DİSTOPİK DÜNYANIN ŞİDDET SOSLU YENİ NORMALİ: “SQUID GAME”

“Squid Game”, insanoğlu tarafından yozlaştırılmış, kirletilmiş ve çığrından çıkarılmış yaşamın müşterisi olmaya seyircilerini davet eden bir yapım. Böylesine  adaletten uzaklaşmış ve çürüyerek kokuşmuş bir dünyayı izlemek için, dizi gösterime girdikten kısa süre sonra, dijital platform Netflix yaklaşık 20 milyon yeni abone kazanmış.

Adaletsiz ve vicdanını kaybetmiş bir dünyada, çaresiz kalmış insanlık için eşitlikçi ve adil bir mücadele ortamı sunulabilir mi? İnsanlık için böylesi koşullar, artık gerçeğin yerini alan dijital  dünyada dizilerle sunuluyor. İnsanlık ütopyalarını uzun zaman önce kaybetmişti. Distopik bir dünya, gerçeğin yeni versiyonu ve bu delirme hali de artık yaşamın yeni normali...

DİSTOPİK DÜNYANIN ERKEN FOTOĞRAFI !

Yaşadığımız gezegende her geçen gün otoriter rejimlerin sayısı artıyor ve demokratik rejimler birer birer rafa kalkıyor. Daha önce demiştik!.. İnsanlık büyük bir krizin içinde, bir delilik hali yaşamın güncellenmiş hali... 1949 yılında geleceğin distopik dünyasının erken fotoğraflarını çeken George Orwell’ın “1984” romanında olduğu kadar; “Cesur Yeni Dünya” (1932) romanıyla günümüz gerçekliğine neredeyse şaşmaz bir saptamada bulunan Aldous Huxley’in kehanetlerinin doğru çıkması…

Neil Postman, “Televizyon: Öldürün Eğlence” isimli kitabında duruma şöyle açıklık getirir: Orwell’ın uyarısı, dıştan dayatılan bir baskının bize boyun eğdireceği yönündedir. Huxley’in görüşüne göre ise insanları özerklikleri, olgunlukları ve tarihlerinden yoksun bırakmak için Büyük Birader’e gerek yoktur. Huxley’e göre, insanlar süreç içinde üzerlerindeki baskıdan hoşlanmaya, düşünme yetilerini dumura uğratan teknolojileri yüceltmeye başlayacaklardır. Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu. Huxley’in korkusu ise kitapları yasaklamaya gerek duyulmayacağı, çünkü artık kitap okumak isteyecek kimsenin kalmayacağı şeklindeydi... Huxley, insanlığın güle oynaya köleleşmeye gönüllü olacağını ve bu yolda enformasyon yağmurunun üstleneceği rolü erken dönemde tanımlamıştır.

NETFLIX YAPIMI “SQUID GAME” DÜNYAYI KASIP KAVURUYOR

Bu aralar küresel dijital platform Netflix yapımı “Squid Game” (Kalamar Oyunu), bütün dünyayı kasıp kavuruyor. Çeşitli nedenlerle yoksullaşmış ve kaybedeceği bir şey kalmamış insanlara, bir organizasyon amiyane tabiriyle yırtma olanağı teklif ederek, oyuna katılıp kazanmaları durumunda büyük para vaadinde bulunur. Bir şiddet sergilemesi olan “Squid Game”deki çoğu oyun, Kore toplumunun çocuk oyunlarıdır. Oyuncular lego gibi rengarenk merdiven ve koridorlardan oyun alanlarına gider. Eğlencenin çocuklukta kaldığına vurgu yaparcasına!.. Ama büyüklerin dünyasında eğlence, şiddetin mezesi olmuştur. Bu şiddet organizasyonu sistemin, küresel anlamda  adaletsizliğin, eşitsizliğin ve yoksulluğun başlıca sorumlusu, insanlığın vicdanının bahis alanı olan kapitalizmin bir metaforu gibidir... 

Umut garibin ekmeği edebiyatı, reel yaşamda ve onun zahiri temsilcisi sanat aracılığıyla her zaman karşımıza yeni versiyonlarıyla çıkmıştır. “Squid Game”de umut vadedilen insanlar, şehir merkezinden araçlarla toplanıp, zerkedilen özel gazla uyutularak bir adaya götürülürler. Adaya gelen bu “looser”lar, karşılacakları sürprizden habersizdir! Oyundan elenmenin  bedelinin ağır olduğu bir hesaplaşmadır bu...

Anlaşılan Güney Kore balonu patlamak üzere… Yakın geçmişte 92. Akademi Ödülleri’nde bir ilk olan, dili İngilizce olmayan ve Bong Joon Ho’nun yönettiği bir film, “Parazit” (Parasite-2019), “En İyi Film Ödülü” dalında hem de oybirliği ile Oscar kazandı. Güney Kore toplumunun alt sınıflarının yoksulluğuna ve toplumsal yaşamın adaletsizliğine yönelik eleştirilerini yaratıcı olarak sinema dilinin olanaklarıyla anlatan bir baş yapıttı “Parazit”...

SQUID GAME’İN “LOOSER”LARI

“Squid Game”in kaybetmiş insanları, sanal bir gerçeklikte birbirinin sırtına basarak oynadıkları ve elenmeleri durumunda canlarıyla ödedikleri bir oyunun “yarış atlarıdır”. Bu atlar üzerine bahis oynayanlar ise sistemin egemenleridir (VIP).

Sistemi temsil eden kareler yönetimi, üçgenler askerleri, daireler ise işçileri temsil eder. Mekanın bir de ev sahibi vardır. Paranın mezara gitmeyeceğine atıfta bulunurcasına, sıkıntıdan kurtulmak için büyük paralar koyarak bahis oynayan hayli şematik ve grotesk erkek konukları da vardır bu kanlı hesaplaşmanın... Diğer yandan dizi karakterleri sergiledikleri zaaflarıyla, aynı zamanda seyircilere kendileriyle hesaplaşma ve yaşamları hakkında düşünme fırsatı da sunuyor!..

Bu distopik, kötücül dünyanın egemenleri fizik güçleri ve sayısal çoğunluklarıyla şiddette de eşitsizliğin temel argümanları olan erkeklerdir ve bu çılgınlığa eşiyle katılıp, hayatta kalmak adına onu bile feda edebilecek bir ahlaki duruş sergilemek pahasına...

“Squid Game”, insanoğlu tarafından yozlaştırılmış, kirletilmiş ve çığrından çıkarılmış yaşamın müşterisi olmaya seyircilerini davet eden bir yapım. Böylesine  adaletten uzaklaşmış ve çürüyerek kokuşmuş bir dünyayı izlemek için, dizi gösterime girdikten kısa süre sonra, dijital platform Netflix yaklaşık 20 milyon yeni abone kazanmış.

Bazı okuyucular çok abarttığımı, alt tarafı bir kurmacanın bu kadar büyütülüp, başka anlamlar yüklenmesinin saçma olduğunu düşünebilir.  Bence özellikle bizimki gibi coğrafyalarda abartı sayılmamalı... Yakın zamanda ülkesinden ayrılmak zorunda kalan organize bir suç örgütü liderinin, bugün en çok güvenilen kişilerin başında geldiği ve seçimlere girme şansı olsa, kazanma olasılığının oldukça yüksek olduğu iddiası, distopyanın yeni normal olduğunu su götürmez bir şekilde öne çıkarıyor.

ZAYIF FİNAL

“Squid Game”, seyircinin nabzını tüm bu şiddet organizasyonuyla canlı tutarken, dokuzuncu ve son bölümünde yarattığı sarsıcı etkiyi zaafa uğratıyor; insanı olumlama (umudu canlı tutma)  kaygısıyla satır aralarındaki sistem eleştirilerini, finalinde “yoksullarla ortak yanları yaşamak” olan zenginlerin, sıkıntılarını gidermek için sunulan kanlı bir eğlence olduğuna seyirciyi inandırmaya çalışarak...

Sebze çorbası kıvamında, pek çok malzemenin içine katıldığı bu yeni Güney Kore seyirliğinden ise akılda, başarılı mekan düzenlemeleri ve sanat yönetmenliğiyle,  distopik bir evrenin yaratılmasına  başarıyla katkıda bulunan Seong Gi-hun karakterini canlandıran Lee Jung-Jae ve Cho Sang-woo karakterini canlandıran Park hae-soo başta olmak üzere başarılı oyunculuk performansları kalıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi