Özlem Yalım
DÜNYANIN EN PRESTİJLİ ÜRÜN TASARIMI ÖDÜLÜ
Geçtiğimiz hafta tasarım dünyasında bizleri en mutlu eden gelişme Koz+Susani stüdyosunun kurucuları Defne Koz ve Marco Susani’nin dünyanın en prestijli tasarım ödülüne layık görülmesi oldu. Yaratıcı alanlardaki yarışmalar arasında Compasso D’oro nun yeri ayrıdır.
Koz ve Susani ikilisinin Enel firması için tasarladığı enel x elektrikli araba şarj istasyon ünitesi, dünyanın en prestijli endüstriyel tasarım ödülü olan Compasso D’oro’da, başka bir deyişle Altın Pergel’de kazananlar arasındaki yerini aldı.
Altın Pergel herhangi bir tasarım ödülü değildir; Red Dot, IF gibi tasarım dünyasına uzak olanların bile bir çırpıda aşina olabileceği pek çok ödül arasında pek çok çevrece olduğu gibi benim için de en önemlisi ve değerlisidir.
Yarışmalar yaratıcı alanlardaki önemli, aynı zamanda da en tartışmalı alanlardan biri. Bu tartışma kuşkusuz söz konusu yarışmanın sahip olduğu etik değerler, içeriği, seçici kurulu, seçim kriterleri, ödül çeşitliliği, verdiği ödül sayısı, ödüllerin maddi veya manevi değeri, sürdürülebilirliği ile doğru orantılı olarak olumlu veya olumsuz yönlere kayabiliyor.
Bir tasarım yarışmasının amacı, öncelikli olarak hitap ettiği meslek grubunun değerini yüksetmek ve gelişimini sağlamak, sonra da ilgili olduğu alanda döneminin en öncü işlerini ve yeni fikirlerini, tarihin kaydına geçirmek olmalı. Yukarıda sözünü ettiğim kriterler sebebi ile kimi zaman, o asıl değerli tasarımcılar ve fikirler pek çok yarışmaya bilinçli olarak veya isteseler de sunulan şartlar sebebi ile katılım sağlayamazken, tarihe düşülen kayıt üzücü ki o yarışmaya katılanlar arasından seçilerek gerçekleştiriliyor. Günümüzde sayıları çokça olan yarışmalar döneminin değil; ancak o yarışmaya katılanların en iyisini belirleyebiliyor.
Yarışma logolarını ürünlerimize iliştirmeyi seviyoruz. Verdiğimiz reklamlarda, ambalajlarında, o tasarımlar hakkında yazdığımız metinlerde ödülümüzü göstermeyi, belirtmeyi önemli buluyoruz. Yarışmada alınan ödüller pek çok üretici ve tasarımcı için, o ürünün gerçekten iyi olmasının ötesinde, bir pazarlama ve rekabet aracı.hal böyle olunca yarışma mekanizması da bir pazarlama unsuru olarak kendine yer buluyor. Ödül sistemi de bunu gayet iyi biliyor; bu nedenle kalabalık seçici kurullar eşliğinde, dünyanın dört bir yanına yayılmış ofisleri ile sürekli olarak tasarımcıları ve işleri bu ödüllere “ücreti karşılığı” katılmaya teşvik eden bir tanıtım faaliyeti yürütüyorlar. Hem kendi ödül markalarını hem de katılımcılarını ne kadar ihya ederlerse, karşılıklı olarak kazan kazan durumunda olacaklarını bildiklerinden bol keseden ödülleri dağıtıp duruyorlar. Artık her yıl o kadar çok ürün ve proje ödül alıyor ki, bırakın o yaratıcı işe bir önem atfetmeyi, takip bile etmekte güçlük çekiyorsunuz.
Herhangi bir özensiz yarışmada ödül alacağıma, ödülsüz olmayı yeğlerim.
İTALYA’NIN GİMA’SI VEYA YENİ KARAMÜRSEL MAĞAZASI RINASCENTE
Compasso D’oro bu nedenle diğer pek çok ödülden ayrılıyor. İlk olarak 1954 yılında İtalyan tasarımcı Gio Ponti nin fikri ile hayata Rinascente mağazaları için geçiriliyor. Rinascente İtalya’nın Gima’sı, Yeni Karamürsel Mağazaları gibidir. Biliyorum genç nesil bu iki mağazanın da ne olduğunu belki bilemeyecekler çünkü pek çok değer gibi bu iki marka da nerede ise yok oldu veya varlarsa da toplumsal hafızadaki eski önemlerini yitirdi. Gima mağazalarında 70’li yıllarda özel olarak sipariş edilmiş tasarım ürünler satan bir bölüm bulunduğunu not ederek bu konuyu başka bir yazıya bırakayım. Rinascente de öyledir. Yolu Milano’ya düşenler, bu çok katlı mağaza içerisinde geniş bir tasarım ürün seçkisinin sunulduğu koca bir kat ile karşılaşırlar. Buradaki aydınlatmalar, defterler, bardaklar, çantalar ve aklınıza gelebilecek her nesne bir tasarım değeri olarak raflarda yerini alır; ulaşılabilir tasarımın yeridir burası.
İşte bu seçkide, iyi tasarımı seçebilmek adına Ponti’nin ortaya attığı fikri birkaç yıl boyunca başarı ile uygular Rinascente mağazaları ve olay öyle olumlu karşılanır ki, zaten tüm ideali tasarımı geliştirmek ve iyileştirmek olan İtalyan kültürü, bu yarışmayı hemen - Ponti’nin bağışı ile - İtalya Tasarım Enstitüsü’nün (ADI) bünyesine alır.
1958 yılından beri düzenlenen Altın pergel ödülü, sadece İtalya’nın değil; Avrupa’nın en eski endüstriyel tasarım ödülüdür. Bugüne dek sadece 300 ödül vermiştir. Geçtiğimiz 66 yılda sadece bu kadar az sayıda ödül vermesi, benim bu ödülü bunca önemsememdeki başlıca sebepler arasında yer alıyor. Örneğin Türkiye’de iyi niyetlerle kurulan, ama bana sorarsanız iyi yönetilemeyen ve 2006 dan bu yana yedi veya sekiz kez düzenlenen Design Turkey ödüllerinde, her defasında 60 ve üzeri sayıda ödül verildiğini, ödülün resmi web sitesinde sonuncu etkinlikte toplam 92 ödülün sahibini bulduğunu ve bunların 20’den fazlasının ‘üstün tasarım’ olarak sunulduğunu belirtirsem, ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim sanıyorum? Türkiye’deki yarışma mekanizmalarından birinin, ki pek çok sayıda tasarım yarışması mevcuttur, her defasında layık gördüğü “üstün tasarım” ünvanını taşıyan yüz kadar tasarımımız var bu kayıda göre; işte tam da burada belki biraz da mesleki kriterlerimizle hatta felsefeye de uzanarak üstün kelimesini tartışmaya açmalıyız belki de: Sahi üstün tasarım nedir? Türkiye’de tasarım üstün müdür?
İNOVASYON GERÇEKLEŞTİREN ÜRÜNLER
Seçici kurulunda sosyologlar, gazeteciler gibi çok farklı kesimlerden isimlerin bulunduğu Compasso D’oro yu kazanmak bu kadar kolay değildir. Öncelikle bu başvurular arasında ödül için aranın en önemli özellik inovasyondur. İnovasyon kelimesini dahi kullanırken temkinli olmak istiyor; bu kelimenin anlattığının dünyadaki karşılığının bizdeki ile aynı olmadığını nedense vurgulamak ihtiyacı hissediyorum. Teknik üstünlük ile birleşmiş bir yaratıcı deha ortaya koyan, bunu yaparken de estetik değeler bakımında uygun malzeme, üretim detayları ile çağın tüm üstün becerilerini kullanan, böylece geleceğe koşan ürünler Altın Pergel’i kazananlar. Bu ödülü kazanan ürünler, tasarımcılar ve firmalar, dünyanın bundan sonraki yıllarında toplumların yarar sağlayacağı, onların hayatlarını tasarım kalitesi ile bir üst noktaya taşıyabilecek tasarımlar. Bu nedenledir ki, İtalya Kültür Bakanlığı bu ürünleri aynı zamanda İtalya’nın kültürel mirası olarak listelediğini bildirmişti geçtiğimiz yıllarda.
Altın pergel, sandalyeden Ferrari araçlara, tıbbi cihazlardan aydınlatmalara geniş bir alanda ödüllerini verirken, sosyal kampanyaları, modüler mekanları, kişileri ve yıllarca tasarım dünyasına hizmet edilen kariyerleri de ödüllendirerek, mesleki anlamda bir yarışmanın yapması gereken tüm fonksiyonları üstleniyor ve hakkını vererek yaratıcı endüstrilere katma değer sağlıyor.
Yarışma organizasyonlarındaki kalite problemi, çoğunlukla çokluktan ve kriterlerin yetersizliğinden ortaya çıkıyor ve sadece ürün tasarımı alanında geçerli değil. Bugün mimarlık, yapı ve mekan tasarımı gibi alanlardaki yarışmalar da sıklıkla olumsuz olarak eleştiriliyor. Yakın geçmişe hızlıca göz attığımda aklıma hemen Helsinki Guggenheim için veya Londra’daki köprü için açılan yarışmalar geliyor. Helsinki yarışmasına 1700 başvuru olmuştu; bunların bir kısmına tek tek bakmıştım. Tarihi ve kültürü bu kadar belirli bir kurum ve helsinki gibi kendi şahsına münhasır bir kent için tasarlanan yapılar deyim yerinde ise her telden çalıyordu. Londra köprüsündeki başvurular ise birer çizim harikasıydı ancak çok azı hayata geçirilebilir özellikler taşıyordu. Yarışma yapıcı, ne kadar belirsiz olursa sonuca ulaşmak o denli güç oluyor. Diğer yandan seçici kurulun niteliği de oldukça önemli. İster gazeteci, eleştirmen, sosyolog olsun, isterse tasarımcılar, o kuruldaki isimlerin mesleki birikimlerinin, ilgili yarışmada değerlendirme yapacak nitelikte olup olmadığı önemli. Bu belirttiğim başlıca iki üç özellik bile bugün pek çok yarışmanın içini boşaltan ana konular.
KALİTE ADINA SÜZGEÇ DÖNEMİ
Sevgili Defne ve Marco aldıkları bu ödül ile biliyorum, Türkiyeli tasarımcıların ve firmaların gözlerini bu ödüle çevirmesine de kapı araladılar. Zira organizasyon katılımı 2014 yılından bu yana uluslararası katılımcılara da açtı. Tabii bu bölüm her defasında bir tema çerçevesinde başvuru kabul ediyor ve burada anlattığım ödül sistemi ile karışmıyor. Bunu oldukça iyi bir gelişme olarak görüyorum, çünkü bir yarışma organizasyonunun tüm bileşenleri ile ortaya koyduğu kalitesi kuşkusuz oraya başvuru sağlayan tasarımların da kalitesini yükseltiyor. Umuyorum gelecekte daha çok Türkiyeli isimleri böyle nitelikli ödüllerle yan yana görelim.
Yarışma bir değer tesbitidir. Bu değeri tesbit ederken de, yaşama başka bir değer vaat eder. Veren, alan, ve topluma sunulan için. En önemlisi mesleki gelişim adına bir kıymettir. Niceliğin değil niteliğin önemini bir kez daha anladığımız şu günlerde, böylesi önemli bir ödüle layık olan sevgili dostlarımı kutlarken, diğer tüm tasarımcı dostlarıma da kıymeti kendinden menkul bir takım logolara vakit ve nakit ayırmamalarını, bu konuda seçici olmalarını tavsiye edeyim. İçinde bulunduğumuz dönemi bir süzgece benzetiyorum. Bu yıllar içerisinde karşılaştığımız sınav bize en çok kalitesiz olanlardan arınmayı, hayatımızın her alanında anlam ve nitelik peşinde olmayı, enerjimizi sadece gerekli olanlara ayırmayı öğretecek gibi; diğerlerini süzgecin üstünde bırakarak yolumuza devam edeceğiz.