Seyit Tosun
DIŞ MİHRAKLARIN OYUNUNU ÇÖKERTTİK!
Dış mihrakların oyununu bir kez daha bozduk! Buyurunuz...
Kendini bilmez birileri çıkmış “Domates alamıyoruz, salatalık çok pahalı, giyinemiyoruz, artık sinemaya gidemiyorum, dışarıda bir kafede kahve içemiyorum, kiramı ödeyemiyorum, benzin pahalı olduğundan arabamı sattım, bilgisayar lazım ama döviz üzerinden fiyatlandırıldığından hayal oldu, artık ev almak imkansız” gibi cümleler sarf ediyor. Hatta daha ileri gidip yoksullaştığımızı iddia eden kötü niyetliler bile mevcut.
Bu kişiler ülkemizin birliğini, büyüklüğünü ve dünya liderliğini kıskananlardır efendim. İtibar etmeyiniz. İnanmayanlar sokağa çıkıp durumu bizzat inceleyebilir. Şimdi mesela herkesin üzerinde bir pantolon var mı? Var. Herkesin iç çamaşırı mevcut mu? Mevcut. Herkesin ayağında ayakkabı var mı? Var. Demek ki herkes gayet giyinebiliyor. Bu tez kafadan çöktü.
İnsanlara baktığınızda herkesin kredi kartı var. OECD ülkeleri içinde en çok AVM olan ülke hangisi? Türkiye. Efendim arz talep meselesidir. Ahalimiz çılgınca alış-veriş yapamasa ve alım gücü olmasa bu kadar AVM niye var? Demek ki halk talep etmiş, büyüklerimiz de sağ olsun gelmiş dükkanları açmış! Siz AVM’leri ne zannediyordunuz? Hepsi vatandaş için. Vatansever müteahhitlerimiz fedakarlık etmiş, o polen saçan gereksiz yaşlı ağaçları bizler için kesmiş, boş duran kamu arazisini işlevsel hale getirip bizlere hizmet sağlamış. Kıymet biliniz efendim.
Bazı öğrenciler sucuk alacak kadar lüks içinde eğitim öğrenim görüyorlar. Gözümüzden kaçtı sanılmasın. Öğrencinin sucukla ne işi var kardeşim? Gidersin üç harfli bir markete, 20 paket makarnanı alırsın, ekmeğin arasına koyup yedin mi tamamdır. Sen kim oluyorsun da sucuk yiyorsun tıfıl kardeşim? Ucuzundan bir paket makarna 8 lira. 30 tanesi 240 lira eder. Her gün bir ekmeğin arasına koyup yersen ekmeklerle beraber bir öğrenci ayda ortalama 330 liraya karnını doyurabiliyor! Gidin bakın bakalım Avrupa’da 330 avroya 1 ay yemek yiyebilir misiniz? Ülkemizin değerini bilin lütfen. Bu oyunu da böylece çökerttik!
Bir de bu ‘domates salatalık pahalı’ çetesi var. Ben art diyetli olduklarına kesin olarak inandığım bu kişilerin evde kasalarca domates ve salatalık sakladığına eminim. Şimdi yıllarca ne istedik biz? Avrupa Birliğine girmek. Peki o çok imrendiğiniz Avrupalı adam markette nasıl alış veriş yapıyor? Taneyle. Sağ olsun iktidarımız hepimizi Avrupalı insanlar gibi yaptı, salatalık ve domatesi taneyle aldırarak bizi AB’ye soktu ama gene de birilerine yaranamadı. Avrupa Birliğine girelim deyip duranlar utanır mı bilmem. Girdik efendim girdik! Elde salatalıkla girdik bile!
ÜLKEMİZİ KISKANANLAR BİR ZAHMET ÇATLASIN!
Gelelim benzine. Bakın bizim başımıza ne geliyorsa bu diplomasız matematik bilmez, hesaptan anlamaz muhaliflerin yüzünden geliyor! Bakın mesela o çok gıpta ettikleri Hollanda’da benzinin litresi 2.5 Dolardır. Yani 36 lira. Sendeki benzin fiyatının iki katı. Biz Hollanda’nın bizi kıskanmasına çare buluruz da, bizim insanımızın nankörlüğüne asla! Bazıları “Gene de pahalı” diyor. O pahalı değil. İktidarımız sizi sağlıklı yaşama teşvik ediyor ancak gene de yaranamıyor. İş yerine illa arabayla, otobüsle gitmek zorunda mısın? Bakın Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bir insanın bir günde en az 8 bin adım atması gerektiğini açıkladı. Biz ne yapıyoruz? Markete arabayla, pazara taksiyle, işe minibüsle gidiyoruz. Olmaz efendim olmaz. Siz sizin sağlığınızı düşünmüyorsunuz ama iktidarımız düşünüyor. Tabanvay en sağlıklı ulaşım aracıdır. Yürüyelim!
Ha bir de şu kiralar fazla diyenler adlı organize suç şebekesi var. Ben bunların profesyonel provokatör olduklarından şüpheliyim. Şimdi Paris’te kiralar ne kadar? Ortalama 3000 avro. Yani Türk Lirasıyla 48 bin lira. Sen burada 48’i bırak, 4 bin liraya gayet ev tutabilirsin. Hesap ortada, Türkiye'miz 10 kat daha ucuz! Kıskananlar çatlasın efendim. Bitti mi? Bitmedi. Ayrıca herkes şikayet etmiyor mu bu aile bağlarının kopmasından, dede ve nineleri görmemekten? Bir eve 3 kuşak sığar efendim. O yüzden 3+1 deniyor dairelere! Dedeniz ve ninenizin evi ne güne duruyor. Toplayın çoluğu çocuğu, doğru onların evine. Böylece hem onların yüzü gülecek, hem kopan aile bağları tamir olacak, hem de siz kira ödemeyecek ve hatta para biriktirebileceksiniz. İktidarımız sağ olsun hem sizi hem nenenizi hem de dedenizi düşünüyor!
Şimdi bazıları çıkmış, “gençlerimiz yurt dışına gidiyor, beyin göçünde rekor kırdık maalesef” diyerek mikserlik yapıyor. Bu ortalığı karıştıranlara itibar etmeyiniz. Ülkemiz dünyada en çok beyin göçü alan yerdir. Son 10 yılda toplamda kaç kişi gitmiş Türkiye’den? Bir milyondan biraz fazla insan göç etmiş. Peki son 10 yılda biz ne kadar beyin göçü aldık? 10 milyon! Yani on katı. Sağ olsun Afganistan, Irak, Suriye ve Pakistan’ın eğitimli, en donanımlı ve ülkemizi şaha kaldıracak gençleri ülkemize koştu geldi. Hesap ortadadır, ülkemiz düşmanlarının hesabı bozulmuştur efendim.
Bir de bu zamlar nedeniyle kafeye restoranlara gidemiyoruz diyen bir grup var. Kafeyle mi doğdunuz? Restoranla mı büyüdünüz? İlla sosyalleşmek mi istiyorsunuz? Kıraathaneler ne güne duruyor. Bu kardeşiniz size yılın taktiğini versin; 4 arkadaş buluşuyorsunuz. En yakın mahalle kahvesine gidiyorsunuz. Okey takımı istiyorsunuz. 2 çay 2 oralet söylüyorsunuz. Çay söyleyenler normal seyrinde içebilir. Ama oraletçiler biraz daha yavaş götürsün. İlk parti bitince öğrencilerin milli oyunu olan batak oyununa geçin. Bu parti bitene kadar zaten 3 saat geçmiş olur. Günü toplamda 4 oralet ve 6 çayla tamamlarsınız. Vereceğiniz hesap 30 lira. Bakın; 4 kişi saatlerce sohbet edip oyunlar oynadınız, yan masalardan ülke gündemini ve son komplo teorilerini ücretsiz olarak dinlediniz. Matematik yalan söylemez efendim. Hangi Avrupalı 4 genç bu paraya bu kadar şeye sahip olabilir? Hesap yine ortada. Muhaliflerin oyunu yine bozuldu... Bu arada; bu hesap yancı olmadan yapılmıştır. Yancıları aranıza almayınız.
Gelelim bu sinema mevzusuna. Neymiş? Artık sinemaya gidemiyorlarmış. Tasarruf nedir, hesap nedir bilmeyenlerin uydurmasıdır. Ayrıca Müge Anlı ile Tatlı Sert, A Haber’deki derin içerikli tartışma programları ve CNN Türk’teki ufuk açıcı analiz yayınları neyinize yetmiyor anlamadım. Oralardaki aksiyon ve heyecan Hollywood sinemasında bile yok. Neyse bu başka tartışma konusu. Şimdi 2 arkadaş sinemaya gideceksiniz. Otobüse bineceksiniz. Hadi yemek yediniz, kahve de içtiniz. Bilet parası derken 200 liralık olursunuz. Şimdi siz ayda 2 kere sinemaya giderseniz 400 lira yapar. Bu da senede tam 4800 lira yapar! Taktik şu efendim; sinemaya asla gitmiyorsunuz. 4800 lira hanenize yazılıyor. Sinemadaki filmler 3 ay sonra televizyonlara düşüyor. Oradan bedavan izliyorsunuz. Bakın; hem paranız cebinizde kaldı hem de filmi geç de olsa izlemiş oldunuz. Hesap yine ortada sayın seyirciler. Dış mihrakların oyununu bir kere daha çökertmiş olduk.
BEDAVA ET YEME TAKTİĞİ GELDİ!
Restorana gitme meselesini unuttuğumu sanmayın. Bir de böyle bir grup var. Efendim ekmek arası makarna neyinize yetmedi onu anlamadım. Biz istersek gerekirse ekmek arası ekmek de yeriz. Neyse ben taktiği gene de vereyim. Vereyim ki bu sağlıklı beslenme için et yemek gerek diyen etçilerin oyununu da bozayım. Şimdi efendim, 4 arkadaş evdeki bayramlıklarınızı giyiyor ve buluşuyorsunuz. İstikamet düğün salonları. Hiç şeklinizi bozmadan kapıda karşılama heyeti olan dünürlere yaklaşıp evlenen çifte mutluluklar diliyorsunuz. Gayet rahat olun. İçeri girin ve arkalarda sote bir masa bulun. Önlere oturmayın dikkat çekersiniz. Kız tarafı sizi erkek; erkek tarafı da sizi kız tarafı zannedecektir. Zaten kimse gelip kolay kolay kim olduğunuzu sormaz. Yemek servis edilince hem pilav hem eti bir güzel bedavadan götürürsünüz. Bakın, et de yediniz. Hem de bedavadan. Üstelik şarkıcı türkücü eşliğinde. Bu hizmeti Avrupa’nın hangi ülkesi size sağlayabilir? Batı’nın oyununu yine çökerttik efendim. Ha, kız ve erkek tarafı akrabaysa ve herkes birbirini tanıyorsa ve açığa çıkarsanız istifi bozmuyoruz. Yanlış salona girdiğinizi söyleyip sıradaki düğünde şansınızı deniyorsunuz. Başarılar efendim.
DOKUZUNCU KÖY...
ÖZ’etle... Dış mihrakların oyununu tekrar tekrar çökerttik efendim. Çökerte çökerte de galiba tek çöken yine biz olduk. Bir kişi çökmesin diye milyon kişi kendi isteğiyle çöküyorsa efendim... Kusura bakmayın ama müstahak be efendim. Çünkü Almanya gibi sosyal devlet, Hollanda gibi demokrasi, İsveç gibi özgürlük istiyorsa bir toplum; bunu talep etmeli ve tercihlerini buna göre yapmalıdır. Siyaset kurumu da bu talepleri önce oluşturmalı, örgütlemeli ve halkla karşılıklı bir dönüşüm içine girmelidir. Sorumluluk, salt topluma duymak istediklerini, kitlelerin hoşuna gidecek cümleleri söylemek değil; kime ve neye karşı olursa olsun acı da olsa gerçekleri söylemek demektir. Bu, kendi mahallen de olsa kendi halkın da olsa değişmez. Sadece kendi mahallesinde galip gelmek için yapılan her eylem, söylenen her söz içeride sizi geçici şekilde kurtarsa da dışarıda kalan günün sonunda tamamımız olur. İşte asıl dış mihrak tam olarak budur...
Televizyonlarda duymak istediğimiz şeyleri söyleyen programları tercih ediyoruz, sadece bizim gibi düşünen gazeteleri okuyoruz, sosyal medyada bir diğerine beylik laflarla giydiren hesapları takip ediyoruz. Bir halk, ne kadar farklı düşüncede olursa olsun aynı yoksulluğu paylaşırken bir grup her farklılığa rağmen nasıl hep kazanıyor? Zenginliği bölüşenler hepimize fakirliği paylaştırıyor. Şimdi kazanan kim? Biz ve bizim gibi düşünenler mi? Bizim gibi düşünmeyenler ama aynı acıları çekip, fakirleşenler mi? Ülkeyi terk eden gençlerimiz, doktorlarımız, mühendislerimiz mi? Yoksa hastalandığında yarın doktor bulamayacak ama bugün siyasi iklim nedeniyle o gençlere hakaret edip “Giderlerse gitsinler” diyenler mi?