İrfan Yalın
Anadil, ana kucağı gibidir!
21 Şubat tarihi, Bangladeş'te anadillerini korumaya çalışan çok sayıda öğrencinin ölümüne sebep olması nedeniyle UNESCO tarafından “Uluslararası Anadili Günü” olarak kabul edilmiş
Geçmişten geleceğe uzanan bir çizgide, bir toplumun tüm yaşamsal faaliyetlerinin, sevinçlerinin, hüzünlerinin, yenilgilerinin, başarılarının, doğal afetlerinin, savaşlarının, gelenek-görenek, örf ve âdetlerinin yani kısacası tüm edinimlerinin kayıtlı olduğu merkeze “toplumsal bellek”, bu belleğin yaratımındaki başat öğeye de “dil” deniyor. Şu bir gerçek ki mağara insanının sahip olduğu basit konuşma dilinden bu yana, on binlerce yılda oluşan yaşamla ilgili tüm kültürel birikimlerin yani toplumsal bellek şeklinde ortaya çıkan hazinenin yaratıcısı dildir. Dilin ortadan kaldırılması, bir toplumu temelsiz, köksüz, bilinçsiz bırakır.
Nasıl ki doğada binlerce kuş, binlerce farklı ağaç ve hayvan çeşitliliği ile yaşam içinde farklılıkların içinde gelişen kültürümüzde çok çeşitlilik esas ise, ana dillerimiz de evrenin değerlerinden biri olmalı! Her dilin yapısı ve kullanılan kelime dağarcığı o dile özgü olduğu gibi, o dilin düşünce gücü ile eşgüdüm içinde her birey kendini en iyi anadilinde ifade ettiği gibi, duygu ve düşüncelerini en iyi anlatacağı ortam da ana dilidir.
1947'de Hindistan'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Pakistan devletine bugün Bangladeş olarak bildiğimiz coğrafya Doğu Pakistan olarak bağlanmış ama Hindistan toprakları iki parçalı Pakistan'ı birbirinden ayırıyor ve bağlantıyı fiziksel olarak kesiyormuş. İngiliz boyunduruğu altında gerek Hindistan’dan gerekse bugünkü Pakistan’dan görece geride olan Bangladeş de resmi dil olarak Urduca belirlenmiş olsa da çoğunluk Bengalce konuşuyor ve sosyo-kültürel özellikler egemen durumdaki Batı Pakistan ile uyuşmuyormuş. 1952 yılında, yaşayanların sadece %3'lük bir kısmı "Urdu” lisanını kullansa da Urduca resmi dil ilan edilmiş; Bengal halkı da buna tepki göstermiş. 21 Şubat 1952’de Bangladeş'in başkenti Dakka’da, Bengal Dil Hareketi üyesi çok sayıda öğrencinin Bengal alfabesiyle yazabilme ve Pakistan’ın Bengal dilini de resmi dil olarak tanıması talebiyle yaptıkları eylemlerde çok genç öldürülmüş! Bu ve benzeri problemler 1971'de iki Pakistan'ı bir iç savaşa götüren sebepleri ateşlemiş ve kargaşaya Hindistan’ın da müdahale etmesiyle 1973 yılına kadar Hindistan işgali altında kalan Doğu Pakistan, Mart 1973'e Bengal’in ülkesi anlamında, Bangladeş Halk Cumhuriyeti adıyla bağımsız bir ülke olarak dünya siyasetine katılmış.
Bangladeş devletinin 1999 yılında BM nezdinde yaptığı başvuruyu değerlendiren UNESCO, Bengal Dil Hareketi üyesi öğrencilerin Bengal alfabesiyle yazabilme ve kendi dillerini konuşabilme adına sonu ölümlerle sonuçlanan mücadelelerine atıf yaparak 21 Şubat tarihini, “Dünya Anadil Günü” ilan etmiş.
Rüya görülen, düşünülen, felsefe üretilen anadil…
Sosyal bilimlerin her alanında kabul gördüğü şekliyle, dil bilimciler, kullanılan dili, bir kültürün içinde varlığını sürdürdüğü bir yaşam alanı olarak yorumluyorlar. Dilin kökeni ve oluşumunu nasıl kazandığının biyolojik ve felsefi alanda yarattığı soruların varlığı bir yana, “dil” aynı zamanda insanı insan yapan en özel ve en mahrem oluşumlardan biri olarak görülüyor.
Her ne kadar günümüz dünyasında İngilizce başta olmak üzere gerek iş hayatında gerekse de sokakta az sayıda dile yönelik bir sapma varmış gibi gözüküyorsa da özellikle büyük şehirlerde tek dille hayatı sürdürmek giderek zorlaşmakta. Yani denilen o ki, anadilinin yanında bir de "metropolitan" dil, yani şehir dili kullanımı giderek belirginleşiyor; doğduğumuzda öğrendiğimiz dil ile hayatımızı sürdürebilme olasılığımız da gittikçe azalmakta.
Her ay 2 dil kaybolmakta
BM verilerine göre, dünyada her iki haftada bir dil, sahip olduğu bütün entelektüel gelişim süreci içinde, kültürel verileriyle birlikte yok oluyormuş; Dünya üzerinde konuşulan dillerin yüzde 40'ı yok olma tehlikesi altında. Rakam vermek gerekirse, bugün dünyada 7 binden fazla dil konuşuluyor ve şu ya da bu şekilde azınlıkta kalan 370 milyondan fazla "yerli" insan 5 binden fazla "yerli" yerel lisanı yaşıyor ve yaşatıyor.
Yapılan çalışmalarda Dünyada dilsel çeşitliliğin en yüksek olduğu ülke Papua Yeni Gine olarak belirlenmiş. Nüfusu 8 milyondan biraz fazla olan ülkede 800'den fazla dil konuşulmakta. UNESCO verilerine göre dilsel çeşitliliğin en düşük olduğu hatta hiç olmadığı ülke ise Kuzey Kore; sanırım insanlar “sıkıysa konuş” misali bırakın anadilini yaşatmayı, yaşamını sürdürebilmek adına korkudan dillerini yutmaya hazırlar orada!..
Türkiye'de anadiller
UNESCO Dünya Tehlike Altındaki Diller Atlası'na göre Türkiye'de Kapadokya Rumcası, Kafkas dili Ibıhça, Güneydoğu Anadolu’da konuşulan Mlahso gibi 18 dil yok olmuş; Hertevin ise yok olmak üzereymiş. Mlahso gibi Süryani dilleri ailesinden olan Siirt'in Pervari bölgesinde konuşulan Hertevin ile Turoyo ciddi olarak kaybolma tehlikesi içinde; yani bu dilleri konuşan birkaç kişi kalmış.
Bu konuda ülkemizdeki en temel çelişkilerden biri, çocuklarla ev ortamında anadilde konuşulmadığı ve ticari hayatta olmayan, eğitimde kullanılmayan dillerin, ana-babalar tarafından çocuklarına toplumdan dışlanmaması adına, ayrımcılıkla karşılaşıp “öteki” olmaması için öğretilmediği.
Dil çalışmaları ve envanterinde önemli kaynak olan Ethnologue adlı internet sitesi, Türkiye'de hali hazırda konuşulmakta olan 39 dil olduğunu yazıyor. Türkiye'de anadil tartışması ve eğitimde anadil politikaları üzerine yapılan öneriler çoğunlukla ülkenin en fazla ikinci konuşulan dili olan Kürtçe üzerine yoğunlaşıp güvenlik ekseninde tartışılıyor ama Edirne merkezli “Gagavuzca”, İstanbul’da konuşulan Yahudi İspanyolcası bilinen “Ladino”, Mardin Midyat'taki Süryanilerin dili “Turoyo” ciddi tehlike altındaymış. Adigece, Zazaca, Ermenice, Abazaca, Hemşince, Lazca, Pontusça, Sinti, Çerkezce, Pomakça kaybolma konusunda tehlike kategorisinde gösterilmiş.
Görece nispeten günlük hayatta daha kullanılır olarak varlığını sürdürse de Çerkezce, Abhazca, Gürcüce, ülkemizde kullanılan lehçeleriyle Rumca ile Ermenice de ileriye dönük olarak can çekişen diller kapsamında. Listede Osetçe, Uygurca, farklı Arapça lehçeleri, Sırpça ve Arnavutça gibi kimisi Türkiye'de yerli, kimisi de göçler sonucunda ülkenin dağınık bölgelerinde konuşulan diller de yer alıyor.
Yazdıklarımda eksiklerim ya da hatalarım varsa lütfen konunun uzmanı olmayışıma bağlayın! Ben sadece sizler için oluşmuş hassasiyetleri derledim; geç olmadan bir kez daha hatırlanmasını istedim. Değerli dostum İsmet Arasan tarafından 1987 yılında çekilen Ubıh dilinin son taşıyıcısı olan Tevfik Esenç'i anlatan ödüllü “Son Sesler” adlı belgesel filmde de vurgulandığı gibi, anadilini konuşan son bireyin yitirilmesi, Tayfun Atay hocamızın sık sık verdiği örnekteki son beyaz zürafanın ölmesi gibidir; neslin tükenmesi, kültürlerin yok olması, geriye dönülmeyecek şekilde birikimlerin elden çıkması demektir.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim!..