olanaklarını iyi kullanarak ele aldığı ve toplumumuzun sosyolojik değişimlerini yansıttığı göç üçlemesi Gelin, Düğün ve Diyet  onun sinemasının başyapıtlarıdır bize  göre...

Göç Üçlemesi

“1973-74’de çektiği Gelin-Düğün-Diyet üçlemesinin ilk iki filmi Gelin (1973) ve Düğün (1973)’de İstanbul’da  tutunmak, daha çok kazanmak için uğraşan Anadolu kökenli ailelerin bir an önce zenginleşme tutkusuyla, feodal değerleri de kullanarak, insanı insana kırdıran ekonomik düzen ile bütünleşmeye çalışırlarken içine sürüklendikleri trajedi anlatılmıştır. Her iki aile de aslında kendilerine iyi kötü bir hayat kurmuşlardır, ama şehir onları hep daha çok çalışmaya, daha çok kazanmaya zorlar; para için kardeşler birbirini satar, hasta torundan doktor parası esirgenir ve bütün insani değerler ayaklar altına alınır. Lütfi Ö.Akad bu iki filmde yoksulluktan kurtulmaya, giderek zenginleşmeye çalışan insanları bir değerler erozyonuna uğratan vahşi düzenin eleştirisini yapmış, Diyet (1974)’de ise emek sömürüsüne karşı çıkarak, yoksul bir ailenin proleterleşme sürecini anlatmıştır”... (Hilmi Maktav, Yoksulluk Sineması, Toplum ve Bilim, Sayı:89, Yaz: 2001, İstanbul, Birikim Yayınları)

Lütfi Ö.Akad sinemaya iktisat alanında eğitim almış biri olarak sonradan girmiş ve eğitim aldığı alandaki işletmecilik becerisinden film yönetmenliğinde yararlanmış ve setlerinde ilkelerinden ödün vermeyen bir yönetmen olarak akıllarda yer etmiştir. Akad’a yönetmen yardımcılığı yaptığı yıllarda, onun çalışma disiplinini yıllar önce bir Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, sinemamızın1980’lerdeki dönüşümünde dikkat çeken yönetmenlerden birisi olan Korhan Yurtseven bana şöyle nakletmişti: “Lütfi Abiyle reji asistanı olarak çalıştığım yıllarda, bir filmde şimşek efekti gerekiyordu ve efekt için sete iki tane kaynak makinası getirilmişti. Ben seti hazırlarken Lütfi Abi de arabamda oturuyordu. Her şey hazırdı ama kaynak makinalarından birisi arıza yaptı. Lütfi  Abinin yanına giderek durumu anlattım. Lütfi Abi paydos et dedi. Kendisine herkesin ve her şeyin hazır olduğunu, çalışan kaynak makinasıyla idare edebileceğimizi ve yeniden bu koşulları kurmanın zor olduğunu söylediğimde; ‘bana bak Korhan Efendi, bugün bir kaynak makinası olur. Yarın bir kaç ışık olur ve evet dediğinde bu böyle gider’ dedi ve çekimi paydos etti”...

TRT İçin Çektiği Dizi Filmler

Lütfi Ö. Akad, göç üçlemesi sonrasında TRT Genel Müdürü olan İsmail Cem’den, TRT’nin Türk Edebiyatı üzerine yapmayı düşündüğü dizi filmler için davet alır. Akad, TRT için Ömer Seyfettin uyarlamaları “Ferman”,  “Topuz” ve “Pembe İncili Kaftan” ile “Diyet” uyarlamalarını çeker. Sinemadaki deneyimlerini, ölünceye kadar Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema TV Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak öğrencilerle paylaşmış, Osman Sınav, Serdar Akar gibi  yönetmenlerin yetişmesinde katkıda bulunmuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi