FARKHUNDA MISINIZ İNSANLIK UÇAKTAN DÜŞTÜ!

Ferhunde (Farkhunda) Melikzade’nin anısına saygıyla…

Fefrhunde, erkek egemen toplumun örgütlenmiş cehennemiyle M.Ö. 4. Yüzyılda İskenderiye’de linç edilerek, gözleri oyularak öldürülen kardeşi; filozof, matematikçi ve astronom Hypatia ve kendisinden 20 yıl önce İran’da iftiralarla taşlanarak katledilen diğer kardeşi Sorara gibi bu dünyadan erkeklerin vahşice katliamıyla ayrıldı. Ne kadar zaman geçerse geçsin, bu tehlike halen tüm kadınlar başta olmak üzere hepimiz için var.

Tarih: 19 Mart 2015...

İlahiyatçı Ferhunde Melikzade, o gün her zamanki gibi okula, çocuklara din dersi vermeye gidiyordu. Ferhunde, Afganistan’daki cahil ve gericilerin tersine; hurafelerin, muskacılığın, üfürükçülüğün zararlı olduğunu, kadının mal olmadığını ve aklın her daim kullanılması gerektiğini çocuklara anlatan bir öğretmendi.

Ve bunları, uzun yıllar iç savaş, emperyalizm ve Şeriatın baskısı altında ayakta kalmaya çalışan bir kadın için dünyanın en zor topraklarında yapmaya çalışıyordu. Ferhunde, hem Sovyet müdahalesini, hem ABD hem de Taliban işgalini yaşamış bir kadındı. İdeolojik olarak birbirinden çok farklı olan büyük güçlerin ve etnik grupların arasında yaşamaya, nefes almaya ve doğru bildiklerini anlatmaya çalışıyordu.

Bir gün okula giderken Kabil’de bir cami önünde muska satan üfürükçü bir sahtekara rastlar. Din işportacısı bu sahtekar, kafasına göre muska yazıp satmaktadır. Ferhunde, gördüğü bu manzaraya dayanamadı. Hayatını doğru bildiklerini öğretmeye ve öyle de yaşamaya adamıştı. Gidip sahtekar muskacıyı uyarır. Bunun Kur’an’da yeri olmadığını, yaptığının inanca zarar verdiğini ve yaptığının dini kullanarak para kazanmak olduğunu söyler.

Adam o gün tezgahının bozulmasını yediremez. Çünkü bir kadın tarafından kendisine akıl verilmesi hem erkekliğine hem de cebine dokunmuştur. Tıpkı, tarihte benzerlerinin yaptığı gibi, sinsice, kalleşçe ve canavarca bir plan yaparak pusuya yatar. Birkaç kağıt parçası yakarak bir beze sarar ve aynı yerde Ferhunde’yi bekler...

Ferhunde yine okula giderken bu adam önünü keser, herkesin içinde Ferhunde’nin Kur’an yaktığını bağıra çağıra söyler ve elindeki yanmış kağıtları havaya kaldırır.  Uyuşturucu bataklığından, çocuk tecavüzünden, emperyalist işgallerden rahatsız olmayan Afgan erkekleri bundan acayip rahatsız olurlar ve hemen toplanırlar.

Ferhunde Melikzade “Ben bir Müslümanım ve Müslümanlar Kuran yakmaz.” diye feryat etse de hiç kimseye sözünü geçiremez. Onu yere atarak kafasını tekmelemeye ve ezmeye başlarlar. Sonra buldukları kaya ve taş parçalarını Ferhunde’nin kafasında parçalarlar.

Kabil polisi ve askerleri gelir, havaya ateş açarlar. Bir anlığına Ferhunde’yi kurtarırlar.  Kalabalık geri çekilir. Ardından canilerden birkaçı polislere yaklaşarak onların yanağını okşar, birbirlerinin kardeşi olduğunu ifade ederek ‘Şeytanın’ öldürülmesi gerektiğini söyler! Polis ve canavarlar orada anlaşır ve Ferhunde’yi teslim ederler. Polisler, tarihte eşine az rastlanacak bir vahşeti izlemekle yetinir.

Olayın görgü tanıkları, Kuran yakma diye bir şeyin söz konusu olmadığını söylemesine rağmen herkes kulağını tıkamıştı.

27 yaşındaki Ferhunde’yi din adına kayalarla kafasına vura vura, sopalarla döve döve, her yanına tekmeler ata ata öldürdüler. Vahşi ve aklı olmayan kalabalık Ferhunde’nin ölmesine rağmen hıncını alamamıştı. Kadını meta gibi gören kolektif zekaları birleşmiş ve çok daha büyük bir canavar haline gelmişlerdi. Bir araba getirirler ve Ferhunde’nin üzerinden defalarca geçerler. Ancak hala yetmemiştir...

Siyasal İslamcı ve gericilerin ‘evrensel’ kodu devreye girer. Hemen bir bidonla benzin getirirler. Ferhunde’nin cansız bedenini yakarlar. Sonra bir ip bağlayarak sokaklarda sevinç gösteriyle gezerler...

Ardından Ferhunde’nin babasına telefon açtılar; “Gel, kızın bir günah işledi, götür.” dediler. Hakkında bir sürü iftira uydurdular, akli dengesi bozuk deli bir kadın Kuran yaktı dediler.

Olaylardan sonra davası 19'u polis, 49 sanıkla başlar. Ferhunde’yi linç edenlerden 4 kişi idama çarptırılır. 8 kişi 16 yıl hapis cezası alır. İdam cezaları asla uygulanmaz. Bu linçi izleyen polislere de ödül niyetine birer yıl hapis cezası verilir! Bir süre sonra çoğu serbest kalır. Kalanları da Taliban birkaç gün önce cezaevinden saldı zaten.

Ferhunde’nin babası olaydan sonra soy adını ”Farkhunda” olarak değiştirdi. Babası soyunu gurur duyduğu bu isimle devam ettirmek ve kızını unutturmamak istediği için böyle bir karar aldı.

HEPİNİZ ORADAYDINIZ!

“Hepiniz oradaydınız be!” sözü Ferhunde Melikzade’yi katledenler için cuk diye oturuyor. Bölgedeki madenleri sömürerek voleyi vurmak için bekleyen Amerika, Almanya, Çin; ardından Taliban, Afganistanlı eril erkekler, hırsız politikacılar, kadın düşmanları, işbirlikçi polis, korkak asker, velhasılı hepsi oradaydı çünkü. El birliğiyle tarihin en cani kadın cinayetlerinden birisini işlediler.

Cenazede sadece kadınlar Ferhunde’nin tabutunu taşır. Olayın yaşandığı yere bir anıt bile yapılır. İşin başka acı tarafı, yıllar sonra bölgeye giden gazetecilerin anıtın olduğu bölge esnafıyla yaptıkları görüşmelerde ortaya çıktı. Bazı esnaflar Ferhunde’nin anıtından rahatsız olduklarını ve katledilmesinin doğru olduğunu hala söylemekteydi.

Ferhunde’nin taşla ezilmiş, üzerinden arabayla geçilmiş ve yakılmış cesediyle yanında gülerek kutlama yaparak koşanlardan bazıları şimdi de Türkiye’ye doğru koşuyor. Bazısının da Türkiye’de olduğu ihtimali de var. Bildiğimiz bir şey var ki ‘Kur’an yakıyorlar’ iftirası ve insan yakma alçaklığı tehlikesi hep vardı, tıpkı Sivas Madımak’taki gibi. Ferhunde’nin başını taşla ezen, tekmeleyen, onu yakan ve sokaklarda sürükleyen organize kötülük şu anda biz de dahil dünyanın büyük kısmında pusuda bekliyor. Aralarındaki tek fark, yapabilme imkanı, yeri ve zamanı. Buna inanmayan varsa aşağıdaki karikatüre bakabilir. Şu anda Türkiye’de hala yayın yapan bir medya organı Ferhunde’nin ölümü sonrası şu alçakça ve adice karikatürü yayınladı. O dönem birçok sosyal medya hesabı da katliamı övdü.

Farkhunda'nın üzerine kaya parçaları atıp, yakanlardan birinin annesi şöyle demişti; "oğlum daha 16 yaşında. Sevgi dolu bir çocuktu. Nasıl böyle bir şey yapar anlamıyorum.” Hiç tahmin etmediğiniz, yardım ettiğiniz hatta bir arkadaşınız bir gün sizi yakmak isteyen bir kalabalığın içinde yer alabilir.

Ferhunde, erkek egemen toplumun örgütlenmiş cehennemiyle M.Ö. 4. Yüzyılda İskenderiye’de linç edilerek, gözleri oyularak öldürülen kardeşi; filozof, matematikçi ve astronom Hypatia ve kendisinden 20 yıl önce İran’da iftiralarla taşlanarak katledilen diğer kardeşi Sorara gibi bu dünyadan erkeklerin vahşice katliamıyla ayrıldı. Ne kadar zaman geçerse geçsin, bu tehlike halen tüm kadınlar başta olmak üzere hepimiz için var.

BİRBİRİNİN TURNUSOLU OLAN ERİLLİK

Çünkü dini, milleti ya da dili farklı olsa da bütün gerici eriller birbirlerinin turnusoludur.

Bunların yaşandığı Afganistan’da 6 yıl sonra ABD ve müttefiklerinin göz yummasıyla Kabil başta olmak üzere ülkenin büyük kısmı Taliban tarafından ele geçirdi. 70 bin kişilik militanlar, ayaklarında terliklerle dişlerini karıştırarak ülkeyi alırken, tam teçhizatlı 400 bin kişiye yakın Afgan ordusu ise buldukları en yakın sınırdan kaçtı. Hem de arkalarında kadınları ve çocukları, komşularını ve halkını çok büyük bir canavara bırakarak...

Emperyalizmin Asya’daki sıradan piyonlarından ABD’de yetişme Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani de tıpkı ordusu gibi, devlet hazinesinden 169 milyon dolar çalıp arkasında masum kadın ve çocukları ve halkını bırakarak topukladı.

Kabil havalimanı Taliban vahşetinden kaçmak isteyenlerle doldu taştı. Çaresizlik ve korku öyle yayıldı ki insanlar bebek ve çocuklarını dikenli tellerden ABD askerlerine doğru fırlattılar, hiç değilse onlar yaşasın diye...

Aynı günlerde ABD’de uçağına tutunarak kaçmak isteyen iki kişi uçak havadayken yere çakılarak öldü. Daha sonra uçakta başka insan parçaları bulundu. Kapitalizmin göbeğinde, insan hakları havarilerinin ülkesinde bazı firmalar bu acı olayı hemen paraya çevirmek için olanlar ve ölenlerle alay ederek “Kabil paraşüt kulübü” diyerek tişört basıp satmakta geç kalmadılar. Adeta çürümenin tarihi yazıldı.

Almanya uçağının Kabil’den sadece 7 kişi ile ayrıldığı, uçağın boş olduğu ortaya çıktı. Oysa yüzlerce kadın ve çocuğu kurtarabilirdi.

ABD ise personelini götürürken uçakla insanları eze eze kaçtı. Joe Bıden ise yalan söyleyerek 1 trilyon dolar harcadıklarını söyledi. Sanki bu parayı Afgan halkına hastane, yol ve su yapmış gibi açıklasa da bahsi geçen para tamamen ABD askerlerinin ve ordusunun giderlerine harcanmıştı. Oradaki 90 milyar dolarlık silah ve teçhizatı da Taliban’a bırakarak oradan ayrıldılar. Bu da yetmezmiş gibi ABD kargo uçağı ile Katar'a götürüldüğü iddia edilen 640 Afganlının Uganda'ya bırakıldığı ortaya çıktı.

SADECE İNSANLAR DEĞİL İNSANLIK DA UÇAKTAN DÜŞTÜ

Fransa Cumhurbaşkanı Macron sığınmacıların gelmesini engellemek için Türkiye’yi işaret etti. Türkiye, onların gözünde batının ‘insan çöpü’ olmalıydı.

Yunanistan sınırdaki duvar çalışmalarını ilerletti. İnsan yakalayan dronlar, elektrikli yüksek duvarlar ve ısı duyarlı robotlar şu anda Türkiye Yunanistan sınırında daha fazla göze çarpmaya başladı.

Hollanda elçiliğinde çalışan Hollandalı’lar elçilik binasında çalıştırdıkları Afganlar’a haber bile vermeden uçaklara binip ülkeyi terk etti. Üstelik elçiliklerde çalıştıkları için o insanların Taliban tarafından öldürülme tehlikesi bulunduğunu bile bile.

Avrupa'ya Afgan göçünün artacağını belirten AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 'Burada, Türkiye çok önemli bir rol oynayacaktır' başlığıyla açıklamalar yaptı.

Bütün Avrupa; “Göç önlensin, transit ülkelerle ilişkiler güçlendirilsin” dedi. Bu ne demek? Türkiye’ye ver parayı, kendinden uzak tut göçmeni. Sığınmacıları uzak tuttuğu müddetçe de Türkiye’de yaşanan her türlü baskıyı, hukuksuzluğu ve insan hakkı ihlalini de görmezden geliriz!

Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, Afgan sığınmacıların ‘sapık’ olduklarını iddia ederek onların Almanya, Avusturya ya da İsveç’tense Türkiye’ye sığınmalarının daha doğru olduğunu söyledi. Yani Kurz’a göre ortada bir ‘sapık’ varsa doğruca Türkiye’ye gitmeliydi. Türk insanını gördüğü çukur düşüncesi diline de vurdu. Irkçılığı kadar cehaleti de kuvvetli olan Kurz, Türkiye ile Afganistan’ın sınır komşusu olduğunu da söyledi!

Estonya Başbakanı Kaja Kallas yaptığı açıklamada, Estonya’nın Afganistan’dan tahliye edilen 10 kadar kişiyi kabul etmeye hazır olduğunu açıkladı. Gelen tepkiler sonrası sayıyı 30 yaptı! Siz bu yazıyı okurken 30 Afgan Türkiye’ye girdi bile. Bitirdiğinizde 10 kişi daha girmiş olacak.

İsviçre hükümeti, Afganistan'dan büyük gruplar halinde sığınmacı kabul etmeyeceklerini açıkladı. Buna göre İsviçre, başvuruları tek tek inceleyecek. “Tek tek” ne demek? Göstermelik olarak alacak ama o da illa doktor ya da mühendis olacak!

Hırvatistan İçişleri Bakanı Davor Bozinovic Bozinovic, Türkiye'nin, yasa dışı yollardan girişleri engelleme konusunda “Avrupa'ya çok yardımcı olduğunu” söyleyerek, "Türkiye, Suriye'de olduğu gibi Afganistan konusunda da AB'ye destek olacaktır” dedi. Yani ortada bütün insanlığı ilgilendiren ve herkesin sorumluluk alması gereken bir konu var ama Avrupa bu yükü sadece Türk insanının sırtına bindirme peşinde.

İnsan Hakları konusunda uzun yıllardır mikrofonu kimseye vermeyen Avrupa Birliği liderleri; kendi elleriyle yıllardır ağızlarından düşürmedikleri evrensel insan haklarına dinamit koyup patlattılar. İşler biraz zora girince ‘kadın hakları ve demokrasi ülkelerinin’ birden acımasız ve ırkçı yapılara nasıl dönüştüğünü en berbat şekilde izliyoruz. Avrupa Birliği’nin varoluş nedeni iflas etti.

Bir süre sonra “kırmızı çizgimiz şurada, kırmızı çizgimiz burada, Taliban şurada yanlış yaptı, şurada hatalı, burada insan hakları ihlalleri yaşandı” oyunu başlayacak. Olan, masum kadın ve çocuklara olmuş ve oluyor olacak...

Afganistan’da, insanlık düşmanı Taliban’ın yeniden iktidarı ele geçirmesinin sorumlusu emperyalizm,  ülkenin işbirlikçi rüşvetçi hırsız yöneticileri, işgalciler, kadını meta olarak gören ve bu nedenle yakınlarını bile Taliban’a bırakarak kaçan Afgan erkekleri ve Afgan halkına ait madenleri yağmalayan uluslararası şirketler ve devletlerdir.

Ne Taliban, ne Taliban sever yerlilerin; ne ikiyüzlü Avrupa ne de ABD’nin insanlık geleceğine katkıda bulunacağını düşünmek artık çok zor.

Farkhunda mısınız? İşin ÖZ’ü insanlık şimdi değil; çok önceleri bu coğrafyada uçaktan düştü. Şimdi ne olduğunuza ya da ‘olmadığınıza’ karar verme zamanı.

İki seçenek var; Farkhunda mısınız, yoksa değil misiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi