Özlem Yalım
Archizoom ve Andrea Branzi
Tasarım dünyası bir duayenine daha veda etti. Geçtiğimiz aylarda yaşama veda eden İtalyan Rudolfo Dordoni’nin ardından, sadece İtalya için değil, dünya tasarımı için de kült bir isim olan Andrea Branzi de 9 Ekim’de aramızdan ayrıldı. Branzi’nin yaşamı ve üretimi, yaratıcı düşüncenin köşe taşlarını oluşturuyordu.
1966 yılında, İtalya’nın Floransa kentinde dört tasarımcı/mimar bir aya geldi ve bir stüdyo kurdu. Andrea Branzi, Gilberto Corretti, Paolo Degan ve Massimo Morozzi tarafından kurulan Archizoom, sonradan aralarına 1968 yılında tasarımcı olan Dario ve Lucia Bartolini de alarak dönemleri için öncü sergilere ve etkinliklere imza attı.
60’larda etkisini güçlü biçimde gösteren modernizm karşısında, yaratıcı zeka hem modernistlerden etkilenen, hem de bu büyük dönüşümün yaşam biçimlerine olan olumsuzluklarını irdeleyen gruplaşmalar içerisine girmişti.
Örneğin İngiltere’de 1960 yılının sonlarına doğru Archigram hareketi iyice kendini gösterir olmuştu. Grup, 1961 yılında aynı isimli dergilerini de yayınlayınca, o dönem için neo-futuristik ve avangart sayılan görüşleri tüm dünyaya yayılmıştı. Archigram’ın ana derdi şuydu: Modernizm mimariyi modüler ve tektipleştiren bir yapıya sokuyordu. Grubun üyeleri, değişen mimarinin kent yaşamı üzerindeki etkilerini irdeliyor, modülerlik üzerinde çeşitli çalışmalar yapıyor ve insan faktörünü sürekli gündemde tutuyorlardı. Düşüncelerini yaymak için yayınladıkları ve bugün 20. yüzyılın en etkili mimarlık yayınlarından biri olarak kabul edilen Archigram dergisinin ilk sayısını Archigram Paper One ismi ile hazırlayan Peter Cook ve David Greene, bir fotokopi makinasında 400 adet kopya ile çoğaltarak zımbalamış, renklendirmek için de patates baskı kullanmıştı. Bu yayında düz satırlar, paragraflar yoktu. Görseller etrafındaki metin şu mesajı veriyordu:
“The love is gone
The poetry in bricks is lost.
We want to drag into building some of the poetry of countdown,
orbital helmets, discord of mechanical body transportation methods
and leg walking
Aşk gitti.
Tuğladaki şiir kayıp.
Geri sayım şiirinin bir kısmının inşasına sürüklenmek istiyoruz,
yörüngesel kasklar, mekanik beden taşınma metotları ile yürüyüşün anlaşmazlığı”
Bu kelimeler, aya ilk kez adım basılmadan sekiz yıl önce, dünyanın gidişatına meydan okuyan bir grup mimar tasarımcının öncü isyanları idi. Dönemin dergilerinden Architectural Digest, Archigram hareketine yer verince grubun ünü dünya çapına yayılmış oldu.
Floransa’da kurulan Archizoom, ismini, Archigram’ın Zoom temalı 4.edisyonundan aldı.1964’te yayınlanan bu sayı, pop art sanatçısı Roy Lichtenstein ve bilim kurgu mangalarından esinlenmişti.
Modernizm ile sıkıcılaşan ve betonlaşan mimarlığa karşı, Archigram yaşamı kutlayan eğlenceli bir yaklaşımdı ve bu kuşkusuz herkesi etkiliyordu. Archizoom, 1966 yılında Superstudio ile ortaklaşa Superarchitettura isimli bir sergi açtı. Bu sergi, mekanda ve eşyada, modernizmin dayattığı gidişata aykırı bir manifesto niteliğindeydi. Buradaki renkler, organik formlar ve akışkanlık aslında modernizm etkisinde yalınlaşan, sadeleşen ve renksizleşen geleceğe başkaldırıyordu.
İnsan, renksiz beton ve çelik kutulara sığdırılamayacak kadar değişken ve renkli bir varlıktı. Dönem, İtalya tasarım tarihinde “Radikal” olarak adlandırılıyor. Bu dönem incelemek için en renkli ve öğretici zaman dilimlerinden biri. Sadece Floransa’da değil, Torino, Milano, Napoli gibi kentlerde pek çok farklı gruplaşmalar, hem teknolojinin getirdiği gelişmelere hem de dönemin politik iklimine karşılık kendi yaratıcı zekaları ile cevap veren üretimler sergiliyorlar. O günlerdeki tavır, ister istemez, tasarıma sektörel anlamda yön veriyor. Tasarımın sadece form, renk, malzeme, üretim olmadığı, insanın duygusal dünyası ve sosyal yaşamı ile olan yakın ilgisi vurgulanıyor. Bir bakıma ezici biçimde gelen sistem gücüne ilk tepkiler diyebiliriz. Yine Floransa’da kurulan UFO, Umberto Eco önderliğinde gruplaşan bir grup tasarımcıdan oluşuyor örneğin ve tasarımın sosyalleşmesine dair bilgi dağarcığımdaki en erken oluşum. Bu eğilimler ve etkinlikler, 1968 olayları ile birleşiyor, çözülüyor ve pek çoğu1970’lu yıllarda, yine dünya tarihindeki gelişmelerle doğru orantılı olarak dağılıyor ve/veya dönüşüyor.
Archizoom’un ilk sergisi olan Superarchitectura’daki en çarpıcı ürün Sofa Supernova, Branzi imzası taşıyor. Patronova tarafından üretilen bu ürün, modüler ancak organik kütlelerden oluşuyor. 1967 yılı için mobilya, iç mekan tasarımı gibi alanlara yönelik oldukça değişik ve farklı olan bu yaklaşımı, bugün tarihin sayfalarından bize ulaşan ikonik bir tasarım olarak değerlendiriyoruz.
Grubun üretimleri sadece mobilya ile sınırlı değildi. Söz konusu dönemin en radikal tasarım yaklaşımlarından biri de No Stop City idi.
Stüdyo tarafından 1969 yılında sunulan bu proje, belki gelecekçi bir kent ütopyası olarak adlandırılabilir ancak içerisinde çok daha geniş bir felsefe barındırıyor. Bu felsefe aslında tüm kariyerini irdelediğimizde Branzi’nin üretimlerinde kimi zaman bağırarak, kimi zaman da satır aralarında gizlenmiş olarak yer alıyor. Tasarımı ve mimarlığı sadece profesyonel bir alan olmaktan kurtaran, onu daha çok bir düşünme pratiği olarak konumlayan; gerçeği algılayan, sentezleyen ve sonra da anlamlandıran bir alan olarak tanımlayan bir felsefe bu.
Bu kentsel öneri hiçbir zaman hayata geçirilmeyen bir konsept proje olarak kaldı. Branzi bu konsepti bir proje olmaktan öte, bir tartışma ortamı olarak anmıştı. Bu konsepte şehir sonsuz bir modülasyon ile geniş boşluklar halindeki doğal alanlarla birbirine eklemlenerek gelişiyor. Gelişen teknolojilerin, artık “şehir merkezi” kavramını bırakmadığını Arcihzoom No Stop City ile bizlere 1969 yılından söylemiş oluyor. Durulmayan Şehir olarak Türkçeleştirmek istediğim bu proje, aslında bugünkü gerçekliğimiz bu da Branzi ve arkadaşlarının vizyonerliğini açıkça gösteriyor.
2019 yılında ziyaret ettiğim Design MiamiBasel’in en çarpıcı sergilerinden biri olan Territories isimli sergi, Branzi’nin bu felsefeyi devam ettiren kimi çalışmalarını sunuyordu. Genetic Metropolis, Planet Biodiversity gibi çalışmalarında Branzi, metropolisi sonsuz bir iç mekan olarak tanımlıyordu. Bu mekan mikro klimalandırılan ve yapay ışıkla aydınlatılan bir ortamdı ve insanlar, hayvanlar ve bitkiler burada özgürce yaşıyorlardı. Tüm bu maketlerde sunulan yaşam ütopyasında gelenekler, kabileler, sosyal konumlar, duvarlar, yani bildiğimiz ne var ise kaldırılmıştı.
Branzi, No Stop City ile sundukları sonsuzluk içerisinde her şeyin bir aradalığı ve birbiri ile bağlantılı olma halinin tasarıma özgü bir şey olmadığının da altını çiziyordu aslında. Şiirden felsefeye, müzikten sosyal ilişkilerimize dek hemen her şey bu bağlantılı sonsuzluğun bir ispatıydı ona göre, ne var ki bunu hatırlamaktan galiba çoğunlukla kaçınıyoruz.
Ettore Sottsass’ın “iyi kötü çocuklar” (good bad kids) olarak adlandırdığı Archizoom on yıldan sonra dağıldı ve kurucularından Branzi, bugünün tasarım dünyasını değiştiren isim olarak hafızamızda yer edindi. Bu büyük ismi sadece bir mimar ve tasarımcı olarak anmak imkansız. Onu bir yaratıcı düşünür olarak anlamaya çalışmamız, ardından yapabileceğimiz en iyi şey. Hoşça kal Andrea Branzi!