Seyit Tosun
El öpen kuşaktan elle öpen kuşağa
Milenyum çocukları, onların anlaşıldığının ifade edildiği, korunduğu, aralarından birileri ile ara ara konuşulduğu bir siyasal yöntemle asla harekete geçmiyor. Dikkatlerini bile çekemezsiniz!.. Z Kuşağı, tam da onların dili ile “başkasıyla” konuşulduğu zaman dikkat kesiliyor. Bu, bir çeşit “ağ bağlantısı” kurmak gibi. Ağ bağlantısı kurana kadar onların dikkatlerini çekmek mümkün gözükmüyor.
Anketler, oy durumları, seçim tartışmaları ve sosyal medya yasakları derken Z Kuşağı geldi gündeme oturdu.
Nasıl ki kültür hayattan çıkar. Bu genç kuşak da “ihtiyaçtan”; onların oylarına olan ihtiyaçtan konuşulmaya başlandı.
Korona virüs nedeniyle sosyal (aslında fiziki) mesafe artarken, insanlar arasındaki “sosyal medya” mesafesi ise daha da azaldı. Velhasıl; fiziki mesafe arttı, “sosyal” mesafe azaldı.
Nasıl ki inanç ve kültür hayattan çıkıyorsa; sosyal medya yakınlaşmasıyla fiziki mesafe uzaklaşması da hayattan çıktı.
İktidar sahipleri bile internetten canlı yayında, online toplantılarla devleti yönetirken; birbirlerine görünmez kablolarla bağlı olanların sayısı daha da arttı.
Salgın döneminde kamu çalışanları evlerinden, online olarak çalıştı. Bütün siyasal partiler, demokratik kitle örgütleri, dernekler, yönetim kurulu toplantılarını ekrandan yaptı. Yazışmalar, dertleşmeler, özlemler hep “online” olarak yapıldı/ifade edildi. Aile büyüklerinin elleri tıpkı önceki bayram gibi bu bayram da “elle değil; ekranla öpüldü!”
“El öpenlerin çok olsun”dan, “Sakın
el öpmeyin”e…
El öpmek ve öptürmek geleneksel bir “saygı” davranış kalıbıyken bizzat geleneksel muhafazakâr temsilci/yöneticilerin pandemi boyunca “sakın el öpmeyin” uyarısı yapması hayatın nasıl belirleyici olduğunu ve galip geldiğini bizlere gösterdi.
Yine aynı şekilde Kâbe ziyaretçi almadı. Uzun yıllardır Hac sırası bekleyenler bile hasretlerini ekrandan “online” olarak izleyerek gidermeye çalıştı.
Gelelim konuya:
Z kuşağı diye adlandırılan milenyum çocuklarının bir anda bu sosyal medya konusu başta olmak üzere tartışmalı meselelerde meydanlarda kitlesel bir tepki vereceğini düşünmek yanıltıcı olacak. Bireysel alanına düşkün bu çocukların gündemi, Türkiye’nin sıkça değişen gündemlerinden çok daha hızlı değişiyor.
Burada siyasilerin uzun süredir anketler ve yeni gelen seçmen sayıları üzerinde yaptığı tartışmalarda anlaşılması gereken konuların başında; Z Kuşağının bu yapısı ve siyasal süreçlere verdikleri davranış kalıpları geliyor. Çünkü ilk seçimlerde 6 milyondan fazla yeni seçmen (yani oy!) karşımızda.
Emoji ile öpüşen
Z Kuşağı
Oy konusuna gelince; Z Kuşağının ne kadarı sandığa gidecek? Gidenler ne yönde oy kullanacak?
Kontrol edil(e)meyen bir topluluğun; yani özgürlüğü bireysel alanında çok önemli olan; yavaşlamaya, sorgulanmaya, emir almaya, kısıtlanmaya tahammülü olmayan ve bununla da ilgili örgütsel bir harekete de büyük oranda sahip olmayan bir topluluğu mobilize etmek şu an için çok zor.
El öpen ve öptüren ciddi bir kesim bu gençlerin oyuna talip ama bu çocuklar öpücüğü bile emoji ile ekranda elle yapıyor!
Daha önce bu kuşağın dikey hiyerarşik yapılar yerine “yatay örgütlenme ve işbölümü” modeline yatkınlığı üzerine kısaca değinmiştik. Bunu ara ara biraz açmaya çalışacağım. Şöyle ki:
Kuşaklar açısından liderlik beklentileri ele alındığında mevcut durumda; mutaassıp anlayış, saygılı, disiplinli, yavaş, doğrudan liderlik, emir komuta zinciri, sonuç odaklılık, kabulcü, kontrolcü bir tutum ve tavırlar zinciri ile karşımıza çıkıyor. Yeni kuşak liderlik beklentilerinde ise; değişim, şeffaflık, ikna, iş bölümü, sonuç yerine süreç odaklılık, katılımcı, demokratik, eleştirel, hızlı, sevecenlik ve açık liderlik anlayışı gelenekçilerin çektiği “tavırlar zincirinin” dışında kalıyor.
Burada kuşaklar arası bir “hamilik” değil, kuşaklar arası bir işbirliği olması gerekliliği öne çıkıyor. Çünkü Z kuşağı, Y ve önceki kuşaklarına göre daha rekabetçi, daha sabırsız, daha çok özgürlük düşkünü ve daha fazla girişimci ruhlu. Bu nedenle önceki kuşakların Z Kuşağını yönlendirme, mobilize etme ve onlara “hamilik” yapma projelerinin zaten çok hatalı olacağı, sonuçsuz kalacağı açıktır.
Burada kuşaklar arasında daha çok iş bölümü geliştirilmeli. “Hami/Erk sahibi” pozisyonları yerine iş birlikçi ve paylaşılan sorumluluk alanları belirlenmeli.
Z Kuşağı’nın diliyle tavır alan Jacinda Ardern
Bu iş birliği ve “liderlik” örneklerinin Z ve Y Kuşağının arasında başladığı yerler ve topluluklar var. Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern buna iyi bir örnek.
Ardern seçildikten sonra ABD Başkanı Trump ile “Z Kuşağı” diliyle polemiğe girdi. Ardern’in seçtiği dil, tercih ettiği tutum Z Kuşağı, yani seçmene yaklaşacak bir tutumun bile ilerisine giderek bizzat yeni seçmenin ve Z Kuşağının dili oldu.
Ardern, Z Kuşağına bir tavır dayatmadı; aksine Z Kuşağının dilini kendi “tavrı” yaptı. (Buraya dikkat!) Z Kuşağı ile iletişim için tam da bu yerinde örnektir. Milenyum çocukları onların anlaşıldığının ifade edildiği, korunduğu, aralarından birileri ile ara ara konuşulduğu bir siyasal yöntemle asla harekete geçmiyor. Bu şekilde dikkatlerini bile çekemezsiniz!.. Z Kuşağı, tam da onların dili ile “başkasıyla” konuşulduğu zaman dikkat kesiliyor. Bu bir çeşit “ağ bağlantısı” kurmak gibi. Ağ bağlantısı kurana kadar onların dikkatlerini çekmek mümkün gözükmüyor.
Ardern, Y Kuşağı’yla
Z Kuşağı’nı “kuşattı!
Ardern, devlet başkanlığı görevini sürdürürken erkek arkadaşından “hamile” olduğunu açıkladı. “Doğum izni” alarak bebeğini dünyaya getirdi. Bebeği ile Birleşmiş Milletler oturumuna katıldı. Vakit buldukça DJ’lik yapıyor. Yeni Zelanda’da yaşanan ve 51 kişinin öldüğü camideki terör saldırısı sonrasında “Saldırıya uğrayan biziz” dedi, başörtüsü taktı, parlamentoyu Kur’an-ı Kerim ile açtı!
“Bu ülkede doğmayıp burada yaşamayı seçen herkes bizdendir, bu korkunç katliamı yapanlar ise bizden değildir” dedi ve ardından küresel ölçekte bir ırkçılık karşıtı kampanya başlattı.
Dünyayı “elle kontrol” eden ve sınırları daha doğduklarında kaldır(ıl)mış olan yeni nesle sadece ülkesinde değil; tüm dünyada bağlanmış oldu. Ve bu Y Kuşağı kadın devlet başkanı, tüm dünyadaki Y ve Z Kuşağını “eliyle öpmüş” oldu.
Hayatınız bayram olsun!
Bayram “Pencere”mizin bu yazısını, Bülent Ecevit’in liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi’nin yüzde 33 ile birinci parti olduğu 1973 seçimlerinde, seçim şarkısı olarak çaldıkları Şenay’ın Hayat Bayram Olsa’sı ile sonlandıralım.
“Bütün dünya buna inansa
Bir inansa, hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa
Birlik olsa
Uzansak sonsuza…”
Küçüklerin gözlerini Twitter’dan;
Büyüklerin ellerini Facebook’tan;
Akranlarımı/çağdaşlarımı da Instagram’dan öper, iyi bayramlar dilerim!..