Özlem Yalım
FANTEZİ *
(*)Türk Dil Kurumu’na göre bu kelimenin doğru yazımı başlıktaki gibi. Sebebine dair pek bir şey bulmak mümkün değil; içimden bir ses “Fantezi” daha doğru diyor, üstelik sesli uyumuna da daha uygun. Ne var ki, yazımda yanıltıcı olmamak adına, TDK’nu dinleyecek, fantezi olarak kullanacağım.
Yaratıcılığımı harekete geçiren en eski anım olarak geçmişime uzandığımda hafızama gelen ilk şey Fransızların çizgi karakterleri Barbapapa Ailesi. Bugünün çocukları bu ilkel çizgi karakterleri tanımıyorlar; tanısalar severler mi, ondan da emin değilim. Bizlerin teknoloji ile tek bağı radyo ve televizyon olduğu çocukluğunda, ülkemizde de Değiş Tonton ismi ile ekranlarda izleyebildiğim bir çizgi filmdi. Buradaki tonton anne ve baba, çocuklarının açtığı dertleri, amorf bedenlerinin aldığı türlü şekil ile çözerdi; yağmur yağınca barınak olur, hendekleri geçmek için köprüye dönüşürler, bazen masa bazen de bir ev aleti olarak karşımıza çıkarlardı. Kürelerden oluşan evleri o yıllarda bana çok fantastik gelirdi; bu ev sonraları pek çok yerde hayata da geçti.
Geçtiğimiz gün de aklıma çok sevdiğim bir film düşüverdi: Luc Besson’un, Avrupalı bağımsız sinema tarihinde hala kimsenin önüne geçemediği en yüksek bütçeli filmi Valerian. (Valerian and the City of Thousand Planets). Filmleri, eğer bir Woody Allen yapımı değilse, yeniden izlemek bana vakit kaybı gibi gelir. İzlenerek bitirilemeyecek kadar çok başka yeni şey var iken, neden tekrar edelim ki! Bu konuda bana en farklı gelen kişi kızım Lal; o benim tersime Star Wars, Harry Potter gibi seri filmleri defalarca izleyebilir. Aslında onun duygusunu galiba Valerian ile anlayabiliyorum. İyi bir yapımın size katmanları ve detayları ile ilham vermesi aslında bu. Her defasında, daha önce fark etmediğiniz bir kısmını keşfetmenin, belki de sizi çok eğlendiren, düşündüren bölümlerin keyfini tekrar tekrar yaşama arzusu. Bana bu duyguyu yaşatan nadir bir yapımdır Valerian.
KÜLT ÇİZGİ ROMANDAN FİLME
Filmin oldukça keyifli giriş sahnesinden itibaren yüzümde beliren tebessüm, sonraki dakikalar boyunca mekan tasarımlarını, kostümleri, eşyaları, araçları, canlı formlarını, renkleri izlerken devam eder. Besson, bu filmi aslında ilk kez 1967 yılında Fransa’da Pilot dergisinde yayınlanan ve Pierre Christin ile Jean-Claude Mezieres imzası taşıyan komik serisinden ilham alarak gerçekleştirmiş. Zamanı bükerek, gezegenden gezegene koşturan ve bu sırada pek çok maceraya atılan Valerian ile onun ateş saçlı yardımcısı Laurelin, çizgi roman tarihinin önemli kahramanlarından. Serinin finali 2010 yılında basıldı ve tüm çizgi romanlar Fransa’nın kültürel mirasında yerini aldı. Besson, 2017 yılında 183 milyon Avro’luk bir bütçe ile bu muhteşem yapımı tekrar canlandırarak, hikayeyi başka bir boyuta taşıdı.
Bu filmi bu kadar sevmemin sebebi, beni hiç bilmediğim, ama gerçek olabilme ihtimalini bile sevdiğim dünyalara götürürken sunduğu fantezi. Bu zor zamanlarda gittikçe daha çok sarıldığımı fark ettim fanteziye. Sadece sezilerime güvenerek belirtebilirim ki, dramatik bir dönüşüm içerisinde olan çağımızın en önemli yaratıcılık eğilimlerinden biri fantezi olacak. Bu sezimi güçlendiren pek çok ip ucu var. Peki nedir Fantezi?
BİRAZ PIRILTI, BİRAZ HAYAL GÜCÜ
Türkiye’de fantezi kelimesini örneğin Google’da arattırdığınızda, karşınıza çıkacak ilk görüntüler, giyimden davranışlara, seks ile ilişkili bir içerik olacak. Hemen her konuda olduğu gibi seks konusunda da derin problemler içerisinde olan ülkemizin fanteziyi indirgediği durum, seks motivasyonunu arttıran görsellikten, eşyalardan ve kurgulardan oluşuyor artık anlaşılan. Fantezi giyim, çocukluk yıllarımda hatırladığım kadarı ile düğünler, sahneler gibi ortamlardaki abartılı giyim için kullanılıyordu; tıpkı abiye giyim gibi. Günlük yaşamda karşımıza çıkamayacak ışıltıdaki ve abartıdaki giyimi anlıyordum ben bu kelimeyi duyunca. Bugün bu isimle anılan giyim, seks partnerinin hayal gücünü ateşleyecek deri kayışlara, dantellere, file çoraplara, postişlere ve jartiyerlere sıkışıvermiş.
Fantezi giyimin bugün aldığı halin öznesi ile bir sıkıntım yok; hatta inceleyince epey de yaratıcı buldum. Diğer yandan kelime ve kavram için üzüldüm. Kültürel olan bu yozlaşma, en hızlı şöyle test edilebiliyor. Aynı kelimeyi fantezi olarak değil de, İngilizcesi olan fantasy olarak araştırdığınızda, karşınıza bir anda tıpkı Valerian filminde olduğu gibi renkli bir dünya tasviri seriliyor. Galiba, kültürel olarak farkları burada aramalı. Fantezi, iki meme bir penisten daha fazlasını temsil edebildiğinde, yaratıcılık adına da bir arpa boyu yol almış kabul edebiliriz kendimizi, ne dersiniz?
Kelimenin en eski kökü -bha, parlamak demek. Sanskritçede bhati, parlayan, ışıldayan için kullanılırken, Latin dillerinde Phaniein, ışığa çıkarmak, görünür kılmak için kullanılmış ilk olarak. Eski İrlanda dilinde, ban kelimesi, beyaz, ışık, ışık hüzmesi için kullanılan bir kelime. Latince’de, sonraları phantazein kelimesi göstermek için kullanılır olmuş. – bha, orta Avrupa dillerinde açığa çıkarmak, konuşmak, söylemek için de kullanılmış. Bu etimoloji ile sizi yormak istemiyorum ama fantezi kavramının ne kadar önemli ve yaratıcı düşüncemizle nasıl ilintili olduğunu anlamak için çok da ilginç buluyorum bu kelime madenciliğini. Bugün telefondan (phone), üne ( fame, famous), hikaye anlatımıyla ilişkili fabl kelimesine (fabula), fotoğrafa, fenomene kadar onlarca kelimenin de kökü aslında hep ışıkla, ışıldamayla ilişkili aynı kökten geliyor. Yollar yine güneşe çıkıyor belki. Aslında burada insan, beynindeki ışıldamayı, düşüncesinin, fikrinin ortaya çıkıp görüntüye, sese dönüşmesini doğadaki güneş ile mimikliyor.
Fantastik dünyalar günlük yaşamda karşımıza sanat yapımlarında çıkıyor. Kurgu olan her üretim aslında fantastik midir? Kitapçılarda neden bazı eserler fantastik başlığı altında sunulur, bazıları kurgu raflarında, veya her kurgusal film neden fantastik de değildir?
Yaratıcı eserlerde, zaman ve yaşam kurgusu, olay örüntüleri, hikayenin kendisi gerçekle bağdaşamayacak öğeler içerse de, bir yaratımın fantezi olarak nitelendirilebilmesi için galiba biraz mantık ile açıklanamayacak kadar parıltılı başka bir dünya hayalinin görünür kılınması gerekiyor. Bir an için mesela Tolkien karakterlerini gözümüzün önüne getirmemiz yeterli. Bilim kurgu eserlerdeki dünya, gelecekteki bir yerlerde sanki gerçek olabilir de, Valerian’daki gibi bir şölen, pek çok bakımdan bir araya gelmez sanki. Konuşan hayvanlardan çok daha fazlası fantezi yaratım.
OYUNDAN SPORA FANTEZİ
Bugün fantezi kavramının oldukça önemli olduğu en belirgin yaratıcı alan oyun endüstrisi. Buradaki kentler veya kent olmayan yaşam alanları, yaşam formları, kahramanlar tümü ile insan beyninin kıvrımları arasında ışıldayan fikirlerden ortaya çıkarak, dijital ortamda görünür oluyor. Oyun pazarının, ülkemizde de gittikçe büyüyen pasta dilimini spor karşılaşmaları oluşturuyor ve bu alana da fantezi spor deniyor. Girişimci ve yatırımcı okuyucularıma, NFK veya Bitcoin ile vakit kaybedeceklerine, doğrudan fantezi sporlarına yönelmelerini tavsiye etsem, büyücülük yapmış olur muyum? Demedi demeyin.
İnsan beyni ve yaratıcılığı, aynı evrenin karanlıkları gibi sürekli genleşerek yayılmak ister. Pandemi koşullarında, sosyal bakımdan kısıtlanarak evlerine hapsolan insanlarda ister sıradan ihtiyaçların giderilmesi, isterse eğitim ve iş gibi zorunlulukların sürekliliği teknoloji ile sağlanır oldu. Buradan dönüş yolu olmayacak gibi. Teknoloji pek çok bakımdan bir konfor alanı yarattı ve rahata bir kez kavuşan insan onu pek bırakmak da istemiyor. Zorunlulukların dışında, özellikle eğlence, alışveriş gibi konuların artık tamamen dijitalde büyüyeceğini pek çok araştırma yazıyor. Sahada spor karşılaşması izleyemeyen kitle, şimdiden büyük bir hızla fantezi spora yöneliyorsa bu sebepten.
İçinde bulunduğumuz koşullar aslında bir tür de tekillik yarattı. İster aile ortamında yaşayalım ister tek başına, birey olarak kendimizle baş başa kalmanın, dostlardan, sarılmaktan, dokunmaktan, sokaktan uzak olmanın getirdiği bir tek olma halinin içine gittikçe çekiliyoruz. Kimileri bu durumu ütopik kimileri ise distopik buluyor. Ütopyanın ve distopyanın tarifi kültürel olarak değişkenlik gösteren bir şey. Kimileri için yıkıcı olan diğerleri için yapıcı olabilir.
Toplumun büyük bir kısmı eski alışkanlıkların yıkımının muhasebesi ile meşgulken, yaratıcı dünya, bu yeni koşulların ve insanların davranışlarında dönüşen eğilimlerin peşinde koşuyor. IKEA, oyun oynayanlar için özel olarak tasarlınmış mobilya setlerini satışa sunuyor. Modacılar, fantezileri doğrultusunda oldukça yaratıcı, daha önce karşılaşmadığımız kreasyonlarla podyumları dolduruyorlar. Mekan tasarımında kurgusal yaklaşımlar, masalsı tavırlar ortala çıkıyor. Örneğin tümü ile monokrom tasarlanmış bir mekanda yapı ile eşya arasındaki bütünlük, iç içe geçme, bizler için başka bir fantezi sunarken, diğer yanda duvarlardan zemine ve tavana kullanılan geometriler, dikey ile yatay eksenleri birbirine karıştıracağımız, kendimizi farklı boyutlarda hissedeceğimiz bir mekan algısına bizleri sürüklüyor. Hemen hemen tüm yaratıcı alanlarda, parıltılı canlı renkler tercih edilir hale geliyor.
Mekan veya giysi kadar analog olmayan, başka ortamlar çok daha heyecan verici. VR gözlükleri takarak oldukça bireysel deneyimleri artık köşe başında tadabiliyoruz. Yaratıcı insanların düşlerinden oluşan fantezi dünyalarına artık sadece romanlarda veya filmlerde rastlamıyoruz. 19. Yüzyılın mimari ressamlarından Hubert Robert, çok iyi ve dataycı bir biçimde çizdiği mimari eserleri, Architectural Fantasy isimli tablosunda bir araya getirerek kendi fantezisini yaratmıştı. 1800’lerde yaptığı bu eser, sonradan binaları bu biçimde kolajlayarak sunan pek çok başka ressama, fotoğraf sanatçısına ve spekülatif tasarımcıya da ilham olmuş olmalı. Aslında olmayan mekanlar, kentler ve hayatlar içerisinde gezinmek gibisi yok.
Önümüzdeki günlerde, tamamen sanal bir ortamda, gerçek insanlarla bir araya geleceğim bir etkinliğe katılacağım. Bir bakıma kendimi bir fantezi içinde bulacağım. Bu, deneyim kuşkusuz, bu kelimenin gerçek hakkını verircesine, her hangi bir bir seks fantezisinden çok daha akıl uçurucu olacak. Sonrasında sizlerle paylamak için sabırsızlanıyorum..