Bülent Vardar
9. BOĞAZİÇİ FİLM FESTİVALİNİN ARDINDAN
9. Boğaziçi Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması programı içinde, daha önce bu yıl Adana Altın Koza Film Festivali’nde de yarışan bir film, farklı bir içerik ve biçimle diğer filmlerden ayrılıyordu. “İçimdeki Kahraman”, temelde naif bir film ve Marwell dünyasından oldukça etkilenmiş ve “çakma Marwell” estetiği izlenimi veren bir yapım.
9. Boğaziçi Film Festivali, 23 Ekim’de start aldı ve 30 Ekim’de sona erdi. Çoktan rüştünü ispat ederek kurumsallaşmış bir festival kimliği kazanan Boğaziçi Film Festivali’nin, bu yıl da zengin bir programı vardı. Şüphesiz Antalya Altın Portakal, Adana Altın Koza Film Festivalleri’nde olduğu gibi, Boğaziçi Film Festivali’nin de öne çıkan bölümü, Ulusal Uzun Metraj Film yarışması… Festival programında aynı zamanda Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması, Kısa Kurmaca ve Kısa Belgesel Film Yarışmaları da yer aldı.
SEMİH KAPLANOĞLU FESTİVALİN AĞIR TOPU
Festivalin bu yıl Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması Bölümü’nde gösterilen filmlerin büyük kısmına, sinefiller Adana Altın Koza ve özellikle Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden aşinalardı. Yönetmen Semih Kaplanoğlu, genç sinemacıların çoğunlukta olduğu ulusal uzun metraj film yarışması kategorisinde, festivalin ağır topu olarak öne çıkıyordu. Kaplanoğlu, 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde beklediğini bulamamış ve “En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü” ile yetinmek zorunda kalmıştı. 9. Boğaziçi Film Festivali’nden ise eli kolu dolu olarak çıktı ve beklendiği gibi “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen” ve “En İyi Görüntü Yönetmeni” ödüllerini aldı. Kaplanoğlu, filmi ile bu yıl gerçekleştirilen 74. Cannes Film Festivali’nin, “Belirli Bir Bakış Bölümü”nde de yarışmıştı…
Diğer yandan genç yönetmen tanımlaması, “zihinsel gençliği” vurgulamak açısından ilk filmi “Eylül” ile iyi bir çıkış yakalayan ve son filmi “Kapan” ile duraklama içine girdiği hissini veren Cemil Ağacıkoğlu’nu da kapsıyor bence…
İLK UZUN METRAJLI FİLMLER İÇİN FESTİVALLERİN ÖNEMİ
Film Festivalleri, ilk uzun metrajlı filmini çeken yönetmenlerin de podyuma çıktığı ve kariyerleri açısından önem taşıyan etkinlikler. Film festivallerinde yarışan kimi filmler, festival programına dahil olmamış olsa, muhtemelen vizyonda yer bulmak açısından da zorlanabilecek filmler...
Sinema yazarı ve “Sadri Alışık Tiyatro Sinema Oyuncu Ödülleri”, Sinema Oyuncu Ödülü Jüri Üyesi sıfatlarıyla, her yıl ülkemizde yeni çekilen pek çok film örneğini izleme fırsatı buluyorum.
SİNEMAMIZ NEREYE GİDİYOR!...
Özellikle son yıllarda sinemamız nereye gidiyor sorusu kafamda daha fazla yankılanmaya başladı. Bu soruyu sormama neden olan olgu ise, anaakım dışında kalan, ama kendilerini festivallerde ifade etme fırsatı bulan bağımsız yapımların, dertlerini sinema dili aracılığıyla ifade etmedeki tıkanıklıklarından kaynaklanıyor.
Bu tıkanıklığın başında, bir öykü anlatmak yerine durumları göstermek ısrarcılığı yatıyor. Sinema sanatı son tahlilde öykü anlatma sanatıdır. Bu öykü şüphesiz auteur bir yönetmenin süzgecinden geçerek oluştuğunda, anaakım sinemanın öykü anlatma stilinden farklılıklar taşıyacaktır.
SİNEMATOGRAFİK ÖYKÜ TIKANIKLIĞI
Diğer yandan sinematografik öykü tıkanıklığı, senaryo başlığı altında geçmişten bugüne sinemamızın en önemli sorunu olarak değişik kesimlerce dile getirilmiştir. Gerek edebiyat sanatı açısından gerekse de sinema sanatı açısından dramaturji kavramı önemlidir ve bir öykünün kurulmasında ve anlatılmasında da ana eksendir. Senaryoda her şeyin iyi gittiğini sanmak, bir yönetmeni filminde de her şeyin yolunda gittiğine inandırabilir. Bu algı özellikle kısa öğrenci filmlerinde çok yaygın görülür. Ama sonu çoğu zaman hüsranla biter. Tıpkı rüyanın sanal gerçekliğinin, yaşam gerçekliğine dönüldüğünde yarattığı hayal kırıklığı gibi...
Sinemamızda 1990’larda ortaya çıkan “bağımsız sinema” anlayışı, durumların yansıtılmasına yoğunlaşmaya başladı. Şüphesiz yaşamda, sinemadaki gibi kurmaca öyküler içinde yaşamıyoruz. Her ne kadar kapitalist sistemin ve onun gerçek egemeni olan “Çok Uluslu Şirketlerin” (ÇUS) sanal gerçekliğini yaşamak zorunda kalsak bile... Çünkü gerçek yaşam ve gerçek zaman kurgulanamaz. Yaşam gerçek anlardan ve onların içindeki durumlardan oluşur. Sinemayı sanat yapan niteliklerinin başında kurgu gelir. Sinema bir zaman ve mekan yaratma sanatıdır. Bu bağlamda en önemli enstrümanı ise kurgudur. Bağımsız sinema anlayışı gerçeği daha dolaysız ifade edebilme açısından bir avantaj sağlasa da, gerçeği yaşamakla gerçeğin suretini seyretmek aynı etkiyi yaratmaz; çektiğiniz bir belgesel film olsa bile...
Diğer yandan sinema akademisyeni sıfatımla bugüne kadar pek çok öğrenci filmi izledim ve değerlendirme jürilerinde bulundum. Bir filmin en temel unsurlarının başında gelen sesler anlaşılmadığında, jürilerde öğrenci filmlerini izlemeyi bırakırız.
SİNEMAMIZ AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR SORUN: SES !
Festivallerin ulusal uzun metraj film yarışması bölümüne katılan bazı filmlerin, hala daha sesle ilgili ciddi sorunlarının bulunması ve kimi filmlerin seslerinin anlaşılmamasına karşın seyircinin bu filmleri izlemeye mahkum edilmesi ise daha anlaşılmaz bir durum...
9. Boğaziçi Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması programı içinde yer alan, daha önce bu yıl Adana Altın Koza Film Festivali’nde de yarışan bir film, farklı içerik ve biçimiyle diğer filmlerden ayrılıyordu. “İçimdeki Kahraman”, temelde naif bir film ve Marwell dünyasından oldukça etkilenmiş ve “çakma Marwell” estetiği izlenimi veren bir yapım. "İçimdeki Kahraman" filminde babası tarafından bir süper kahraman olduğuna inandırılan Kahraman'ın, kaza sonucu kaybettiği babasını, süper güçlerini keşfedip, geri döndürmek için giriştiği mücadele anlatılıyor.
Film gösterimi sonrasında gerçekleştirilen soru cevap bölümünde konuşan yönetmen Sinan Sertel, filmi daha komik unsurlarla doldurabileceklerini, fakat bunu tercih etmediklerini belirterek, "Seyirciyi çok ciddiye alan biriyim. Seyirci ne der, onunla ilgileniyorum. Biz ortaya ne çıkmaması gerektiğini daha çok konuştuk, dikkat ettik" derken; filmin oyuncularından Cüneyt Yalaz, bir oyuncunun farklı potansiyellerini açığa çıkarabilecek bir rol oynadığını ve filmde rol almasının bu açıdan eşsiz bir tecrübe olduğunu vurgulamış;Ulvi Kahyaoğlu ise "Çağdaş" karakteri üzerine çok çalıştıklarını dile getirerek, "Çok kolay olmadı ama güzel bir şey ortaya çıktı, ben mutluyum" diyerek film hakkındaki düşüncesini açıklamış.
İçimdeki Kahraman filminde, sinematografik bağlamda yönetmenin öncelikli başarısı hemen deşifre olmadan birden fazla karakteri canlandıran oyuncular... Bu bağlamda Öykü Naz Altay’ın “Kader” ve “Ahu”, Cüneyt Yalaz’ın “Hüsnü” ve “Davud” karakterleriyle Turgay Doğan’ın “Mustafa” ve “Rıza” karakterlerini canlandırması gibi...
EVDEKİ HESAP ÇARŞIYA UYMAMIŞ
Diğer yandan daha öncede vurguladığımız gibi seyirci gözüyle baktığınızda evdeki hesabın çarşıya uymadığı algısı öne çıkarken, yönetmen Sinan Sertel farklı bir şey denediğini ve sınırları zorladığını belirtiyor. Ama filmden damağımızda kalan ise, yukarıda özetlediğim gibi konusunu anlatmak açısından oldukça naif ve ödevine iyi çalışmış bir sinema okulu öğrenci filmi oluyor.
9. Boğaziçi Film Festivali Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması filmlerinden “Vahşi Kökler” (Külön Falka) ise, yalın öyküsünü ekonomik sinema dili ve etkili oyunculuklarla anlatan ve oldukça sahici olduğunu duyumsatan bir filmdi. Uçlarda yaşayan Tibi (Gusztav Dietz) alkollü araba kullanırken yaptığı kaza sonrasında eşini kaybeder. Bu trajik durum küçük kızı Niki’nin (Zorka Horvath) yaşamını çok olumsuz etkiler.
Günümüzde otoriter yönetim altında ve AB’nin zayıf halkalarından birisi olan Macaristan toplumunun kaybedenlerinden bir baba ile küçük kızının dramatik öyküsünü, yalın ve oldukça etkili bir şekilde anlatan bu minimal film; Boğaziçi Film Festivali Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması seçkisindeki dikkat çeken yapımlardan birisi olarak öne çıkıyordu. Özellikle küçük Niki karakterini canlandıran Zorka Horvath’ın oyunculuk başarısını vurgularken; filmin basık ve soğuk dünyasını içimize zerkeden film müziğinin başarısını da eklemeden geçmeyelim.
KAYNAKLAR: