Seyit Tosun
İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ BÜYÜK TEHLİKE “NORMALLEŞME”
Sedat Peker videoları adeta bir etkinliğe dönüşmüş durumda. Bazı gerçek dışı senaryoya sahip diziler nasıl yaşamda ‘gerçeğe’ dönüşmüş durumda ise; senaryosu gerçek olan bu videolarda anlatılanlar ise bir ‘dizi senaryosu’ haline dönüşmeye başladı. İki kişinin bildiği sır değildir ama herkesin bildiği bu nedenle sıra kadem basmak üzere…
Covid 19 pandemi sürecinde yaza girdiğimiz turizm döneminde kontrollü normalleşme başladı. Bu yazının konusu koronavirüs salgını içinde yaşadığımız başka bir normalleşmeyle ilgili.
Son haftalara damga vuran ve adete bir Pazar günü etkinliğine dönüşen Sedat Peker videolarıyla birlikte halk olarak uzun yıllardır bildiğimiz ama sesli ifade edilmeyen suç ilişkileriyle yeniden yüzleştik.
İzleyenlerin, Türkiye’nin içinde bulunduğu karanlık yapının aydınlatılması ve bununla ilgili şeffaf bir sürecin başlatılması talebi mi var yoksa gizli sırların ifşasını izleme hazzı mı yaşanıyor?
Tayfun Hoca (Atay) iki hafta önce konunun bu kısmını “Politik Pornografi” yazısında belirtmişti. Hoca, yaşanan sürecin, izleyende derinden derine hazla karışık bir ilgiyle seyir zevki patlamaları yaşattığını ve herkesin ‘politik pornografi’ niteliğindeki bu videolar serisinin yeni sürümünü bu nedenle dört gözle beklediğini muhteşem bir analizle yazmıştı.
Videolara ve içeriklerine gelirsek; izlenme oranı sayılarına bakınca da hiçbir gazeteci, siyasi parti, yazarın bu kadar izlenmediği malum. Mafya yapılanmasında Peker ve Pekerleri ortaya çıkartan 12 Eylül sonrası sürecin etkisi bu politik dedikodular nedeniyle atlanabiliyor.
Bireyler, izledikleri bu videoları kendilerine göre anlamlandırıyor. Bu açıdan videolar serisi de bireylerin psikolojik-sosyal-toplumsal taleplerine cevap verme fonksiyonunu yerine getirmeye başlıyor. Çünkü günün yoğunluğundan kurtulma, yalnızlığı unutma, ekonomik sıkıntıları bir saatliğine de olsa yok saymayı sağlaması, bu videolar ve kişilerle ilgili anlamlandırmaya neden oluyor. Tıpkı sevilen bir dizi ya da futbol maçı gibi. Peker de bunu biliyor. O nedenle de içerik konularından bağımsız biçimde ‘duygusal’ bir bağ kurmaya çalışıyor.
Şimdi ortada büyük bir ‘günah’ ve ‘suç’ var ama bunların halen belirli bir sahibi yok. Yaşanan video tartışmaları bu günahları işlediği kabul edilenlerin arasında ihalenin kime kalacağı seyrine evirilmiş durumda.
Bu post modern video ve izlence savaşlarının sonunda kazananlar tertemiz şekilde için içinden çıkacak ve on yıllardır işlenen büyük suçların tamamı kaybedenin üzerine yıkılacak. Hesap veren olmayacak. Çünkü videoda anlatılan sırları izleyenlerin önemli bir kısmı, ihalenin kaldığı günahkarı sosyal linçe uğratacak ve her şey normal seyrinde devam edecek. İşte büyük tehlike tam da budur.
Bir öğrenme, bilinmeyeni izleme, sırra sahip olma arzusu var. Bütün sırlar dökülüyor. Suçu ve suçluyu öğrendik; bu süreçte suçlar ve suçlular sıradanlaşıp normalleşiyor. Peki ya sonra? Normalleşme meşrulaşmayı getiriyor. Bu da suçu, o suçu işleyenleri yaratan oluşturulmuş sistemi aklıyor. Videolarla birlikte öyle bir noktaya geldik ki devlet içinde örülmüş koca bir hukuk dışı yapılanma görülemiyor. Onun yerini, kimlerin bu suçlarda başrol veya figüran olduklarını öğrenme tutkusu almış durumda.
KENDİNİ SİNEKLERLE UNUTTURAN BATAKLIK
Bunu, sabahları video yayınlayan Peker’in videolarından ‘spoiler’ yememek için saat kurulmasından ya da sonradan izlenecekse bile sosyal medyaya ve haber sitelerine bakmadan direkt izlemek isteyenlerin davranışlarından anlayabiliyoruz.
Oysa bunlardan çok daha fazlası hem de görüntülü, kanlı canlı şekilde yaşanmıştı. 3 Kasım 1996’da Balıkesir-Bursa karayolunda Susurluk İlçesi’nde yaşanan ‘trafik kazasında’ 06 AC 600 plakalı Mercedes marka siyah renkli otomobil bir kamyonla çarpışmıştı. Mercedes’te DYP Şanlıurfa milletvekili Sedat Edip Bucak, İstanbul Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ile 1970 doğumlu Gonca Us vardı. Yani bir polis müdürü, dönemin iktidar partisinin silah desteği verdiği aşiret reisi bir milletvekili, katliamdan aranan Gladio bağlantılı bir suç örgütü lideri aynı araçtaydı! Mercedes’ten kurtulan tek kişi Sedat Bucak olmuştu. Araçtan birçok silah ve koca bir ‘kara kutu’ da çıkmıştı.
O dönem gerek Susurluk Araştırma Komisyonu gerekse ortaya saçılan bilgi, belge, tanık ve itiraflar bu kirli sistemi kuran birçok kişiyi açık şekilde ortaya çıkarsa da yaşananlar unutuldu. Göstermelik birtakım cezalar verildi. Bir iki de istifa yaşandı. Baktığımız yer sadece bu kişiler olunca; bu kişilerin varlıklarını sürdürmelerini sağlayan sistem ve koşullarını unutuyoruz. Nitekim de öyle oldu. Bu kişiler daha sonra hem siyasette hem medyada hem de ticarette varlıklarını sürdürdüler. Kirli ağlar yeniden örüldü. Bataklık, herkesi sineklerin peşinden koşturup kendisini unutturmuştu.
Videoları izlerken Sedat Peker’in de bu suçlara ortak olduğunu unutmamak, bilinçli izleyici koltuğuyla yaşananlara bakmak gerekiyor. İzlerken Peker ya da eleştirdikleri/suçladıkları arasında bir tercihte bulunma güdüsünün başlaması, Peker’in en büyük avantajı; yani bir manada ‘şimdilik’ kazandığı yer oluyor. İki kişi kavga ediyor ve ikisinin de haksız olabileceği seçeneğinin, yani üçüncü tercih tuşunun kumandadan kaldırıldığı bir ‘dizi serisiyle’ karşı karşıyayız. Çünkü siyasete güvenin anketlerde çok düşün olduğu ve siyasal kutuplaşmanı çok üst noktada olduğu bir ortamda kitleleri seçeneklere itmek çok daha basittir.
Örneğin herkes 10 bin dolar alan siyasetçiyi soruyor ama “Sedat Peker sen yıllardır bir siyasetçiye neden maaş bağladın? Bunu ne karşılığında yaptın? Bu maaş karşılığında o siyasetçiden neler istedin? Mafyadan maaş alan diğer siyasiler kimler?” diye sorulmuyor. Ya da çok az kişi bunu soruyor. Bu iki karşılıklı soru sorulmaya başladığında daha sağlıklı bir resim ortaya çıkacak ve fotoğrafın bütününe daha berrak şekilde bakabileceğiz.
KİRLİ ELLERİN TEMİZ ELLER OPERASYONLARI
Dünyayı yıkıma sürükleyen hatta soykırım yapanların dahi kendisine bir bahane bulduklarını biliyoruz. Hiçbirisi kendisine kötü biriyim dememiştir. Aksine, katlettiklerini suçlamışlardır. Çünkü katliama uğrayanların devlette, sermayede ve medyada gücü olmaz genelde. Yani bu kişi ve topluluklar kendisi savunamaz. Bunu da sistem çok iyi bilmektedir.
Peker de kendi stratejisini -tam da siyasi bir parti lideri gibi- milliyetçi-muhafazakar-dinci kesimlere dayanma çabasını bu yüzden kuruyor. Bununla da yetinmiyor; ara ara bütün tuşlara aynı anda basıyor. Özellikle son videolarında Atatürkçüler ve Aleviler üzerinden konuşmaya başlayarak ‘Alevileri’ nasıl sevdiğini açıklamasının nedeni; oluşabilecek bir hesap sormanın önünü almak ve hali hazırda yoksulluk ve baskı girdabında direnen kesimlerim öfkesini kendi talepleriyle birleştirmek.
Eğer toplum günahlar arasında bir tercihte bulunursa, o günah artık normalleşiyor. En büyük tehlike de bu ‘normalleşmedir.’
Bütün bunları görmez ve sistemin geneliyle bir hukuki/demokratik hesaplaşmaya gidilmezse emin olun ki kaybeden mutlaka yine halkın ta kendisi olacaktır. Yani sadece tek bir tuğlayı değil duvarın tamamını hesaba katmamız gerekiyor. Aksi halde günün sonunda ‘O iyi ama çevresi kötüye’ gelinir, bütün günahlar birkaç kişinin üzerine yıkılır ve onların üzerinden “temiz eller” operasyonu yapılır. Suç örgütüyle ilişkileri bulunanlar, bunu kuranlar ellerini yıkar ve çıkar.
HEPİNİZ ORADAYDINIZ!
Peker videolarının en büyük başarısı izleyenlerin önemli kısmını ekranın içine alması ve izleyenleri de kendi iddialarının ‘mağduru’ pozisyonuna getirmeye çalışması. Bir anlamda kendi ‘mağduriyetini’ halkın mağduriyetiyle birleştirmeye çalışıyor.
Sedat Peker videoları bu nedenle de adeta bir etkinliğe dönüşmüş durumda. Bazı gerçek olmayan senaryoya sahip diziler nasıl yaşamda ‘gerçeğe’ dönüşmüş durumda ise; senaryosu gerçek olan bu videolarda anlatılanlar ise bir ‘dizi senaryosu’ haline dönüşmeye başladı. Ülkedeki Susurluk dönemi ve sonrasında hayatını kaybeden “özneler”, izleyicinin etkinliği esnasında “nesne” haline gelmişti. Yaşamını kaybedenlerin durumuyla empati tamamen kesiliyor ve izlencenin odağı sadece “şova” yöneliyor.
İki kişinin bildiği sır değildir ama herkesin bildiği sıra kadem basmak üzere…
Bu şekilde sonuçlanırsa Devlet içerisinde yer alan grupların kavgasında galip gelen, kaybedenin üzerinde ‘temiz eller’ operasyonu yapacak, onları yargılayacak ve topluma da “devleti mafyadan temizledik” diyecek. Türkiye’nin son 40 yılına bakılırsa bunun böyle olduğu, kendi kendine tekrar ettiği görülür.
Eğer toplum günahlar arasında bir tercihte bulunursa, o günah artık normalleşiyor. En büyük tehlike de bu ‘normalleşmedir.’
İşin Öz’üne odaklanarak hem masumiyet hem de bir suç “soy kütüğü” oluşturmak gerekiyor. Burada siyasette eskiden kullanılan bir tabir vardır “taraf olmayan bertaraf olur” diye. Şimdi ise bu videoları ve içerikleri konusunda şunu söylemek lazım “Taraf olan bertaraf olur”
Yoksa Susurluk’ta ölenler bile işin içinden sıyrılacak; o kamyonun altında bu defa hep birlikte kalacağız.
O yüzden ne diyoruz;
“Hepiniz oradaydınız be…”