Özlem Yalım
DEĞER
Gelecekte bir zamanda durup da bu yıllara bakabileceksek, 20 yıldır ülkemizi yöneten hükümetin söylemleri arasında hatırlayacağımız bir kalıp var: “En” ile başlayan cümleler. En büyük camiiyi, en uzun köprüyü, en büyük havalimanını biz inşa ettik! Diğer yanda, en çok kadın cinayeti, en çok çocuk tacizi, en büyük ve kronik orman yangınları, en büyük ihmaller de bu dönemde yaşanıyor. Tüm bu olup bitenler beni “değer” kavramı üzerinde düşündürtüyor.
Değer, sosyoloji, din bilimleri, ekonomi veya felsefe alanında önemli bir kavram olduğu gibi yaratıcı meslekler için de önemlidir. Genel olarak tanımlamak istersek, bir kişiye, olaya, duruma veya nesneye atfettiğimiz değer, onun kötü, vasat, iyi, daha iyi, en iyi gibi derecelendirebileceğimiz özelliğini tanımlar. Değeri ortaya koymanın asıl amacı karşılaştırmaktır. Herhangi bir şeyi matematiksel olarak ölçebildiğimiz bir durumda, bu değeri ona biçmek nispeten daha kolay gibi görünür çünkü değerin matematikteki karşılığı bir rakam veya bir işlemin sonucudur. Örneğin bir kişiyi kısa veya uzun boylu olarak nitelendiririz ve burada onun değerini ölçer, başka insanlara göre kıyaslama yaparız. Bu ölçümlemelerde düştüğümüz temel yanılgı, daha uzun, daha çok, daha yüksek olanın daha iyi olduğuna yönelik genel algımızdır.
Konu iyi/kötü veya iyi, daha iyi, çok iyi, en iyi gibi kıyaslamalara geldiğinde konu çetrefilleşir. Güzellik kavramı da iyilik kavramı kadar karmaşıktır. Tarih boyunca sayısız insan, eser ve tartışma ortamı bu kavramların içini doldurmaya çalışsa da zaman karşısında tüm bu değerler değişim gösterir.
GÜZEL GÜZEL Mİ, ÇİRKİN ÇİRKİN Mİ?
Umberto Eco’ya göre, güzellik sonu olan, çirkinlik ise sonsuzluk içeren bir kavramdır (Hatta “Tanrı gibi” der Eco bu sözlerinin devamında!) Geçmişten bu yana güzellik ve estetik öyle çok kalıba sokulmaya çalışılmıştır ki, düşünür bunu sıkıcı bulur. Belirli estetik kuralları takip ederek yapılan yapılar, eserler, eşyalar, giysiler veya bahçeler arasında onların birbirinden farkını kıyaslayabileceğimiz bir değer ölçüsü bulunamaz olmuştur. Buna karşılık, çirkinlik beklenmediktir ve bize sonsuz ihtimaller sunar. Eco buradaki heyecanın çekiciliğini vurguluyor.
Günümüzün estetik anlayışı tam da onun söylediği gibi evriliyor. Sıradan insanlar, sosyal medyanın sunduğu sonsuz filtrelerle kendilerini daha kusursuz göstermeye çalıştıkça, ünlü insanlar makyajları olmadan, günlük ev halleri ile, bazen de hiç beklenmedik yerlerde ve hallerde karşımıza çıkıyor. Podyumlarda, moda dergilerinde özellikle kadınların, bedenleri ile daha barışık olmasına yönelik bir aktivizme tanık oluyoruz. Öncü markalar alışıldık güzellik kavramını alt üst eden modellerle çekimler yapıyor. Kadın veya erkek görünümündeki değer kavramı değişirken, dünyaya gittikçe hakim olan yeni nesil, cinsiyet kavramını dahi sorguluyor; cinsiyetsizlik akımını destekliyor; cinsler arasındaki ilişkiler daha çeşitli hale geliyor.
Bu yaşananlar, insanlığın sadece estetik, güzellik, çirkinlik gibi değer ölçümlemelerini şaşırtmakla kalmıyor aynı zamanda toplumsal, sosyal ve inançlara bağlı değer yargılarını da sorgulatıyor.
Böylesi bir ortamda toplumsal yapıyı oluşturan aile, okul, iş yeri ve devlet gibi mekanizmalar sarsıcı bir dönem geçiriyor. Kimileri benimsedikleri değerlerine sıkı sıkı sarılıp, değişime karşı yaptırımcı bir yaklaşım sergilerken, kimileri bu değişim rüzgarına yelken açıyor. Dünya önünde sonunda, çeşitliliklere daha saygılı bir yer olmak zorunda.
DEĞİŞİMİN HIZI İLE DÖNÜŞEN DEĞERLER
Her şey eskisinden çok daha hızlı değişiyor. Geçtiğimiz hafta katıldığım ve tasarım mesleklerini tercih etmeyi düşünen öğrencilere deneyimlerimi aktararak faydalı olmaya çalıştığım bir söyleşide, gelen sorulardan biri, okullarda hangi çizim ve tasarım programlarının öğretildiği yönündeydi. Öğrencimizin değerler tablosunda önemli bir madde olan bu ölçüt, bir an bana oldukça anlamsız göründü. Biz tasarımcılar fikirlerimizi aramak, geliştirmek, başkalarına anlatmak ve geniş kitlelere sunmak için sık sık çizimlere başvururuz. Geçmişte el ile yapılan serbest veya teknik çizimler, günümüzde teknolojik olarak gerçekleşiyor. Meslek sahipleri arasında her ikisini de hibrid biçimde kullananlar var. Öğrencimize şöyle yanıt verdim: Siz 4 yıllık okulunuzu okuyup bitirinceye kadar belki de bildiğimiz tüm çizim programlarını ve onların sundukları kullanım biçimlerini unutmamız gerekecek, ne önemi var? Teknoloji kuşkusuz bir değer, ancak uzun vadede belirleyici bir değer ölçütü olabilir mi? Teknolojiye açık olmak ve son teknolojileri kullanmak evet, ama belirli bir teknoloji galiba günümüzde sadece anlık değer ölçütlerine sahip. Aldığımız iPhone’nun bilmemkaçıncı versiyonunun taksitleri bitmeden, yeni bir üst modelinin ve her bakımdan “daha” iyi olanının çıkacağından emin olabilirsiniz.
İşte tüketim kültürü bu değer gösterisi ile pompalanır. Ahlakta, toplumsal yaşamda olduğu gibi nesnel dünyada da mutlaka daha iyi olan vardır ve nedense o hep daha makbuldür. Bu durum beyinlerimize öyle çok kazınır ki, daha büyük bir ev, daha hızlı bir araba, daha fonksiyonel bir mobil cihazın peşinden koşar dururuz. Biz bunların peşinden koşarken yaşadığımız kentler daha kirli havası, doğal yaşamı daha kötü olmuş bir denizi, daha gürültülü sokakları ile değerini kaybedip yok olmaya yüz tutuyor.
YENİ NESİLDE DEĞER YARGISI
Dana az yeşil alan, bizi ziyaret eden daha az kuş türü, daha az oksijen, daha çok dengesiz iklim demek. Daha kirli deniz, açlık, kuraklık ve hastalık demek. Bunların hepsini biliyorsunuz, amacım tekrar etmek değil; değerlerimizin nasıl yapılandığını vurgulayabilmek. Üstelik insanlarda da bir değerler yozlaşması gözlemek mümkün. Kendilerince benimsedikleri değerlerin peşinden koşan insanlar, bireyselleşiyor ve toplumsal değerler bu bireysellik altında gittikçe yok oluyor. Ülkeleri bir arada tutan ortak değerler, gittikçe silikleşiyor. Zaman gerçekten de zorlu. Yeni nesil bu nedenle, yer küreye, iklime, çeşitliliğe sarılıyor ve kendi değerler bütününde kenetleniyor. Kendilerinden önceki nesillerin çeşitliliğe, bireyin varoluşsal özelliklerine ve özgürlüklerine olan saygısızlığı, onları aktivizm ruhunda birleştiriyor. Bu değeri yabana atmamalıyız.
Söz konusu değer ise, her şey galiba yeniden iyi bir insan olmakla başlayabilir. En iyi insan olalım demiyorum, olabilir miyiz bilmiyorum? Doğamızda siyahı ve beyazı, iyiyi ve kötüyü, uysalı ve vahşiyi barındırdığımız açık. Ama olduğumuzdan “daha iyi” bir insan olmayı deneyebiliriz. Bir şeyi, öncekine göre daha iyi yapabileceğimizi görmek, ve iyi ile daha iyi arasındaki farkları anlamak da oldukça zordur. Değer kavramı için “daha” ve “en” gibi özellikler her zaman olumluluk içermese de bir şeyin “daha iyi” olması/yapılması kuşkusuz yapılı çevremiz için önemli bir değerler bütünü oluşturur.
TASARIMDA DEĞER ÖLÇÜSÜ
Tasarım duayeni Dieter Rams’ın ürünlerin tasarımı adına iyi tasarım için bir manifestosu var ve bu kavramlar bugün hala oldukça geçerli. Rams, kullanışlılıktan, estetikten, anlaşılabilirlikten, dürüstlükten, zamansızlıktan, sadelikten, göze batmamaktan, detaylara verilen önemden, çevreye duyarlılıktan bahseder. Buradaki pek çok kavram önemlidir. Diğer yandan örneğin estetik, tartışmaya açıktır. Ya da göze batan tasarımların, göze batmayan ve sade olanlara oranla daha çok yaygınlaştığı ve kimi yerde daha iyi ekonomik başarılar sağladığı da bir gerçektir. Bu çerçevede tasarımcının değer yargıları ile kullanıcının değer yargıları aynı şeyleri açıkça ifade etmeyebilmektedir. Rams’ın iyi tasarım adına sunduğu bu değerler manifestosunu her okuduğumda buna 11. maddeyi de kendim eklerim: İyi tasarım ulaşılabilir olandır.
Endüstriyel üretim, eşyayı seri ve çok sayıda üretip, böylece ucuzlaştırmayı hedefler. Mal seri üretilince gerçekten ucuzlaşır da. Ne var ki üretimin ekonomikleşmesi özünde sadece üreticiye kazanç sağlamayı hedefleyen bir girişimdir. Mal ucuzlaşırken, çoğunlukla olduğu gibi, kaliteden ve tasarımdan fedakarlık edildiğinde, kitleler eşyaya daha kolay sahip olur gibi görünürler ama aslında değerinden kaybetmiş nesnelerle dolu bir yaşama mahkum olurlar. Bu nedenle seri üretimde iyi tasarımın varlığı önemlidir. Tasarım kültürünün yaygınlaşarak insanların sadece seri üretilen nesnelere değil; değerli nesnelere erişimi de önemlidir. Daha önemlisi, hep söylediğim gibi iyi tasarım demokratik bir haktır. İnsan değerlidir ve değerli bir yaşamı hak eder.
SİYASET VE DEĞER
Peki devletler insanlara hak ettikleri değeri veriyor mu? Bir devlet, örneğin özde yararlı bir yapı olması gereken barajları, barajların yapılması gereken teknik ve mühendislik gereksinimleri doğrultusunda yapmıyor, bir akarsu yatağına yapılaşma izni veriyor, bu yapılaşmayı kontrolsüz bırakıyor, yapı kalitesini denetlemiyorsa, ve bu bölgede olağandışı olmayan yağış koşullarında bile taşkınlar ve sel olayı yaşanıyorsa, o devlet bu olayda yaşamını yitiren onlarca insanına, onların ailelerine, bu olayda evlerini, birikimlerini, araçlarını, mallarını kaybedenlere ve yaşam tehlikesi atlatanlara açıkça değer vermiyor demektir. Demek ki o devletin değer ölçütü yaşayan insanlar değil; başka bir şeyler.
Değer ölçütleri çeşitli sıfatlarla siyasetin en önemli araçlarından birini oluşturuyor. Siyesi erk, her zaman bir öncekinden ve muhalefetten daha iyi olduğunu göstermek ister ve tüm söylemlerini bu kıyaslama üzerine oturtur. Bu söylemler toplum üzerinde bir değer yargısı yaratır. Siyasetin bu amaç doğrultusunda gösterge bakımından en önemli araçlarından biri yapılı çevredir. Çünkü yapılı çevre somuttur, görünebilir, elle tutulabilir, deneyimlenebilir. Dolayısı ile siyaset ile yapı arasında görünmez bir sözleşme var gibidir. İdeoloji, işlev, süreç ve tasarım bu ilişkiyi betimler.
Saray mimarisinin temsil ettikleri, en çılgın projenin daha fikir aşamasından itibaren sürekli ortaya sunulan bir meta olması, en çok köprü ve yol yapan olmak, en büyük havalimanını yaptırmak bu değer yaratma çabası içinde okuyabileceğimiz gelişmeler.
Bu satırları yazdığım günlerde, daha henüz orman yangınlarının acısı dinmeden yaşanan sel ve verdiği kayıpların haberlerini aldık. Yaygın medya kuruluşları, selde yaşanan kayıpları dümdüz yapılaşmaya bağlıyordu. İnsanlık yapılaşır. Burada yapının, tasarımın, mühendisliğin ve yöneten sistemlerin değerini ortaya koymak “daha değerli” bir habercilik sayılabilirdi. Her şeyin olduğu gibi yapılaşmanın da kötüsü, vasatı, iyisi, daha iyisi ve en iyisi var. Devletin kötüsü, vasatı, iyisi, daha iyisi olduğu gibi.
Değer, herhangi bir şeye önem, özellik, ayrıcalık sağlayabilecek bir ölçme ve kıyaslama kavramı ise, toplumun, kentin, günlük yaşamların mevcut durumda ne tür değerleri kazandığı, neleri kaybettiği, düşünmeye başlamak için iyi bir nokta gibi duruyor. Sonuça bir toplumun kendini yöneteceklere atfettiği değer, kendine yaşamına atfettiği değerle eş.