DİJİTAL MESELELER

Şok yılını geride bıraktığımıza göre, önümüzdeki yılın gerçeklerine adapte olma hızımızı biraz arttırabiliriz belki ne dersiniz? Eski yüz yıllarda tüm yollar Roma’ya çıkıyormuş; şimdilerde ise teknolojiye çıkıyor.

INTERNETİN DEHLİZLERİ

Açık olsalar da, eskisi gibi bir kütüphaneye girip uzun saatler çalışmak artık pek sağlıklı değil. Okuyan ve araştıran insan için internet derinleştikçe derinleşiyor. Bu nedenle çevrimiçi açık olan kütüphanelerin önemi artıyor. 1996 yılında interneti arşivlemek (!) üzere yola çıkan bir proje olan internet archive, asıl amacına pek ulaşamaz gibi görünse de bugün dünyadaki en zengin çevrimiçi kitap, doküman, film kaynağı konumunda. Herkesin üye olarak doküman yükleyebildiği ve indirebildiği bu kaynakta, kendi bildirimlerine göre, 475 milyar web sitesi, 28 milyon kitap ve metin, 14 milyon ses kaydı (bunların 220.000’i canlı konser kaydı), 6 milyon video, 3.5 milyon imaj ve 580.000 yazılım yüklü. Canı internette gezinmek isteyen için önümüzdeki bir yıl boyunca bitirilemeyecek kadar çok data söz konusu. Hani tüm konserleri izleyelim desek, günde 600 konser izlememiz gerekir !

Bu arşivleme kuşkusuz mevcut ve gelecekteki yapay zeka kullanımının da alt yapısını oluşturuyor. İnternetten erişilmeyen her şey, yapay zekanın da erişiminin dışında. Bilim insanları, canla başla makinaların duyu sahibi olmasına çalışsa da, bu henüz başarılmış değil. Bir makinanın duyguları taklit etmesi başarı ile sağlandı, hatta biriktirdiği datayı işleyerek “empati” yapabilmesi bile mümkün artık. Ama gerçekten hissetmesi henüz mümkün değil.

Denize açılmış bir robot, fırtınanın gelip gelmeyeceğini, pek çok kaynaktan işlediği data ile muhtemelen kusursuz bir biçimde tahmin edebilir; diğer yandan deneyimli bir kaptan da bu konuda hiç fena değildir. Üstelik eğer robotun enerji ve internet erişimi kısıtlanırsa, bu işlevi sağlayamaz. Bir kaptanın ise gözlerini kısarak ufka bakması, gökyüzünü görmesi, havayı koklaması yeterli olur iyi bir tahmin yürütmesi için. Şimdilik insan ve makinayı birbirinden ayıran en kalın çizgi burası görünüyor. Biri hisseden diğeri ise ötekinin erişemeyeceği tüm bilgilere erişip, bunları yorumlayabilen.

Hangisinin üstün olduğuna hala karar veremedim.

Her gün gezindiğimiz, işlerimizi yaptığımız, okul derslerini dinlediğimiz internete yüzey interneti (surface) deniyor. Bir de bunun derin suları var. Deep web denilen derin internet çoğunlukla karanlık olan Dark web ile karışabiliyor. İkisi farklı kavramlar. Derin internet, arama motorlarında listelenmeyen, sadece

Savunma dünyasında internet dünyası çok uzun süredir beşinci cephe olarak tanımlanıyor. Bu nedenle devletler için internetin görünmeyen yüzü ve siber tehditler stratejik önem kazanıyor.Wikileaks, ABD seçimleri veya uluslararası politika haberlerinden bu savaşları  bize gösterilen kadarı ile bilebiliyoruz.

İnceleyebildiğim kadarı ile Türkiye’de ilgili alanlarda aktif olan 42 tane üniversite kulübü var. Bunların tümünü tek tek tanımak ve nelerle uğraştıklarını bilmek isterdim doğrusu!

Derin internetle karıştırılan daha derin bir yer var: karanlık internet. Dark web olarak bilinen bu katman, derin internetin de arka bahçesi. Burada gezinmek için özel yazılımlar gerekiyor. TOR bunların en yaygını. Bir kez buraya girdiğinizde, dolaştığınız yerlerin uzantıları kullandığınız yazılıma göre .onion veya .clos olarak farklılaşabiliyor.

Karanlık internette isminden de anlaşılabileceği gibi kanallık işler dönüyor. Hackerlar, organ ticareti, bilim veya porno amaçlı insan ticareti, terörist gruplar, yasal olmayan her şey bu sularda gezinirken rastlanabilecek şeyler. İnsanlığın tüm kara yüzü burada diyelim. Çünkü burada anonimsiniz ve giriş yaptığınız cihazı kapattığınız anda da yok oluyorsunuz. Elbet bu yazılımları kullanan IP adresleri devletlerce takip edilmeye çalışılıyor. Sosyal medyadaki anonim hesaplar bu alandan türeyen en masum çıktılar olmasına rağmen devletler için de toplumlar için de büyük karın ağrısı. Kurulmuş gerçeklik denilen Post truth kavramının kaynağında bu anonim imkan var. Gazeteciler, araştırmacılar, bilim insanları, savunma sanayi gibi legal kullanıcılar da internetin arka bahçesine giriyorlar ve sadece girmek suç değil. Diğer yandan burası öyle tekinsiz ki, bir kez girdikten sonra sizin bilgilerinizin de nerede kimin elinde nasıl kullanılacağı kesinlikle güvenilir değil.

İnternetin derin ve karanlık sularında ilgimi çeken iki şey var. İlki, buradaki en derin katmana, dünyadaki en derin çukur olan Mariana Trench’n isminin verilmesi. Diğeri de, karanlık internette 2011’de kurulan ve daha sonra 2016 da FBI tarafından kapatılan uyuşturucu ticareti sitesinin isminin İpek Yolu olması. İnsanın aklı hep mimik üzerine çalışıyor; başta doğayı sonra da kendinden bir öncekini kullanmak, taklit etmek yaratıcı zekanın ilk hamlesi olarak her zaman her yerde karşımıza çıkıyor.

Bu arada geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırmada “karanlık interneti biliyor musunuz?” sorusuna en çok Türkler ve Endonezyalılar, “Evet tabii“ diye cevap vermiş! Hatta TOR ve benzeri yazılımları, isminin gizlenmesine gerek olmadan kullandığını beyan edenlerin oranı %49 imiş. (ref:euronews). Rasyonel olarak İki ihtimal var: ya bu konuyu sıradan bir yol tarifi gibi algılamışız; ya da uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, porno ve terörist eylemlerle gerçekten de dünyadaki en ilgili iki toplumdan biriyiz.

ALTYAPI HER ŞEYDİR.

İnsan sosyal bir varlık. Tüm bir araya gelmeler artık dijital platformlarda. Altın günleri de, yönetim kurulu toplantıları da, uluslararası toplantılar da, kültür, sanat veya eğlence etkinlikleri de ve tabii ki eğitim de. Üstelik bunların tümü aynı anda ve daimi olarak çevrimiçi. Geçtiğimiz yılın en büyük yükü, çevrimiçi erişim ağlarında oldu ve bu yıl da bu alandaki iyileşmeler kaçınılmaz olacak. Bireysel anlamda pek çoklarınız evde hiç yoksa internet bağlatmak; var olan erişim hızını ve kapasitesini arttırmak, mobil cihazlardaki internet paketlerini genişletmek ile uğraştınız.

Daha çok dataya daha hızlı ulaşmak bu yılın da gayesi. 5G kapıda bekliyor. Tek bir saniyede 10 gigabit veri akışı sağlayan mobil erişimine verilen isim 5G. Şu anda kullanılan 4G den 10 ila 100 kat arası daha hızlı. Böyle bir aralık verdim çünkü, söz gelimi şu anda cihazlarımızda kullandığımız 4G, 4.kategori olarak adlandırılıyor ( bizdeki 4.5G komedisi) ve saniyede 150 megapiksel görünüm aktarabiliyor. Advance 4G /LTE altyapısı ise 1000 megapiksel sağlıyor. 5G ile bu, 10.000 megapiksel olabilecek. İletişimin hem hızı, hem kalitesi hem de kapsayıcılığı artacak. Tabii bu kapsayıcılık meselesi hem bölgesel hem de bireysel  altyapılarımız ile farklılık gösterebilecek.

Geçtiğimiz aylarda sık sık duyulan bir iletişim cümlesi “görüntü dondu” oldu. Instagram’daki canlı sohbetlerde, web konferanslarında veya görüntülü aramalarda hala da sıkça karşılaşıyoruz bu sorun ile. Türkiye internet erişimi ve altyapısı bakımından tersi gibi görünse de oldukça gelişmemiş bir ülke. Teknolojik değerler insanların çok da anlamadığı teknik terimler içerdiği için buradaki pazarlama faaliyetleri de dejenerasyona ve abartıya açık. Dünya bize büyük fark attığında, yakalamak için orada olabilmemiz lazım. Yeni dünya koşullarında internet ve iletişim alt yapısı her şey demek.

5G ile, verinin alınma ve iletilme hızında yaşanacak fark akıl alır gibi değil. Zira insan beyni herhangi bir görsel imaja 250 milisaniyede (saniyenin dörtte biri) tepki verebiliyor ve bu hız iyi bir eğitimle ancak 190 milisaniyeye kadar indirilebiliyor. 4G ile veri alış verişi 200 milisaniyede gerçekleşirken, 5G ile bu bir milisaniyeye -evet bir ! - inecek.

5G teknolojisinin birlikte anıldığı ioT, yani nesnelerin interneti, başka bir deyişle birbirine bağlı makinalar, 5G hızına kavuştuklarında insandan katmanlarca daha hızlı tepki verecek duruma gelecekler pek çok konuya. Otomobilinizden, evdeki Alexa’nızdan veya Siri’nizden, ya da çamaşır makinanızdan bahsediyorum; sizden daha hızlı tepki verebilecekler ve birbirleri ile kurdukları iletişimi de insan beyninin kavraması pek mümkün olmayacak. 2015 yılında 55 milyar makinanı birbirine bağlı söyleniyor.

İnsanın önünde her zaman olduğu gibi iki ihtimal var, ya bunların tümünü red edip aptallaşmak, ya da bu hızlı dünyaya adapte olup evrimleşmek. Aptal dedim diye kızmayın. Teknoloji artık bir tercih meselesi değil; bir evrimleşme gerçeği.

Son günlerde okuduğum bir kitapta, insanın omurgasının dikleşerek iki ayak üzerinde durmaya başlamasının daha iyi beslenmesine bağlı bir enerji fazlalığından olduğundan bahsediliyordu. Afrika topraklarında ve kıyılarında omega bakımından zengin deniz hayvanları ve protein ile besin kapasitesini arttıran insan türü,  bu enerji fazlası ile bedensel olarak üstünleşerek, evrimleşti. Bu da onun daha hızlı, daha verimli, daha keşfedici olmasını sağladı. Sanıyorum tarihte bu yıllar da insan beyninin evrimleştiği yıllar olarak kayıtlara geçecek.

AKKILLI DÜNYANIN DİJİTAL ÇÖPLERİ

Tabletler ortaya çıkmadan hemen önce, çizdiklerimin ve karaladıklarımın dijital ortama geçmesi için akıllı bir kalem edinmiştim. Çokça seyahat ediyordum ve bu sırada peçetelere, sıradan kağıtlara çizdiğim her çizgiyi, aldığım her notu, bu kalemin küçük tarayıcısı ile, bilgisayarımdaki uygulamasına aktarabiliyordum. Oldukça keyifli idi ancak çok kısa süren bir heves oldu. iPad sahibi olduktan sonra bu kalemi hiç kullanmadım; zaten yine büyük bir hızla mobil cihazlar bu tür gereksinimlere dahi gerek bırakmadılar. Geçtiğimiz günlerde 2021 için bir akıllı ajanda edindim. Bu dijital karmaşa içerisinde en çok sıkıntı duyduğum konulardan biri, ajanda notlarımı hem ofisteki deftere, hem telefona hem de bilgisayarıma eş zamanlı olarak almak ve makinalar birbiri ile konuştuğu için bunlardan sadece dijital olanları takip edebilmek, deftere yazılı olanları ise hemen hemen her zaman atlamak. Elbet bana “Sen de her şeyi sadece dijital takvime kaydet! ” diyebilirsiniz. Bu benim de kendime sürekli yaptığım bir telkin. Ne varki geçiş döneminde kalmış bir nesile aitim ve defter kullanma alışkanlıklarımdan tümü ile vaz geçemiyorum; ajanda ise olmazsa olmazım. Bu akıllı ajanda son umudum. Kendi,  kaleminden önce geldiğinden şimdilik düz sayfalar olarak kullanıyorum. Ancak akıllı kelemi geldiğinde, bu deftere yazdığım, veya karaladığım her şey, ekranımda olacak. Eski akıllı kalemimi ne yapacağımı ise gerçekten de bilmiyorum !

Bu tür gelişen fonksiyonlar bizi dijital tüketiciler haline dönüştürüyor. Akıllı kalem belki niş bir ürün ama her an telefonun, bilgisayarın, yazıcının, ses sisteminin daha gelişmişi ile karşı karşıya kalıyoruz. Bütün bunlarla birlikte binlerce usb, harddisk, kablo, şarj ünitesi, modem cihazları, routerler da beraberinde hayatımızı kaplıyor. Kullanılmış bir teknolojik cihazın yeniden satılabilerek paraya dönüşmesi çoğunlukla verimsiz bir ihtimal, çünkü eski teknoloji para etmiyor. Dijital sermayemiz aslında koca bir dijital çöplük haline dönüşüyor.

Bu sorun aslında yıllardır var olan bir konu ve biraz da keyfi bir elektronik açlık olarak niteleyebileceğimiz bir gerçekti. Tam da içinde bulunduğumuz günlerdeki dönüşüm, dijital tüketiciliği zorunlu kılıyor. Elektronik atıklar ve bunların yeniden değerlendirilerek ekonomiye katılması geleceğin en önemli girişimlerinden ve yaratıcılık gerektiren konularından biri. E-atıklar uygun koşullarda imha edilmediğinde veya değer zincirine katılmadığında, içlerindeki zararlı metaller ve maddeler sağlığı tehdit edici oluyor.

Bir cep telefonunun içerisinde tam 50 adet element var. Kurşun, kadmiyum,cıva, arsenik, nikel, bakır ve altın bunlardan bir kaçı. Buradaki değerli maddelerin ekonomiye ikinci hammadde olarak kazandırılması bir konu; canlıların sağlığını ve çevre kirliliğini etkileyenleri ayırmak daha yaşamsal bir konu.

Üniversitelerin ve kuruluşların bir araya gelerek kurdukları global e-atık izleme monitörünün hazırladığı rapora göre, e- atık konusunda en büyük üretici sırası ile Asya, Amerika ve Avrupa kıtası. Sadece geçtiğimiz yıl Avrupa’da ortaya çıkan atığın 350 şilep dolduracak veya 125 km’lik bir hat oluşturacak kapasitede olduğu belirtiliyor. (2019/ 53.6 metrik ton, hane başına 7.3 kg )

Bu yıl bu oluşumun araştırmalarına Almanya devleti ve Dünya sağlık Örgütü destek sağlamış. Büyük fırsatlar büyük sorunlardan çıkar mantığı ile, e-atıkların yönetilmesinin günümüzde en geçerli ve yaratıcılık gerektiren konulardan biri olduğu sanıyorum teknoloji yatkınlığı ile dünyada öncü olan Almanya’nın ilgisinden de anlaşılabilir.

E-atık konusu derin internet kadar dipsiz bir konu. Yapılması gereken ve gelişim sağlanabilecek çok fırsat var. Döngüsel ekonomi ve tasarımın ilişkisi ile yakından ilgili olduğumdan belki de bu yıl sizlere  bu konularda daha çok paylaşımda bulunabilirim, ne var ki buradakiler şimdilik sadece düşünmeye başlamak için giriş olsun; 2021’e başlamak için iyi bir yer dijital meseleler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi