BU DÜNYADAN BİR BAHAR KORÇAN GEÇTİ

Türkiye’nin öncü moda tasarımcılarından Bahar Korçan bu yaşama veda etti. Beynimde hep böyle eksildiğimde duyduğum o aynı cümle: “Hayatımdan bir Bahar Korçan geçti”. Hepimizin hayatından, Türkiye’nin tasarım ortamından, moda sektöründen, bu dünyadan kocaman bir Bahar Korçan geçti. Peki ama nasıl geçti?

Akaratler’den Teşvikiye’ye doğru adım adım yürüyorum. Ayaklarım geri geri. Bir defasında burada hazırladığın ve kanser yararına olan etkinlik geliyor aklıma. Hepsi birbirinden güzel tasarımlarını sunuyordun, gelen herkese sıcacık bir gülümseme ile  “merhaba”nı eksik etmeden. O kırmızı asimetrik tasarımlı etek için beni cesaretlendirmiştin! Sırf içinden çıkacak şiir dizelerinin hatırına senin bir tasarımını edinmek ne keyifti.

Ayaklarım geri geri giriyorum Teşvikiye Camii’nden içeri. Dostlar ve yakamızdaki bahar çiçekleri ile, senin kadar cıvıl cıvıl ve metin olmaya çalışıyoruz hepimiz; bilemiyorum olabildik mi, olabilecek miyiz? Sonra helal ediyoruz Bahar, her şeyi tüm haklarını, güzelliklerini, çabalarını helal ediyoruz sana.  Alkışlarla ardından gönderiyoruz seni. Kim bilir kaç kez alkışlandın podyumdaki tasarımlarınla birlikte, hiç biri böyle bir kaya gibi oturmamıştır içimize. 

Beynimde hep böyle eksildiğimde duyduğum o aynı cümle: “Hayatımdan bir Bahar Korçan geçti”. Hepimizin hayatından, Türkiye’nin tasarım ortamından, moda sektöründen, bu dünyadan kocaman bir Bahar Korçan geçti. Peki ama nasıl geçti?

90’lı yıllarda ilk kez Beymen Academia markası için hazırladığı koleksiyonla ismini duymuştum Bahar’ın. O koleksiyondan aldığım giysileri hala saklarım. Tasarımların farklılığı ile dikkatimi çekmiş bir marka olmuştu Academia kuruluşuyla ve markanın ardındaki isimlerin izini sürmüştüm. Bahar 1993 yılında İstanbul Tekstil ve Hazır Giyim İhracatçıları Birliği’nin (İTHİB) genç moda tasarımcıları yarışmasında Natürel isimli koleksiyonu ile birincilik kazanmış, ve buradaki başarı rüzgarı tüm kariyeri süresince de onu takip etmişti. Bu başlangıcın ardında bir büyük usta, Vitali Hakko ile birlikte geçirdiği zaman var.  Müzik, sahne ve televizyon dünyasından ünlü pek çok ismi giydirmiş bir moda tasarımcısı olmasına rağmen, Bahar’ın moda tasarımı alanındaki ve tekstil sektöründeki duruşu kuşkusuz bununla anılamayacak kadar önemli basamaklar içeriyor.

Kendini bir marka ile özdeşleştirmeden kendi markası ile yola devam etmek üzere, daha zorlu bir yol olsa da, kendi stüdyosunu kurdu. Kendi girişimleri ile yurt dışındaki önemli fuarlarda kumaş tasarımlarını sergiledi. Bahar sadece giysiyi değil, kumaşı, dokuyu, lifi, elyafı tasarlayan, tasarlanmasını teşvik eden, bunun tasarlanması ile birlikte fark yaratılabileceğine inanan bir tasarımcıydı.

2011 yılında birlikte bir televizyon söyleşisine katılmak üzere, aynı araçta bir araya gelmiştik. O uzun sohbette yanımdaki insanın, işin sadece tasarım olmadığını, büyük resimde imalatçı, ihracatçı, satıcı, alıcı gibi faktörler de olduğunu gayet iyi analiz etmiş bir moda emekçisi olduğunu anlamıştım. Bizi buluşturan da bu anlayışımız olmuştu. Ben nasıl ürün tasarımı mesleğini hayata geçirmek için işin sosyal, politik ve bürokratik yanlarına nasıl dokunmamız gerektiğini fark etmiş ve bu konuda belki tasarım pratiğimden daha çok vakit ve emek harcar hale geldiysem, Bahar da bu idealimin moda tasarımı alanındaki tezahürüydü. Aslında pek fazla da konuşmadan birbirimizi anlamış, anlaşmıştık. Birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz vardı.

Bahar, Türkiye moda tasarımının öncü altı ismi ile birlikte 2006 yılında Moda Tasarımcıları Derneği’ni kurmuştu. Bu isimler Ümit Ünal, Arzu Kaprol, Hakan Yıldırım, Özem Süer, İdil Tarzi ve Hatice Gökçe idi. Bu figürlerin her biri o günlerden bu yana gerek üretimleri ile gerek mesleki örgütlenme içindeki bu varoluşları ile moda sektörümüze yön veren öncüler. Şimdi durduğum yerden bakınca, Bahar ile birlikte rüya takımı gibi olduklarını düşünüyorum. Mimarlık dünyasında nasıl bir “İstanbul Beşlisi”nden söz edilebiliyorsa, ben de onlar için modanın “İstanbul yedilisi“ diyorum. Kurdukları MTD, “Türkiye moda tasarım sektörünün, dünya moda akımlarının oluşumunda belirleyici bir “ekol” haline gelmesi vizyonuyla yola çıktık.” diyordu ve bu büyük bir iddiaydı.

Bahar her zaman tekstil üreticisi ve moda tasarımcısının birlikteliğine dikkat çekerdi. Tasarıma dayalı meslekler için savaşımını verdiğimiz en önemli unsur budur zaten. Tasarımcı görüşü ile bir araya gelemeyen üretim kapasitesi, ekonomi adına büyük bir kayıp. Moda tasarımı veya ürün tasarımı alanların hazır giyim ve seri üretim ortamları ile buluşabilmesi, global pazarda markalaşmanın, ekonomik başarı sağlayabilmenin tek yolu. Ne var ki, kariyerim boyunca ülkemizde gözlemlediklerim, biz tasarımcıların bu yöndeki çabalarının hep yarım, eksik kaldığını, devlet tarafındaki girişimlerin ne kadar desteksiz, yetersiz ve bilinçsiz olduğunu, özel kuruluşların güvenilmezliğini ve ulaşmak istediğimiz ideal ile aramızdaki mesafenin gittikçe açıldığını gösteriyor.

En iyi markalarla, en iyi kuruluşlarla uzun ikna mesaileri sonrasında kurulabilen iş birlikleri ve bin bir çaba ile hayata geçirilen etkinlikler, ortaya konan işler, sergiler ve eserler, tasarımcıyı hep günün sonunda tatlı bir yorgunluk ve büyük bir boşluk ile baş başa bırakıyor. Üstelik içinde bulunduğumuz sosyal medya ve bilgi çağı, bu türden birlik beraberlik ideallerini daha da zora sokan koşullar ortaya koyabiliyor. Bireysellik bu koşullarda daha ön planda ve tasarımcı birey olarak var olabilmek savaşını artık çoklu cephede veriyor. Ekranı, sosyal medyayı iyi kullanan herkes kendini her hangi bir alanda tasarımcı, ilan edebiliyor; ilan etmek de itibar görülmesi için işe yarayabiliyor. Oysa nitelikli alt yapı, sürdürülebilir ve tutarlı içeriği sağlayamayan bu  pop-up  isimlerin Bahar’ın o hiç sevmediği tanımlamalar ile ancak stilist veya modacı olabileceklerini biliyoruz.  O koca koca kurumların, sponsorların, her fırsatta “sürdürülebilirlik“ gibi bir kavramı kullanırken, önlerindeki iyi, nitelikli, değerli çabaları anlayamaması, kaliteyi ayırt edemeyip popüler olanın peşine koşması ve bu işbirlikleri destekler ile sürdürülebilir hedeflerle ilerleyememesi, tasarım alanında bilgili deneyimli, eğitimli meslek sahiplerini asıl üzen mesele. Oysa biliyoruz ki hala her ortamda, her üründe, her hizmette ve her stratejide, günün sonunda nitelikli içerik ve uzun yıllar vaat edecek bir kalite anlayışı kazanıyor.

Mesleki örgütlenme, tasarımcıların yaratımlarının sergilenmesi ve insanlarla buluşma gereksinimi, ilk kesişmemizi takip eden yıllar süresince, kimi zaman planlı, kimi zaman tesadüfi tüm karşılaşmalarımızın ortak konusu oldu Bahar ile. Bugün Circle ismi ile mimarlık dünyasındaki buluşmalara mekan olan, benim ilk kez MTD merkezi olarak ziyaret ettiğim Tercüman Çıkmazı’ndaki o nefis ortamda bana Galata Kuledibi’nde açacakları festival stantlarını anlatırken içinde uçuşan kelebekleri daha dün gibi hatırlıyorum. Bahar bu festivallerle öyle çok uğraştı, bunların açılması için öyle çok didindi ki, ben artık bu etkinliklerin güzel yanlarını değil, onu üzen, yaralayan, yoran taraflarını daha çok görür hale gelmiştim. Bebek Parkı’nda ve nihayet son yıllarda artık modanın sınırlarından dışarı taşmış ve neredeyse bir yaratıcı insanlar festivaline dönüşmüş olan TomTom’daki bu festivaller, her ne kadar ekip işi olsa da hep onun bitmek tükenmek bilmeyen mesaisi, pozitivizmi, ve uzak görüşü ile hayata geçtiler. Örneğin ben, o festivallerden içeri girdiysem içinde herkesten önce Bahar’ın vizyonu, emeği, çağrısı var diye olmuştur.

Bahar Korçan ismi ile, salt moda tasarımcısı değil, tasarıma dayalı değerin, kalitenin ve emeğin göstergesi olan bir imge olmuştur.

Son karşılaşmalarımızdan birinde, artık yorgundu. Yakasını bırakmayan ve sessiz sedasız savaştığı hastalığı yüzünden değil; aldığı ve sattığı tasarımlarının parasını bir türlü ödemeyen çok ama çok büyük bir markanın yaptığı bu eziyetten ötürü! Kahrolmuştum. Sağlık sebeplerinden dolayı artık birbirimize sarılmadan, hatta uzak mesafeden ve son dönemde de nerede ise telefondan, mailden haberleştiğimiz buluşmalarda yine de bu tür hayal kırıklıklarının yılgınlığı sadece gözlerimizden, sesimizden okunurdu. Çünkü Bahar son anına dek üreten, düşünen bir yaratıcı kişi olarak ruhumuzun alçalmasına, üzülmesine asla izin vermezdi.

Son olarak, Türkiye’nin çok değerli bir moda tasarımcısı ve emekçisi olan Bahar, duygularını paylaşmaktan asla geri durmayan romantik bir aşk insanı ve şair idi. Doğaya, insana, biricik kızı ve kızımla isimdaş Lal’ine ve her şeye duyduğu aşkı coşkuyu onun kelimelerinden okumak hep kalbime iyi gelirdi. Duygularını cesaretle paylaşabilmesine hep gıpta ettim. O’nun instagram hesabından aldığım birkaç düşüncesini sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Neler aldın doğadan şimdiye kadar?

Bıraktığın atıklar ne kadar?

Kaç canlı öldü bıraktıklarınla, sen farkına varmadan?

Artık biliyorsun.

Peki şimdi ne yapacaksın?

GAIA’dan aldıklarının yerine,

Ne bırakacaksın?” diyor ve soruyor Bahar: “Döngü mü değişimi yaratıyor? Değişim mi Döngüyü?”

Bir gün böyle bir yazı yazacağımı bilmiyordum; bilmek istemiyordum ve emin olun çok zor oldu. Bir moda tasarımcısı Bahar’dan, çok daha fazlası olan, etrafına ışık yayan bir insan, bir dost yitince, bir an yılgınlık çöküyor insanın üstüne. Ama sonra yine onun aydınlığı kaldırıyor ayağa.

“Aç ışığını

Uç güneşe

Yanmazsın korkma

Kaç kere öldün nasılsa-

Özgün hücrelerin

Işınlan gönlüne

Uç Bahar

Ol Bahar

Yeniden sev Bahar “ (2018) ….

Hoşça kal Bahar!

Bir yerde yine karşılaşıp, tasarımın dertlerini, aşkı, şiiri, kumaşı, beyazı, kızları çekiştirmek üzere…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi