Özlem Yalım
BİR META OLARAK MAVİ BURKA
Taliban denen topluluk tiyatrosunu sergilerken, biz tam da onların istedikleri gibi düşünmemek eylemi içindeyiz. (Evet düşünmemek de bir eylemdir!) Önümüze gelen mavi burkalı kadın görsellerini kaydırıp, kesip, biçip, kopyalayıp, yapıştırıp başka birilerine gönderiyoruz. Altına eklediğimiz birkaç korku, kaygı, üzüntü cümlesi ile süslüyoruz bu görselleri. Yetmiyor. Yetmeyecek.
Ve sosyal medya burkalı Afgan kadınını da -nihayet- keşfetti.
Mavi burkalarının dantel pencerelerinin ardından bakan gözleri ile o kadınlar, yıllardır oradalar oysa. Onları hatırlamamız için -bu kez- Amerika’nın çekilmesi, bir ulusun başkanının ardına bakmadan halkını terk etmesi ve Taliban’ın kendi kuralları ile bir ülkenin üzerine çökmesi gerekti. Taliban daha ilk günden kadınlara ve çocuklara uyguladı yaptırımlarını, yıl 1994 idi o zamanlar 2021 değil.
Bir hafta içinde hayatımda görmediğim kadar burkalı kadın görseli gördüm. Fotoğraflar, illüstrasyonlar, resimler sosyal medyamı doldurdu. Afganistan’da yaşananların imgesi bir anda burkalı kadın imajı oluverdi. Bir yanım, insanların ifade aracı olarak bu imgeleri kullanmasını olumlu buluyor çünkü görsel hafızamız sandığımızdan daha güçlüdür ve kalıcıdır. Böylece yaşanan dram hızlıca duyulur hale geliyor. Ancak diğer yanım bu imajların, durumu sadece yüzeyselleştirdiğini düşünüyor ve bundan da fena halde utanıyor. Nitekim paylaşımların verdiği mesajların çoğu insana, “Ee?” dedirtiyor.
Çağımız insanının, sosyal medyada bir mesajı, bir resmi sadece paylaşarak kendini yararlı hissedebilmesine şaşırıyorum. Bu durumun sonucu büyük bir yararsızlık. Kendine bile faydası olmayan bir eylem gibi geliyor bana özellikle sosyal yaralarda hızlıca dolaşıma giren bu görselleri, mesajları paylaşmak; eğer kaynağı hedefi belirli ve ciddi bir yardım çağrısı değilse tabii. Hız çağında, görseli gönderip, o görselle birlikte somut bir hedefi paylaşmayı atlıyoruz çoğunlukla. Evet evet Afgan kadını zor durumda, kelimelere, yüreklere sığar gibi de değil duyduklarımız, okuduklarımız ve gördüklerimiz. Tamam, bu görseli paylaşıp bize zaten haberdar olduğumuz durumu yeniden haber veriyorsun da, o paylaşımının amacı ne? Para mı topluyoruz? Afgan kadınının üretimlerinden mi satın alacağız? Ailesine mi destek olacağız? Kaçmasına mı yardım edeceğiz? Yok! Çoğunda hiç biri yok. Sadece görseller var. Kiminde kırık kalpler, çiçekler (Evet çiçekler! Ama rica ederim kadın çiçek değildir!), gözlerden akan kanlı göz yaşları!
Metalaşmış bir giysi ve ardında zaten on yıllardır görünmeyen bir kadın. Görünür olmak, konuşabilmek bile onun için radikal bir girişimken, onun acısını görünür kılmak, sesini duyurmak için, onu hapseden nesneyi kullanmak! İşte hep bu denizlerde boğuluyorum ben.
Akıl alır gibi değil dünya. Bir yanda Mars’ta koloni kurarken bir yanda müziğe, dansa, resime, şiire, özetle yaratıcı olan her şeye karşı savaş açmış bir grup militana sadece seyirci oluyoruz. Sosyal, ekonomik, kültürel boyutu ile büyük bir insanlık dramı izliyoruz. Dram gördüğümüz akıl almaz görüntüler değil sadece; koca bir kültürün yok edilişinin hikayesi. Karşı çıkan herkesin can güvenliğinin tehlikede olmasının, insanın insan olmasının engellendiği bir kabus bu ve çoğumuz buna tepki için burkalı Afgan kadını görseline sarılıyoruz.
Afganistan’da sadece burkalı kadınların değil; çocuklar hariç kimsenin yüzü yok. Bu bizlerin pek de şaşıracağı bir durum değil. Hala laik bir Müslüman ülke olarak, içimizdeki muhafazakar kesimin de hiç barışamadığı bir konu suretler. Muhafazakar ama varlıklı ailelerle çalışan sanat dünyası bunu pek iyi bilir. Aynı dünyanın temsilcileri, mesela tarihi yapılardaki resimlerin gözleri oyulurken de “vah vah” korosuna katılırlar. Laikliği koruma çabasında herkes ayrı hipokrat ve bu gerçekten de çok uzun ve hazin bir konu. Nedenler ve niçinler, bu köşede arayabileceğim kadar uzmanlık alanlarım da değil. Hepimiz o uzmanların sözlerine, yazılarına şimdiden kulak vermeliyiz. İslam’ı kendince yorumlayan şeriat anlayışını apaçık uygulayan bu teröristlere sempati besleyenlere karşı sesimizi şimdilerde yükseltmeyeceksek acaba ne zaman diye soruyorum? Ve emin olun, mavi burkalı Afgan kadını görselini sosyel medyada paylaşmak, bu yolda yapılabilecekler asıllı işler içerisinde bir toz zerresi bile değil. Meydanlara çıkıp bağırışmak da değil, kimse kusura bakmasın.
Bir kültürü inşa etmek, yaratıcı eserleri ortaya koymak, çok ama çok zor ve uzun zaman alan bir şey iken, onları yıkıp yok etmek en kolayıdır. Öğrencilerin (Taliban’ın kelime anlamı öğrenciler) dikkat çekebilmek için en kolayca seçtikleri yolun, şiddet ve şeriat olduğunu, böylece içlerindeki asıl öfkeyi ve korkuyu görünür kılarak dünyaya haber yayabildiklerini görmek hiç de zor değil. Medya ve şimdilerde de sosyal medya bunun, bu bağlamda en taraflı işbirlikçisi.
Haber alma özgürlüğümüz bir yana, dehşeti, vahşeti sorumsuzca yayan, ve böylece korku ve nefret imparatorlukları kuran bir gönüllü ateş denizi sosyal medyamız; içinde bile isteye yanıyoruz üstelik. İşte tam da bu yüzden, kadına şiddet için dayak yemiş, gözü, kaşı patlamış kadınların görsellerinden oluşan ve böylece kadınları güçsüz ve aciz gösteren, onları korkutan yaratıcı imge üretiminden ve bunların sanki süper projelermiş gibi durmadan üretilmesinden, yayılmasından ne kadar rahatsız isem, mavi burkalı Afgan kadın görsellerinden de o denli rahatsızım. O mavi burkanın derinliklerine bir düşünce dalışı gerçekleştirebilen herkesin benimle aynı noktalarda buluşabileceğine de inancım sonsuz.
İmgeler sanıldığından çok ama çok daha güçlüdür. İmgeler reklamları, siyaseti, toplumları yönetir ve yönlendirirler. Biz fark etmeden bilinç altımıza işlerler.
Sorgulayan bakışların, konuşmadan istediğini anlatabilen gözlerin de bedenler gibi o mavi bezin ardına sokulmasının, pek çok bakımdan daha güçlü olan kadın cinsinin tüm yaşamdan silinme çabalarının ardında bu büyük korku var. Oysa insan yaratıcı ve üreten bir varlık. Kadın bu üreticiliğin, birleştirici aklın, doğurganlığın diğer bir deyişle analığın, merhametin, direncin varlığı. Kadının emeği kültürün yapıtaşı, ekonominin temeli.
Taliban, kadınlığı ve analığı yere serip, yaşamdan silerken, kendini var eden yaşam kanallarını de yok ediyor. Erkekler avcı, kadınlar düşçü diyordu Lale Müldür, Anne Ben Barbar mıyım? İsimli eserinde, Fuentes den alıntı yaparak. Ve yine aynı eserinde kendi sözleri ile söylüyordu: İnsanlar ne istediklerini bilmediklerini bilmiyorlardı.
Taliban da öyle. Ne istediğini bilmediğini bilmeyen, emperyalist güçlerin üzerindeki hegamonyasından isyan etmiş, deliye dönmüş vahşi ve avcı bir topluluk.
Üzerinde oturduğu kilimi dokuyan, su içtiği kaba tornada şekil veren, üstündeki pantalonu diken, ülke diye benimsediği toprakların kültürünü yaratıcılıkları ile inşa eden kadınların ve gelecek nesillerinin, yani aslında kendisinin yaşamını karartan şuursuz bir insan topluluğu.
Bu topluluk, tiyatrosunu sergilerken, biz tam da onların istedikleri gibi düşünmemek eylemi içindeyiz. (Evet düşünmemek de bir eylemdir!) Önümüze gelen mavi burkalı kadın görsellerini kaydırıp, kesip, biçip, kopyalayıp, yapıştırıp başka birilerine gönderiyoruz. Altına eklediğimiz birkaç korku, kaygı üzüntü cümlesi ile süslüyoruz bu görselleri. Kendimizi faydalı hissediyoruz böylece.
Yetmiyor. Yetmeyecek.
Daha sahici bir şeyler yapmak lazım. Ben kendi aklımı kullandım ve harekete geçtim bile. Sosyal medya aktivistleri de umarım sanal alemlerinden dışarı çıkıp, geçekten bir el uzatabilirler mavi burkaların ardından bakan o gözlere. Dünyada hiç bir renkte burkanın kalmadığı o güzel, özgür ve yaratıcı günlerin hatrına.