COĞRAFİ BİR MESELE OLARAK MİMARLIK

Mimar Nevzat Sayın, “Coğrafi bir Mesele Olarak Mimarlık” isimli bir kitap hazırladı ve bu yayın Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Çağımızın en üretken mimarlarından biri olan Sayın’ın yaşamından ve anılarından yola çıkarak mimarlık alanındaki pek çok konuya dikkat çeken bu yayın, sadece mimarların değil; herkesin ilgisini çekebilecek bir okumalık.

Vitrivius’tan bu yana çağlar boyunca onun gibi yapı üretenlerin ve mimarların kaleme aldığı binlerce yayın var. Mimarlar, veya daha geniş bir perspektiften bakınca tüm yaratıcı meslek sahipleri, eğer olurlarsa, iyi birer düşünür, hikaye anlatıcısı ve yazar oluyorlar mesleklerine paralel olarak.

Aslında yaratıcı alanlardaki kimselerin dünyası görseldir ve görselliğin bir başına kendini ifade etmesi, her şeyi anlatması beklenir. Bu ideal pratikte pek karşılanabilir değildir. Bir projenin daha ilk yaratım evrelerindeki paylaşımlar, sonraki aşamalarda kullanıcıya yapılan sunumlardaki kimi zaman boş boş bakışlar, tasarımcıyı hep daha fazlasını ortaya koymaya yöneltir. Karşısındakini kendi düş dünyasına çekebilecek herhangi bir şey gereklidir ! Tasarım bir iletişim meselesidir her şeyden önce ve bu iletişim eskizlerle ve projelerle birlikte pek çok farklı mecra ile birlikte sağlanır. Kelimeler, fotoğraflar, anılar, edebiyat ve sanat; sıralanabilecek pek çok farklı kavram olarak, tasarımın ifadesini bütünler.

MİMARLAR NEDEN YAZAR?

Bu tamamlama arayışı içerisinde ülkemizde ve dünyada mimarlar pek çok yayını ortaya koyuyorlar. Bu yayınların çok büyük bir kısmı, mimarın mesleki üretimlerini konu edinir. Yapının kendini anlatması gerektiğini düşünebiliriz; oysa günümüz koşullarında mimarın ilk fikri, uygulanıncaya kadar pek çok sebeple farklılaşır. Bu farklılık çoğunlukla da o ilk fikri yozlaştırır. Daha çok kat, daha etkili cephe, daha ekonomik malzeme, suyunu çekmiş bütçelerle kotarılan aydınlatmalar derken bir yapı, özellikle bizim coğrafyamızda mimarın o ilk, saf düşüncesinden düşmez, düşemez sokaklara.

Diğer yandan, sokakta yürüyenler, o binayı kullananlar dahi onun bir düşünce ürünü olduğunun farkında değildir. Ardındaki ilham kaynakları neymiş, dolaşım nasıl daha iyi çözülmüş, gün ışığı içeri ne kadar süzülmüş? gibi mimarlarca dertlenilen konular, pek de umurunda değildir çoğunlukla o yapıyı kullananların. Aynı sorunsal ister grafik tasarım olsun ister moda veya endüstri ürünleri, tasarımın diğer alanları için de kuşkusuz geçerli. Kimi tasarımlar ise sadece paftada kalmış, şu ya da bu sebeple hiç üretilememiştir; ne var ki üretilmemiş olmaları değerlerini azaltmaz; arşivlerde yok olmayı hak etmezler. Bu koşullar altında, mimarın yapıtları hakkında mevcutta var olan o “daha fazlası” nı paylaşma ve aktarma hevesleri oldukça yerinde ve gerekli. Bu yayınlar meslek alanlarında arkadan gelenlere sunulan detaylar, özümler ve uygulamalar hakkında yol gösterici olurken, bir andan da toplumsal bir bilinç ve farkındalık oluşturuyorlar yaratıcı mesai üzerine.

Diğer bir uçta ise daha farklı mimarlık yayınları var. Yapıt ve deneyim üzerinden çıkarımlar yapan, üretilen üzerinde farklı düşünce kanalları açan yayınlar. Bunları okurken, mimarlığın felsefesine, psikolojisine, çağdaş dertlerine uzanırsınız.

Bu yayınlara olan ilgim tarihini hatırlayamadığım kadar eski ancak son on yılda örneğin Hollandalı mimar Rem Koolhaas gibi ne yayınlasa kaçırmadan takip etmeye çalıştığım isimler de var. Koolhaas, şöhretli mimarlık kariyerinden önce gazetecilik yapmış olmasından hareketle, mesleki pratiğinin yanında kurucusu ve ortağı olduğu OMA ile çok farklı projelere imza atıyor. Üretimleri, yayınları ve bu yayınları hazırlama biçimleri ile mimarlığı salt bir yapı üretimi işi olmaktan çıkarmış az isimden biri. Bu çerçeveden bakınca, mimarın sunduğu farklı formatlar, kitapların grafik tasarımlarına gösterilen özen ve elbette içeriklerinde sundukları, mimarlık üretiminin sadece beton, çelik ve cam olmadığını, geniş bir kavramlar bütünü olduğunu ve her zaman sınırlarını genleştirmek ve zorlamak istediğini anlayabiliyorsunuz.

COĞRAFİ MİR MESELE OLARAK MİMARLIK

Bu ikinci sınıfa sokabildiğim çok az mimari yayın var Türkiye’de. Mimar Nevzat Sayın’ın son kitabı da onlardan biri. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitabın başlığı “Coğrafi bir Mesele Olarak Mimarlık”. Nevzat, nadir mimar dostumda rastlanır biçimde, çok yönlülüğü, ifade gücü ile sadece okumaktan değil, her zaman dinlemekten de keyif duyulan biri. Sanata, şiire, tarihi kentlere olan yakınlığı ve günümüze uzanan devrimci duruşu mimarlığına yansıdığı gibi düşünce dünyamıza da sızar dinledikçe ve okudukça onu. Bir anda farklı düşünür, çevrenize başka gözle bakar, biraz da duygusallaşıverirsiniz; hemen her seferinde de meselelerin derinlerine inmek gerektiğini hatırlarsınız.

Bu kitapta da bize mimarlığın derinlerini anlatıyor aslında. Kendi yaşamından ve anılarından yola çıkarak mimarlık meselesinin neleri ne şekilde dertlendiğini gösteriyor. Tüm bunları samimi bir dil ile ortaya koyarken, neden sonuç ilişkisini her paragrafta bulabiliyor, anlamlandırabilmenin verdiği rahatlık ile kuşanıyorsunuz.

Daha kitabı edinmeden kısa bir süre önce karşılaşmamızda heyecanla bahsettiği o yazılış anı ile başlıyor kitabın ön sözü. “Kendimi bildim bileli, hep yanımda taşıdığım defterlere “benim olan her şeyi” yazıp çiziyorum.

Sanat ile yakından ilişkisi olan ve sanatsal üretimleri de bulunan mimarın, geçtiğimiz yıllarda Ankara’da Siyah Beyaz Galeri’de açılan sergisinde defterlerini incelemekten kendimi alamamıştım. O defterler ki zaten her biri ayrı bir sana eseri olduğundan, aynı eda ile sergileniyorlardı. İşte o defterlere yazdığı her şeyi, yani düşüncelerinin tümünü  güçlü bir biçimde sahiplenen bu girişten sonra onun nasıl bir sabah erkenden uyanıp, üç gün boyunca bu kitabı  “çalakalem” yazdığını  ve sonra bu yazıları kimlerin süzgecinden tek tek geçirdiğini, yayına hazırlarken nasıl da genişleyerek bir ekip işi haline getirdiğini okuyorsunuz.

Gençlik yıllarından itibaren günümüze dek İstanbul’dan Bodrum’a, İzmir’e (daha geniş anlamda aslında Ege’ye) uzanan bir dizi anı paralelinde, yapıya, doğaya, yere dair sağlam, oturaklı ve okunaklı mimar düşünceleri sizi alıp içine götürüveriyor sözü geçen coğrafyalara.

Okurken, nesneyi, rüzgarı, yeri, tarihi, yöntemi, öğrene öğrene ilerliyorsunuz. Siyaset, toplum, politika, etnik bütünlükler ve daha nice esaslı kavram, Nevzat’ın bu kitabında harmoni içinde bir birine dolana dolana bir mimar düşüncesi inşa ederek yükseliyor. Mimarın sadece yapı tasarlayan olmadığını, üretimleri ile toplumu şekillendiren sorumluluğunu hatırlıyorsunuz her satırda.

TOPLUMSAL BİR MESELE OLARAK MİMARLIK

Mimari üretim, özünde bir yerin iklimini, topografyasını ve fiziksel özelliklerini dikkate alan bir iş. Nevzat’ın burada coğrafya kelimesini kullanmasının temelinde ise muhtemeldir ki mimarlığın o yerin kültürü, endüstrisi, tarihi özellikleri, süregelen alışkanlıkları, hikayeleri gibi asıl meselelerin bu kitapta anlatılanlar olması. Yapı böylesine bütüncül bir biçimde ele alındığında ve tasarlandığında, o zaman o yeri onurlandıran ve ortaya özgün bir eser olarak çıkabilen bir çehreye bürünüyor.

Kitabın bu içeriği, Nevzat’ın kişisel anılarının zengin bir biçimde samimi bir üslup ile kelimelere dökülmesi ve tüm yayının kolektif bir biçimde hazırlanmış olması onu sadece mimarların değil, herkesin okuyabileceği bir eser haline getiriyor.

Nevzat Sayın’ın, mesleki üretimi bir hayli yoğun bir mimar olarak, başta mimarlık eğitimine dair eleştirel yaklaşımı, bu kitabın ana hattını oluşturuyor. Bir tür okulda öğretilmeyenler olarak okunabilecek satır araları var. O’nun meslektaşları ile bu konuda gerçekleştirdiği iş birlikleri ve düşünce alışverişleri, İstanbul’un Kuzguncuk semtinden, antikite turlarına ve nihayetinde Emre Senan Tasarım Vakfı’nın Yahşibey yaz okulundaki çalışmalara dek uzanıyor. Kitabın çok büyük bir kısmı Yahşibey köyünde, köye saygıyla, yine Nevzat tarafından tasarlanmış yapıda yıllardır süregelen tasarım çalışmalarına ayrılmış.

Bu mimarlık kitabında bu sınırlı yerime sığdıramayacağım kadar çok şey var anlatmak istediğim. Üstelik hala da bitirmedim; sınırlı yerimde mimarlığın ve yaratıcılığın sınırsızlığına kapı açan, kendi de sınırsız bir mimarın kitabını sizlere anlatmak için daha fazla bekleyemedim. Alıp okumanız dileği ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi