Özlem Yalım
AMORF, YENİ ESTETİK
Estetiğin içeriği değişiyor. Güzellik tanımları yeniden belirleniyor. Son yüzyılın alışılmış estetik ve güzellik algısını yerle bir eden provokasyonlara imza atanlar yine tasarımcılar.
Estetik kelimesi ile ifade edilen kavramın içeriği pek çok başka kavram gibi genişledi, oradan oraya çekildi. Genleştikçe, öz seğreliyor, kayboluyor. Baştan söyleyeyim yazımın konusu günümüzde pek moda olan estetik operasyonlar değil; Gülse birsel zaten bu konudaki son sözü bana göre söyledi, ne var ki ironik bir biçimde de kavramlar birbirine bağlı.
Hatırlayalım: Estetik aslında felsefenin güzellikle, sanat ile, geniş anlamda zevk anlamına gelebilecek tat ile (taste), yaşam zevki ve güzelliği ile ilgili bir alana verilen ad. İlk olarak 1753 yılında Alman felsefeci Alexander Baumgarten bir işteki güzelliği ve mükemmelliği tarif etmek için kullanmış bu kelimeyi (aesthetics). Baumgarten, Aestetica ismini verdiği eserinde, bu kavramı bilimsel saptamalarla açıklar ve duyguları göz ardı eder. Ona göre estetik olanla olmayanı ayırmak bir bilgi işidir, duygusal bir eylem değildir. Bu nedenle göreceliliği tartışmalıdır.
Estetiğin temeli güzelliğe dayandığına göre, elbette bu kavramın Antik Yunanlı düşünürler Aristoteles ve Plato’da da karşılığının olduğunu söyleyebiliriz. Antik dünyanın düşünürleri her fırsatta göze görünenle görünmeyenin güzelliğini irdelemiş, tanımlar getirmeye çalışmıştır.
TANIMLAMASI ZOR BİR KAVRAM: GÜZELLİK
Güzelliğin etomolojisi Latin dilerinde ‘bellus’ ve sonraları “bella” kelimesinden geliyor. İnsan kadar eski bir kavram olan bu kelimelerin her biri, doğadaki ve insan bedenindeki etkileyiciliği ve görsel olarak iyiliği ifade ediyor. ‘Beau’ kadınların ve erkeklerin iyi giyinenleri, etkileyici olanları için kullanılan bir sıfat olmuş. İngiliz Dandi’leri yanlarındaki yakın arkadaşlarına Beau derlermiş. 13.yy’da eski Fransızca dilinde “biaute” baştan çıkarıcılık, güzellik anlamında kullanılıyor.
Stendhal, güzelliği “her daim mutluluk vaat eden” olarak tanımlamış. Aslında Standhal, çağımızdaki bilim insanlarının bu kavram hakkında ulaştıkları noktayı tesbit etmiş iç güdüsel olarak. Yıllardır güzellik algısının beyin ile olan ilişkisini sorgulayan nörobilimcilere göre, bir şeyi estetik bulmamız veya bulmamamızla ilgili bilgi, insan türü olarak var olmamızdan çok daha önceki bir döneme, bir tür büyük evrensel bilgiye dayanıyor. Kodlarımıza işlenmiş bir nevi.
Milyonlarca yıl önce hayvanlar doğanın ödül sistemi sayesinde gördüklerinden bir tatmin duygusu hissetmeye başladılar. Nörobiyoloji açısından güzelliğin temel niteliği, bir ödül duygusu yaratması gerektiği şeklinde açıklanıyor. “Zevk veren estetiktir” diyor bilim ve Stendhal’ı haklı çıkarıyor. Darwin’in tavus kuşundan hareketle tanımladığı, seksüel çekicilik için güzellik gereksinimini de bununla ilişkilendirmek mümkün. Türlerin devamı için seksüel ilişki şart ve bu ilişki de çekicilik temeline dayanıyor. Küçük bir not: Hayvanlar aleminde çekici ve süslü olması gereken cins kadınlar yerine erkekler; insanlarda da bu evreye yavaş yavaş gelineceğini hissediyorum!
Nörobilime göre, çekici bir yüze veya bedene, pitoresk bir gün batımına veya muhteşem bir binaya hayran olmak beyinde kimyasal bir ödül mekanizması yaratıyor. Beynimizdeki algı bölümü olan korteks güzellik algısı ile uyarılıyor. Klasik felsefenin, klasisizm kökenli estetik anlayışının dayattığı kuralların aksine, bu güzellik ister görsel, ister müzikal, bilişsel ve hatta matematiksel kökenli olsun, genellikle ondan her zevk aldığımızda beynimiz aktive oluyor. Dolayısı ile güzellik algısı, içinde bulunduğu farklı ortamlara, çağlara göre değişiyor, çünkü insanın heyecan duyduğu, ona tatmin veren “şey” ler de zaman içinde değişim gösteriyor.
Güzelliğin, estetik olanın genelleşmiş tanımı aynı kalsa da, toplumsal algısı çağlar boyunca böylece değişime uğruyor. Bireysel algının tatmin biçimi değiştikçe göreceli dediğimiz estetik algısı da değişiyor ve bu değişim kitlesel olarak hissedilir oluyor.
Vitrivius’tan Beaux-Arts a veya modernizm dönemine dek estetiğin tanımı mimarlıkta bir takım kurallar ile belirlenmiş durmuş. Doğanın sahip olduğu eşsiz sayısal oranlar, tekrarlar ve armoni, altın oran felsefesi ile insan üretimlerinin doğaya yakınlaşıp, belirli bir estetik çizgi üstünde olmasını sağlamış. Veya yine organik formların, bir genelleme yaparsak, daha estetik ve güzel bulunduğu kabul görmüş. Bunların temelinde hep genetik kodlarımıza yazılmış olan hayvani dürtülerimiz, yani doğanın ayrılmaz bir parçası olduğumuz gerçeği var. Günümüzde mimari estetik, müzikal estetik, bedensel estetik sorgulanır durumda. Bana göre, klasik müziğin armonisinden cazın protest tonuna, günümüzde yaygın olan elektronik müziğin deneyselliğine dek uzanan tüm okumalar aynı biçimde mimarlık için de yapılabilir. Ancak ben bu kez bedensel estetiğe değinmek istiyorum.
BEDENİN ESTETİĞİ
Tarih bize M.Ö. 40.yüzyılın bereketin simgesi kadın figürinlerinden,15. yüzyıldakidaki Urbinolu Venüs’e kadar etine dolgun, doğuran, doğurgan, yuvarlak hatlı, göbekli ve kalın bacaklı, kıvrımlı kalçalı kadınları gösterdi. Kadın bedeni estetiği 1960’lı yılların ünlü sıfır beden olan Twiggy isimli manken ile başka bir boyuta taşındı.
Bu dünyada yaşadığım yarım asır boyunca toplumda beğeni gören ideal kadın bedeni estetiği karşıma gittikçe uzayan bacaklar, koyulaşan tenler olarak çıktı. Oysa klasik Avrupa anlayışında, örneğin kadınların teni beyaz, bembeyaz olmalıydı. Güneş altında kararmış bir ten rengi, sınıfsal bir işaretti. Arazide, toprakta, tarlada çalışanların rengiydi. Kolonileri üzerinde yükselmiş Avrupa’nın kölelerinin rengiydi koyulaşmış ten; asil hanımların ve bayların elleri yıllarca eldivenler kullanarak kaçtı güneşin yakıcı ışın hüzmelerinden. Twiggy ile birlikte kabul gören mankenlerin ölçüleri sıfır bedenlere yaklaştıkça, bildiğiniz tüm moda şirketleri o mankenlere daha çok rağbet ettikçe, moda dergileri ve gazete sayfaları bu kadınları daha çok gösterdikçe toplumun ideal kadın bedeni algısı da sıfıra indi. Kemikler, kaburgalar artık açlık çağrıştıracak kadar sayılıyordu, moda endüstrisi açlıkla kendilerini var etmeye çalışan genç kızların acıklı hikayeleri ile doldu. Bulimia hala gençliğe miras kalmış bir alışkanlık olarak varlığını sürdürüyor. Bu gerçekliğin içinde bir ömür yaşamış olan ben ve 15. yüzyıldan kalma bedenim, içinde bulunduğumuz günlerde yaşanan evrimi bu nedenle oldukça sarsıcı buluyoruz.
ÇEŞİTLİLİK VE FARKLILAKLARA SAYGI
Bu yeni çağın öncü anlayışı, çeşitliliğe ve farklılıklara saygı. Bu anlayış özellikle son on yılda, geçmişten gelen alışkanlıklara ve bağnazlıklara göz açtırmıyor. Sadece insan türünün değil, bitkinin ve hayvanın da varlığına, yaşam kalitesine ve farklılıklarına saygı, yeni dünyanın gerçeği. İnsanların farklı görünümleri, ten renkleri, cilt sorunları, kilo durumları, evrensel estetik normlarının dışındaki yüzleri artık daha çok karşılaştığımız bir aktivizm ile yüceltiliyor; tepkisellik artıyor.
Aslında ne yaman bir çelişki çağı aynı zamanda. Bir yandan body pozitivizm denen bu estetik yapıbozum dönemindeyiz, bir yandan da örneğin İstanbul’un her köşesinde kelliğine son vermek için saç ektiren çoğunluğu yabancı uyruklu insanlarla iç içeyiz. Bir yandan bedenimizi, kendimizi tüm kusurları ile sevelim diyoruz; diğer yandan yıllardır makyaj ile güzelleştirmeye çalıştığımız suretlerimizi filtreleyerek sunuyoruz sosyal medyada.
FARKINDALIK YARATAN TASARIMCILAR
Birkaç tasarımcı konuyu daha da ileri taşıyor. Farkındalığımız tokat yemiş gibi artsın diye tasarımın radikal gücü devreye giriyor böylece. Size bunlardan bahsetmeliyim:
Brezilyalı moda tasarımcısı Karoline Vitto, tasarımları ile beden pozitivizmi dediğimiz akımı bir adım öteye taşıyor. Tasarımcı ortaya çıkardığı giysilerle, iç çamaşırları ve aksesuarlarla, bedenimizdeki fazla etlerin estetiğini tasarlıyor. Kendi ifadesi ile, bize yıllardır saklamamız ve gizlememiz söylenen fazlalıklarımızı vurgulayan tasarımlara imza atıyor. Vittonun aksesuarları ile irice memenizin üzerine kalın bir bant çekip bastırarak onun alttan ve üstten alışılmadık biçimde fışkırmasını sağlayabilirsiniz. Belinizde, göbeğinizde, kalçanızda biriken yağlı bölgeleri dekoltenizle gösterebilirsiniz. Bu tasarımlarla vücudunuzdaki tüm katmanları ve kıvrımları kutlayabilirsiniz. Henüz 2019 yılında mezun olan Vitto, tasarım eğitimi için 2016 yılında Brezilya’dan geldiği Londra’da Central Saint Martins’te bir yıl okuduktan sonra Royal College of Arts’ta master yapmış. Tasarıma radikal yaklaşımı sunabilmesi ile bilinen RCA, dünyadaki tasarım eğilimlerini değiştiren pek çok profil yetiştirdi bugüne dek. Vitto dA üzerinde çok büyük etkisi olduğunu belirtiyor bu kuruluşun. Karoline’in tasarımları gerçekten de modadaki dönüşen estetik anlayışın, hazır moda markalarının birkaç büyük beden veya siyahi tenli manken kullanmaktan, moda dergilerinin kapaklarına kilolu kadınları yerleştirmekten öteye geçiremediği ortamda sıkı bir devrim yaratıyor beden güzelliği konusunda.
Diğer bir tasarımcı Micheale Stark da Londra’da çalışıyor, 27 yaşında. Couture denilen niş moda tasarımları ve iç çamaşırları üreten moda tasarımcısının son bustiyer koleksiyonu büyük bedenler için hazırlanmış ve kadın bedenini tamamen değiştiren bir yapıda. Bedeni ve duruşu bir nevi yeniden şekillendiriyor. Bunu yaparken beden kıvrımlarını amorf hale getirdiğinden bahsediyor Stark.
Tasarımcının kullandığı korseler ipekler, kadifeler kurdeleler, inciler ve zincirlerle birleşerek, etleri katlıyor. Bu zengin elementlerin kullanımını beden pozitivizminin sıradan algısına bir tepki olarak tercih ettiğini bildiriyor ve ekliyor: her beden iyi tasarlanmış giysileri hak eder. Stark’ın tasarımları belki de herkesin giymeye cesaret edebileceği formlarda değiller; zaten o yarattığı koleksiyondaki sanatsal yaklaşım ile öne çıkıyor, bu sanatın amacı beden estetiği üzerindeki tüm algılarımızı yerle bir etmek, bedenimizde bize fazlalık olarak dikte edileni bir tür klasik estetik öğelerle birleştirerek büyük bir zıtlık yaratmak. Sonuç kanımca gayet etkili.
YENİ MÜKEMMEL: AMORF
Modanın ve beden üzerindeki estetik algının değişmesi ile yükselen bir değer olarak amorf formların önümüzdeki dönemde bir eğilim olacağını buradan okumak mümkün. Amorf belirli bir formu veya şekli olmayan demek. Günümüze kadar güzellik ve estetik anlayışı kusursuz bir küre ise, yeni çağın estetik ve güzellik anlayışı, ellerimizle yapabildiğimizce yuvarlak bir kar topu gibi olacak, tümsekli ve çukurlu, biraz yamuk yumuk. Evet yamuk yumukluk, tasarıma dayalı tüm alanlarda, mimarlıkta, mekanda veya nesnelerde daha çok takdir görecek tahminimce. Bunun onlarca örneğini görüyorum, geliyor. Gel de Umberto Eco’yu yeniden anma! Ne doğru bir tesbitti: Güzellik denilenin monotonluğu ve tekdüzeliği karşısında, “çirkin” olarak adledilenin farklılığı, heyecanı aslolandı. Artık beynimiz bizlere bugüne dek öğretilenden farklı olanı arıyor ve sadece ondan heyecan duyuyor.
Kuşkusuz büyük bir meydan okuma estetik anlayışımız adına.