İrfan Yalın
Çöpten çıkan evrakların tarihi değiştirme gücü: Efemera...
Mektup, gazete, bilet, el ilanı, tahsilât makbuzu, reçete gibi kısa ömürlü çöpe atılan belgelerin tarihi değiştirme, hatta tarihi yeniden yazma gücü, gerek koleksiyonerleri gerekse de araştırmacıları peşinden koşturan zevkli bir uğraş alanı
Efemera sözcüğü, her ne kadar dilimizde yeni yeni kullanılıyor olsa da, gerek işlevi gerekse de bu alana tarih boyunca gösterilen ilgi nedeniyle kökeni yüzyıllar öncesine dayanan bir kavram niteliğinde. Etimolojik olarak eski Yunancadaki ephēmerón ve ēméros sözcüklerinden türetilerek İngilizceye “ephemera” olarak girmiş; dilimize de çoğul bir kelime olarak yerleşmiş. Gündelik yaşama ait evrakların, ıvır zıvır diye tanımlayabileceğimiz belgelerin, bir anı, bir anıyı, bir yaşanmışlığı gösteren kısa ömürlü basımların, geçmişi tanımaya ve yapılanları anlamaya, hatta anlamlandırmaya dönük olarak düne ait kanıtların bugünü yapılandırmasına anlam katan uğraş alanı; efemera.
Koleksiyoncular, araştırmacılar, tarih yazanlar için birkaç satırlık kâğıt parçasının, karanlıklara ışık tutacak bir karalamanın ne demek olduğunu bilemezsiniz. Tiyatro tarihini yazan biri için Güllü Agop tarafından kurulan Gedikpaşa Tiyatrosunun tanıtım broşürü, çadır tiyatrosuna giriş bileti, el boyama afişi ya da belli belirsiz alınmış müsvedde notları müzayedeleri zenginleştiren hazine niteliğindedir. Öyle ya, şehirlerarası ulaşım tarihi çalışanlar için hiçbir yerde kaydı olmayan bir firmaya ait yolcu biletinin ne kadar değerli olduğunu söylemeye gerek var mı? Yıllar öncesinden gelen bir duvar ilanı, kime ait olduğu bilinmese de içeriğiyle ilgi çeken postadan geçmiş bir kartpostal, konserve etiketi, kibrit kutusu, sigara etiketi, davetiye, menü, çekilişte para isabet etmeyen Milli Piyango bileti yerine göre, içerdiği özelliklerle o alanda araştırmaları olana göre son model bir arabayla eşdeğer gibidir. Eski fotoğraflar, okul karneleri, not defterleri, muhasebe kayıtları, telgraflar, sigorta poliçeleri, sinema - tiyatro-konser biletleri, müzik notaları, eski dergiler, mektuplar, vergi kayıtları, tapular, mahkeme ilmühaberleri, noter ihtarları, özel bir şirkete ya da devlete ait fatura, diploma, gravür, resmi evrak, terhis belgesi, etiket, reçete, esir mektubu, eski bir reklam, karikatür, ambalajlar, davetiyeler efemera konusuna odaklanmış biri için hazine niteliğinde, olabilir.
Efemera koleksiyonerliği İngiltere’de başlamış
Çöpe atılmaya aday, bir defalık bakılmak için hazırlanmış, günlük yaşamda hızla kullanılıp tüketilmek için basılmış kâğıt parçalarını ilk kez tematik olarak koleksiyon mantığıyla biriktiren, arşivleyen kişi sivil hayattan Samuel Pepys olmuş. Denizci olmasa da, Kraliyet donanmasının yönetiminde en yüksek makam olan “Baş Sekreterlik” görevini yıllarca sürdürmüş olan Samuel Pepys, ilk efemera koleksiyoneri olarak koleksiyonculuk tarihine adını yazdırmış. Yaşlılığında parlamenter olarak da görev yapan Pepys, Anglosakson Dünya için “restorasyon dönemi “ denilen Stuartların tacını geri aldığı, 2. Hollanda-İngiltere savaşının yaşandığı, veba salgını (1665) ve Londra yangını (1666) gibi felaketlerin karabasan gibi insanların üstüne çöktüğü döneme şahitlik etmiş, günlük notlarıyla, her yerden toplayarak korumaya aldığı evraklarla ve biriktirdiği her türden efemeralarla yaşadığı dönemin detaylarını gelecek nesillere taşımaya gayret etmiş.
Kim ne derse desin, İngiltere geçmişin değerlerinin geleceğe taşınmasının topluma katacağı kültür birikimlerini çok eski yıllarda fark etmiş, bunu gören değerli insanların birikimlerine kucak açmış bir ülke. Bugün İngiltere’de, gerek özel müzelerde, gerek üniversite kütüphanelerinde gerekse de devlet arşivlerinde hemen hemen her ülkenin geçmişini ilgilendiren evraklar var. Bunların çoğuna dijital olarak erişilebileceği gibi bir kısmı da sanal ortamda meraklılarına satılan, yerine göre de meraklılarıyla paylaşılan değerler arasında.
Efemeralar sayesinde şehirlerin geçmişine dönük yaşam hikâyelerine yeni pencereler açılıyor, dünün mesleklerine farklı gözlüklerle bakılabiliyor. Bir zamanların Beyoğlu’sundaki şapka yapımcılarının şapkaların içine diktikleri etiketler sayesinde kaybolan bir şehir kültürünün izi sürülebiliyor. Ünlü terziler kartvizitlerinden, kanto sanatçıları gecelik programlardan, kaybolmuş tatlar menülerden gün ışığına çıkartılabiliyor.
Ünlü yazarların, şairlerin, siyaset adamlarının, devlet görevlilerinin mektuplarından, müsvedde karalamalarından, resimlerinden ve kitapların arasına yazdıklarından ne düşündüklerini, nasıl yaşadıklarını ve neyi aradıklarını anlayabiliyoruz. Hatta denilebilir ki, onlara ait efemeralar eşliğinde bugün onları daha da iyi tanıyabiliyoruz.
Efemera sözcüğünün dilimize geç girmesine, kültürümüzü yeni yeni etkilemesine öykünmemek lazım. Öyle ya, sonuçta biz eski evraklarını Seka’ya gönderen bir anlayışın çocuklarıyız.
Bulgaristan’a satılan Osmanlı arşiv belgeleri
Ünlü tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı’nın 1931 yılında, bir günlük gazete için kaleme aldığı, “okka ile satılan kıymetli evrak meselesi” başlıklı yazısı, tarihi belgelere değer - kıymet verenleri ayağa kaldırmış. Yazısında satışı yapılan evrakların Bulgaristan’a yollanmak üzere, mahzenden çıkarıldığı sırada olaya şahit olduğunu söyleyen İbrahim Hakkı, koridorlara saçılmış resmi kâğıtların, mühürlü evrakların, altın yaldızlı mecmua parçalarının, Siliste, Varna, Tuna Vilayetlerine ait tarihi yazışmaların torbalara sıkıştırıldığını, demir tellerle çemberlendiğini vagonlara götürülmek üzere hazırlandığını belirtmiş. Maliye deposunda, tahminen 30 - 50 ton civarında olan Osmanlı dönemi evrakının büyük bir ihmal ve gaflet sonucu Bulgaristan’a hurda kâğıt olarak satılmasına dönemin aydınlarından tepki yağmış, itiraz sesleri yükselmiş. Osmanlının zengin arşivinin yok pahasına satılması bu işin meraklılarını üzmüş.
Millî Müzeler Müdürü olarak çalışırken Topkapı Sarayı’nın eşsiz hazinelerinden biri olan onbinlerce karışık evrak arasından Piri Reis Haritası gibi bir değeri, Dünyaya mal olan bir efemerayı ortaya çıkaran Halil Edhem de, 1931 yılında Milletvekili iken Osmanlı Arşivlerinin Bulgaristan’a hurda kâğıt fiyatına satılmasına engel olmaya çalışmış ve Başbakan İsmet İnönü’ye konunun önemini anlatan bir mektup yazmış. Farklı kanallardan yapılan uyarılarla dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün konudan haberdar olması sağlanmaya çalışılmış ve kendisinden tarihî evrak ve defter satışının men edilmesi istenmiş. Sonunda çabalar sonuç vermiş, gerekli adımlar atılmış ve beklenen önlemler alınmış ama söz konusu birkaç yıl içinde geçmişimizle ilgili kaybettiğimiz değerlerin boyutunu tahmin etmek çok zor.
Efemeraların ne derece değerli olabilecekleri konusunda yazılacak çok şey var. Haftaya efemera koleksiyonculuğunu, ıvır zıvır diyeceğimiz müsveddelerden yola çıkarak Isaac Newton’a ait yeni bakış açılarını, kültürümüzde arşive veril(mey)en değeri, son yılların yükselen koleksiyon değeri efemeralar üzerinden anlatmaya devam edeceğim.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.