Bülent Vardar
DEPREM VE SİNEMA
Sinema şüphesiz 20.yüzyılın en önemli sanatı. Aynı zamanda geniş kitlelerin ilgisine mazhar olan sanatların da başında geliyor. Bu bağlamda tıpkı 1917 Ekim devrimiyle kurulan SSCB’nin geniş coğrafyasına devrimi yayabilmek ve geniş kitlelerle buluşturmak için; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde “Agit Tren” ve Agit Gemiler” kullanılmıştı. Bu ulaşım araçlarıyla devrim, sinemanın güçlü dili aracılığıyla en uzaktaki kitlelere de eş zamanlı olarak amaç ve hedeflerini ulaştırabilmişti. Ülkemiz Cumhuriyetin kuruluş yıllarında bile yeterince faydalanmadığı bu etkili görsel ve işitsel sanattan, hiç olmazsa bugün halkımızı depreme karşı bilinçlendirme bağlamında yararlanmalı.
6 Şubat Pazartesi günü sabaha karşı saat 04.17’de merkezi Kahramanmaraş olan ve Güney Doğu Anadolu Bölgemizde yer alan ve başta Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Adana, Osmaniye, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa gibi toplam 11şehrimizi etkileyen ve Hatay gibi bazılarında neredeyse tümüyle bir yıkıma yol açan deprem felaketi nedeniyle iki haftadır yazı yazmadım.
İstanbul’da her an bir deprem riskiyle burun buruna yaşamamız, Kahramanmaraş depremi sonrasında anksiyetemizi artırdı. Ayrıca böylesi bir felakette yakınlarını kaybeden binlerce insan varken ve geride kalanlar yaşama tutunma mücadelesi verirken, hayat normal akışındaymış gibi davranamadım.
DEPREM BİLİNCİ EKSİKLİĞİ VE SİNEMA
Ülkemizde 1999 yılında 7.4 büyüklüğünde gerçekleşen Gölcük depremi sonrasında, ben dahil bir çoğumuz deprem gerçeğiyle yüzleştik. O ana kadar bir ev kiralarken ya da satın alırken çoğumuz depreme dayanıklılığı hakkında bir araştırma yapmadık. Yaklaşık 20 gün önce gerçekleşen Doğu Anadolu Fay hattındaki deprem ise bana ülkemizde sinema sanatçılarının, belgesel ve kurmaca film yapımcılarının bu önemli doğa olgusunun yıkıcı etkileri hakkında ve olası kayıpların azaltılmasında geniş halk kitlelerini bilinçlendirici bir rol üstlenmediğini fark ettim.
Önemli sinema veri tabanı IMDb’de depremi konu alan filmlerle ilgili bir araştırma yapınca, karşıma yabancı ülke yapımı onlarca film, kısa film ve televizyon filmi çıktı. Bunlara “10.5: Apocalpyse” (2006), “San Andreas Fayı” (2015), “The Quake” (2018) gibi filmler örnek verilebilir.
San Andreas Fayı
Bizde çok az olduğunu vurguladığımız bu tarz filmlere, 1999 depremini odak noktasına alan ve yönetmenliğini Taylan Kardeşlerin yaptığı 2006 yılı yapımı “Küçük Kıyamet” filmini örnek olarak verebiliriz. Film, büyük İstanbul depremi sonrası bir ailenin başına gelen tuhaf ve gizemli olayları konu almaktadır. (1) Belki bunların büyük kısmı kurmaca bir öykü ekseninde depremi fon olarak kullanan filmler olsa da, izleyen insanlarda doğanın olağan davranışı olan depremlerin, önlem alınmazsa insanlık açısından büyük trajedilere dönüşebileceğini de hatırlatan yapımlar !..
DEVRİMDE VE DEPREMDE SİNEMA !
Sinema şüphesiz 20.yüzyılın en önemli sanatı. Aynı zamanda geniş kitlelerin ilgisine mazhar olan sanatların da başında geliyor. Bu bağlamda tıpkı 1917 Ekim devrimiyle kurulan SSCB’nin geniş coğrafyasına devrimi yayabilmek ve geniş kitlelerle buluşturmak için; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde propaganda amaçlı “Agit Tren” ve Agit Gemiler” kullanılmıştı. Bu ulaşım araçlarıyla devrim, sinemanın güçlü dili aracılığıyla en uzaktaki kitlelere de eş zamanlı olarak amaç ve hedeflerini ulaştırabilmişti. Ülkemiz, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında bile yeterince faydalanmadığı bu etkili görsel ve işitsel sanattan, hiç olmazsa bugün halkımızı depreme karşı bilinçlendirme bağlamında yararlanmalı.
Ülkemizin topraklarının en az yarısı deprem riski altında. Bu bağlamda hemen şimdi ertelemeden de sinemacılara, televizyonculara da önemli bir iş düşüyor. Bilim adamlarının adeta üniversitelerin Yer Bilimleri kürsülerinde ders verir gibi anlattıkları depremin nedenleri ve önlemleri, geniş kitleler nezdinde yeterince ilgi çekici olmayabilir. Bu bağlamda deprem gibi doğanın kendi dinamiklerinin ürettiği ve bilim tarafından detaylı şekilde nedenleri ortaya konulmuş olan bu olgu hakkında, kaderci bakış açısına göz kırpmadan ve müsamere seviyesine düşmeden yaratıcı senaryolardan üretilmiş sinema yapıtlarının ve televizyon dramalarının üretilmesi önem taşıyor.
Ülkemizin makus talihi olan az gelişmişliğin beslendiği düşük eğitim seviyesi, yoksulluk ve evrensel uygarlık kriterleri bağlamında rekabet gücü olmayan kitlelerin ülkemizde sayıca fazla olması, kaderci anlayışlara prim verdiği kadar; emek harcamadan hak etmediği bir yaşamı sürmek arzusundaki insanların da yolunu açıyor.
KOLEKTİF BİLİNÇALTININ BİLİNÇLENDİRİLMESİ
Ülkemiz ana akım televizyon kanallarında ve pıtrak gibi çoğalmaya başlayan dijital platformlarda şanlı geçmişimiz, kutuplaşan yaşamımız ve sulu zırtlak, ortalama seyircinin de sabrını taşırabilecek pek çok televizyon draması arasında, ne yazık ki bir deprem ülkesi olmamıza karşın, daha önce vurguladığımız gibi depremden korunma yolları hakkında bilinçlendirici yaratıcı dramalar dikkati çekmiyor.
Okuma kültürüne eklemlenmeden görsel kültüre balıklama dalmış bir toplum olarak sinema ve televizyon, ayrıca gümüzün dijital dünyasının diğer görsel olanaklarıyla hızlı bir şekilde depreme dayanıklı evler yapmamızın gerekli olduğu gibi, bu olgunun ciddiyetinin kavranmasında geniş kitlelere en kolay şekilde ulaşabilen sinema yapıtlarının ve televizyon dramalarının öneminin altını çizerken; deprem felaketi nedeniyle yaşamını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı ve yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar dilerim.