GAMZE TAŞCIER: KADINI İKİNCİ SINIF GÖREN ZİHNİYET BU ÜLKEDE İKTİDARDA

“Bu ülkeyi yöneten kişi çıkıp İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılabilir derse, Genel Başkan Vekili olan kişi de “çıkılmalı” derse; bu kuralları uygulamakla sorumlu kamu görevlileri de bunları uygulamamayı kendilerine hak görür” diyor CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer…

Yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Türkiye’de kadınlar öldürülüyor, şiddete uğruyor, sosyal, siyasal ve ekonomik hayatın dışına çıkartılmak isteniyor. Ancak her şeye rağmen kadınlar konuşmaya, üretmeye, ayağa kalkmaya ve seslerini duyurmaya devam ediyor.

Biz de bu anlamlı ve önemli günde bu mücadeleyi hem alanlarda hem de Meclis çatısı altında tüm gücüyle sürdürmeye çalışan Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’le Türkiye’de kadınların durumundan pandemi süreci ve yoksulluğa kadar açılan yelpazede bir sohbet gerçekleştirdik.

Grip aşısı konusundaki yetersizliği kamuoyunun gündemine taşıyan ilk isimdiniz. Covid 19 aşı konusu ne durumda? Yeterli aşının olmadığı kamuoyunda sıkça konuşuluyor. Yeterli aşı neden temin edilemedi? Ne kadar aşıya ihtiyacımız var?

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Çin şirketi Sinovac ile toplamda 50 milyon doz için anlaşıldığını, Aralık'ta 10 milyon dozu kesin alacaklarını bunu 20 milyona çıkarmaya çalıştıklarını, Ocak'ta 20 milyon daha alınacağını, Şubat'ta da en az 10 milyon doz daha aşı geleceğini söylemişti. Ancak bu vaatlerin bir tanesi dahi vaktinde gerçekleşmedi. Daha sonra kamuoyunda artan tepkiler sonrası kaç doz aşı geldiğini açıklamayı tümüyle bıraktılar. Yani salgın sürecinin en başından bu yana şeffaf olmayan bir süreç işletiliyordu. Bir söz verdiler, o da tutmayınca olmayan şeffaflık daha da karanlığa büründü.

Yeterli aşı hala temin edilebilmiş değil. Evet başka ülkelerle kıyaslandığında gelen aşıların uygulanması sayısal olarak hızlı gidiyor denebilir. Ancak elde yeterli doz aşı olsa daha da hızlı gidebilir. Ne kadar aşıya ihtiyacımız olduğunu bilim insanları ifade ediyor. Toplumun %65-75’inin aşılanması gerekiyor. Ancak anlaşması yapılan tüm aşılar gelse bile yine yetmiyor. Hani insan yemekten sonra doymayınca dişimin kovuğuna yetmedi der ya, aşıda da durum bu. Bu sayılar toplum bağışıklığının sağlanabilmesi için dişin kovuğuna yetmez. Tüm bu sıkıntının yaşanmasının nedeni ise iktidarın daha en başından Türkiye’yi tek bir aşıya mahkûm etmesidir. Çin gönderirse aşımız var, göndermezse yok.

SMA test kitinin maliyeti sadece 5 dolar! Nasıl ki şuanda evlenecek çiftlere belli testler yapılıyor, bu da öyle olacak. Ancak bir yıldır defalarca bu konuda çağrı yapmama rağmen Sağlık Bakanlığı tarafından hiçbir adım atılmadı.

Grip aşısı da temin edilemedi ve birçok risk grubu grip aşısına da ulaşamadı. Bunun COVID ve diğer ölüm nedenleri ile ilişkisi ve etkisi var mı?

Ben daha grip mevsimi başlamadan, aylar öncesinden çağrı yapmaya başladım. Grip aşıları çok önemli, mutlaka yeterli sayıda getirilmeli dedim. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın tedarikçi firmaya zamanında yanıt vermediği ortaya çıktı. İlgili dernek, Bakanlık Kronik Hastalık Tarama ve TÜİK verilerine göre, 65 yaş üzeri nüfus, diyabet, obezite, KOAH, kronik böbrek ve kalp hastalığı olan kişilerin 20 ila 40 milyon arasında. Sadece 65 yaş üstü nüfusumuz bile 8 milyon. Grip aşısı için neden bu çağrıyı yaptık, iki sebebi vardı. Birincisi grip ile COVID-19 semptomları benzer olduğu için insanlar COVID olduğunu sanarak hastanelere büyük bir yük bindirme riski vardı, diğeri ise grip olan bir insan aynı anda COVID-19 virüsü ile de karşılaşırsa sonucu ölümcül olabilir. Ancak bakanlık çağrılarımızı duymazdan geldi ve gerekli aşıyı getirmedi. Zaten herkes maske takıyor grip az olur diye bir mantıkla gereksiz risk alındı. Bakan da açıkladı yüz binlerce doz aşı elimizde kaldı diye. Kalması da çok normal çünkü grip aşıları o kadar geç geldi ve kıstaslar o kadar anlamsızdı ki, insanlar aşı olmaktan soğudu. Uğraşmak istemedi.

Nadir Hastalıklar konusunda Meclis’te kurulan komisyonun üyesiydiniz. Neler yaşandı orada? Neredeyse her konuşmanızda SMA ile ilgili bir kitten bahsediyorsunuz. Nedir o? SMA hastalarının ilaçları neden kamu kaynaklarınca karşılanmıyor? SMA'da yaşanan bu büyük engel neden?

Kadın cinayeti davalarında şahsen en çok duyduğum ifadeler, indirimlerden yaralanmaya çalışan katillerin sözleri. Katiller mahkemede sanki sözleşmişler gibi aynı ifadeleri öne sürüyor. “Karım bana bakmıyordu, yemeğimi yapmıyordu, evden erkek sesi geliyordu, başka biriyle görüşüyordu, kırmızı ruj sürmüştü, topuklu ayakkabı giymişti, alkol alıyordu, o saatte şuradaydı” gibi gerekçeler öne sürüp tahrik indirimi alıyorlar. Aynı mahkemeler “Çok sevdiğim için, kıskandığım için öldürdüm” diyen katillere ‘aşırı sevgi, tutku’ indirimleri, uygulamakta ya da ‘mahkemede kravat taktı’ gerekçeleriyle dahi katillere iyi hal indirimi veriyor.

TBMM Nadir Hastalıklar Komisyonu olarak çalışmalarımızı tamamlamış ve Şubat 2020’de raporumuzu Meclis Başkanlığı’na sunmuştuk. Bu süreçteki tüm çağrılarıma rağmen rapor ancak 369 gün sonra Genel Kurul’a getirildi. Bir yıl boyunca Meclis rafında boş yere bekletildi. Halbuki içinde çok hayati ve bir an önce işlerlik kazandırılması gereken öneriler var. Bu raporda da konuya iki açıdan yaklaştık. Birincisi yeni hasta artışının önlenmesi, diğeri de mevcut hastaların tedavilerinin sağlanması ve hayat standartlarının artırılması. Hasta sayısının artışının önlenmesinde en önem verdiğim ve büyük de çaba sarf ettiğim konu SMA tarama testlerinin hayata geçirilmesi. Çünkü bu test kitinin maliyeti sadece 5 dolar. Nasıl ki şu anda evlenecek çiftlere belli testler yapılıyor, bu da öyle olacak. Ancak bir yıldır defalarca bu konuda çağrı yapmama rağmen Sağlık Bakanlığı tarafından hiçbir adım atılmadı. Fahrettin Koca 29 Mart 2019'da “Bir yıllık süreci geçmeden kiti yerlileştirme noktasında ciddi bir gayret içindeyiz” demişti, ancak üzerinden iki yıl geçmesine karşın bu konuda herhangi bir duyuru yapılmadı. Yine Bakan’ın ifadesiyle her yıl 170 SMA’lı çocuğun doğduğu göz önüne alınırsa, verilen söz tutulmadığı için bu süreçte 340 çocuk daha SMA’lı doğmuş oldu. Halbuki testler hayata geçirilmiş olsa bu çocuklar sağlıklı bir şekilde doğabilirdi.

Bakanlığın bu konuda bir adım atmaması üzerine, SMA tarama testlerinin belediyelerimiz aracılığıyla hayata geçirilmesi için hali hazırda görüşmeler yürütmekteydim. Ankara Büyükşehir Belediyemiz elini taşın altına koyup, Başkent Üniversitesi ile bir protokol imzalayarak bu testi Ankara’da evlenecek çiftlere ücretsiz olarak sunacağını açıkladı. İki yıldır sessizliğe bürünen Sağlık Bakanı ilginçtir ki aynı gün yaptığı açıklamada testlerin kısa süre içerisinde hayata geçirileceğini ifade etti. CHP’li belediyelerin adım atmasıyla bir anlamda Sağlık Bakanlığı da zoraki de olsa harekete geçmiş oldu. Süreci izlemeye devam ediyoruz, bakalım Bakan Bey verdiği sözü bu sefer tutacak mı?

Ankara Milletvekili olarak gıda ürünleriyle ilgili zamlara yorumunuz nedir? Ankara'da halkın temel besinlerinden olan ekmeğe de zam geldi.

Gıda ürünlerindeki enflasyon aldı başını gitti. Berbat ekonomi yönetimi nedeniyle halk giderek yoksullaşıyor. TÜİK’in pembe gözlüklerle hazırladığı enflasyon verilerine göre yılbaşında yapılan zamlar dahi şimdiden eridi. Çünkü Saray’ın enflasyonu ile halkın enflasyonu arasında uçurum var. Türkiye’de Saray çevresindeki bir grup zenginliğine zenginlik katarken halk giderek yoksullaşıyor. Kişi başına düşen gelirde 2007 yılının dahi altına düştük. Bu gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye için şu demek, AKP bu memleketin 14 yılını çöpe atmıştır. Bizim ligimizdeki ülkeler üst lige çıkarken, biz küme düştük. Ankara’da ekmeğe yapılan zam da yine halkın yoksulluğuna yoksulluk katacak bir durum. Valilik duruma el koyduğunu söyledi ama bu zamlar böyle polisiye tedbirlerle engellenemez. Hem üretici, hem satıcı hem tüketici büyük zorluk yaşıyor. Bunun tek sorumlusu da ülkeyi 19 yıldır tek başına yöneten iktidardan başkası değil.

Ankara Büyükşehir Belediye Baskanı Mansur Yavaş seçildiği günden bu yana her kesimden takdir toplamaya devam ediyor. Siz de seçimlerde ve sonraki süreçlerde yakından takip ettiniz ve çalıştınız. Hem Ankara hem de Türkiye'de CHP'li belediyeler nasıl gidiyor?

CHP’li belediyeler Türkiye’nin dört bir yanında tıkır tıkır çalışıyor, sözlerini teker teker tamamlıyor. Tüm başkanlarımız Türkiye’deki diğer belediyelere örnek olacak çalışmalara başarıyla imza atıyor. Gerçekten hepsiyle gurur duyuyoruz. Sosyal demokrat halkçı belediyeciliğin en güzel örneklerini sergiliyorlar. Bizde anlamsız, halkın parasını sadece birkaç rantiyeciye aktarmaya yarayan çılgın projeler yok. Bizim çılgın projemiz kentlerimizde hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi, herkesin karnının tok olması, insanların huzurla yaşayacakları bir çevrenin olmasıdır. Bizim belediyelerimizde halkın parası halk için harcanır. Ankara Büyükşehir Belediyemiz de bu süreçte Mansur Başkan öncülüğünde gurur verici çalışmalar yapıyor. Oy versin vermesin her kesimden büyük destek görüyor. Bazı “dinozorcu kişiler” tabii bu durumdan hoşnut değil. Televizyon kanalları üzerinden yalandan başka bir şey olmayan, çamur siyasetine aynen devam ediyorlar. Ama Ankaralı bunlara gerekli cevabı sandıkta verdi, şimdiki çırpınışlarına da gülüp geçiyor, sahtekarlığa prim vermiyor.

Türkiye’deki kadın davalarını takip ediyorsunuz. Duruşmalara da katılıyorsunuz. 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü haftası da gelmişken, bu konuda neler söylemek istersiniz? Kadın davalarında gördüğünüz ortak söylem nedir? Kadına şiddetin temelinde ne yatıyor? Bu sorunun çözümü size göre ne?

Türkiye’de kadın haklarıyla ilgili en büyük sıkıntı, kadını ikinci sınıf insan gören bir zihniyetin varlığı ve bu zihniyetin iktidarda cisimleşiyor olması. Yoksa kâğıt üzerinde yasalar birkaç konu dışında gayet yeterli. İstanbul Sözleşmesi de kadınlar için bu anlamda en hayati metin olarak yer alıyor. Ancak var olan yasaların uygulanması noktasında bir sıkıntı var. Bu da işte bahsettiğim zihniyet nedeniyle. Bu ülkeyi yöneten kişi çıkıp İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılabilir derse, Genel Başkan Vekili olan kişi de “çıkılmalı” derse, bu kuralları uygulamakla sorumlu kamu görevlileri de bunları uygulamamayı kendilerine hak görür.

Bu apaçık ihmal hali, süregelen kadın cinayetlerinin varlığında önemli pay sahibi. Bu cinayetler engellenebilir durumda olmasına rağmen uluslararası sözleşme, yasa ve ilgili genelge hükümleri uygulanmadığı için bugün çok sayıda kadın öldürülüyor. Bu durumun önüne geçebilecek en önemli adım da elektronik kelepçe uygulaması, ancak maalesef ülkemizde yeterli elektronik kelepçe yok. Olanlar da kayyum rektörü protesto eden üniversite öğrencilerinde kullanıyor.

Ancak bir diğer önemli konu da, katillere mahkemelerde verilen indirimler meselesi. Mahkemeler “haksız tahrik” ve “mahkemede iyi hal” gibi bahanelere indirim veriyor. Türkiye’nin dört bir yanında katıldığım kadın cinayeti davalarında şahsen en çok duyduğum ifadeler de bu indirimlerden yaralanmaya çalışan katillerin sözleri oluyor. Katiller mahkemede sanki sözleşmişler gibi aynı ifadeleri öne sürüyor. “Karım bana bakmıyordu, yemeğimi yapmıyordu, evden erkek sesi geliyordu, başka biriyle görüşüyordu, kırmızı ruj sürmüştü, topuklu ayakkabı giymişti, alkol alıyordu, o saatte şuradaydı” gibi gerekçeler öne sürüp tahrik indirimi alıyorlar. Aynı mahkemeler “Çok sevdiğim için, kıskandığım için öldürdüm” diyen katillere ‘aşırı sevgi, tutku’ indirimleri, uygulamakta ya da ‘mahkemede kravat taktı’ gerekçeleriyle katillere iyi hal indirimi veriyor. Bu düzen de yine bahsettiğim zihniyetle alakalı. Kadını ikinci sınıf insan gören bir zihniyetin eseridir bu kararlar. Halbuki İstanbul Sözleşmesi bu savların öne sürülüp indirim konusu olmasını engelliyor ama uygulayan yok. Bunun bilincinde olan ve önceki davalarda indirim kararlarını da gören potansiyel katiller de bu cezasızlık düzeninden güç alarak yeni cinayetler işliyor ve bu düzen böyle sürüp gidiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi