Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Ölüm adın 'like' olsun!

Teknoloji ilerliyor, cep telefonları gelişiyor ama sosyal medya kültürümüz maalesef yerinde sayıyor. Whatsapp'ta noktalama işareti yüzünden çıkan kavgalara, Facebook'ta bol "emoji"li doğum günü kutlamalarına alıştık belki... Ama bir vefat haberine hâlâ on binlerce kişi "beğeni" gönderebiliyor! Tıpkı bu hafta Pelin Batu'nun başına geldiği gibi...

Oyuncu ve yazar Pelin Batu, hafta içi annesi Nevra Batu'yu kaybetti. Âdetten olduğu üzere, bu haberi yakınlarına duyurması gerekmekteydi ve Twitter tam da bu iş içindi.
Gelin görün ki Batu'nun duyurusu kısa sürede 47 bin "beğeni" alacaktı! Evet, Nevra Hanım'ın fotoğrafının altına beş bin kadar taziye mesajı da yazılmıştı. Ama haberi "like" edenlerin sayısı neredeyse on kat fazlaydı.
İyi de böyle acı bir haberin beğenilecek ne tarafı vardı? Yoksa Pelin Batu'nun duyuruya eklediği duygusal mesaja mı yönelikti bu sanal "kalp"ler?.. Yani "haber"den ziyade "içerik" mi ön plandaydı? Belki de bir başsağlığı cümlesi yazarak Pelin Batu'yu yormak istemeyenler, "haberi aldıklarını, acıyı paylaştıklarını" kısa yoldan böyle belli ediyorlardı.
Derken Batu, cenaze töreniyle ilgili yer ve zaman bildirecek, bu "enformasyon" da binlerce beğeni alacaktı. Demek ki işin içinde başka bir tuhaflık vardı.

Sadece Pelin Batu gibi ünlüler değil, biz "ünsüz"ler de aynı tecrübeyi zaman zaman yaşıyoruz. Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde örneğin; eski iş arkadaşlarımızı, uzak akrabaları ve konu komşuyu yüzlerce beğeniyle ekranları başında hazır ve nazır buluyoruz! Ve öyle zor bir günde tepkimizi içimize atıp, "Ne var bunda beğenecek, a gafil?!.." diye soramıyoruz…

SUÇLU 'LIKE' BUTONU MU?

Zira sadece Pelin Batu gibi ünlüler değil, biz "ünsüz"ler de aynı tecrübeyi zaman zaman yaşıyorduk. Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde örneğin; eski iş arkadaşlarımızı, uzak akrabaları ve konu komşuyu yüzlerce beğeniyle ekranları başında hazır ve nazır buluyorduk! Ve öyle zor bir günde tepkimizi içimize atıp, "Ne var bunda beğenecek, a gafil?!.." diye soramıyorduk.
Sadece kişisel acılarda değil, kitlesel felaketlerde de aynı tuhaflığa şahit oluyorduk. Artık Ekvador'da yüzlerce kişiyi öldüren deprem de Irak'taki intihar saldırısı da beğenilip geçilen sıradan hadiselere dönüşüyordu. Neticede "sosyal medya" dediğimiz bir "like etme", "like bulma" dünyasıydı!
İyi de gördüğümüz "şey" Instagram'daki sevimli kedi, macera dolu seyahat ya da şık yemek sofraları değildi ki... İnsanlık ne ara acıların önünde bu kadar duyarsız, trajediler karşısında acımasızlaşmıştı? Yoksa sorun "like" butonunda mıydı?

'EMOJİ' YOKSA İLETİŞİM DE YOK!..

Bunu ilk sorgulayan Facebook olacaktı. Tek bir beğeni simgesinin bütün duyguları karşılamadığını fark eden şirket; ağlayan, hayret eden ve kahkaha atan suratlarla kullanıcıların vereceği tepkileri çeşitlendiriyordu. Şimdi sosyal medya güllük gülistanlık olacak, verilmek istenen mesajlar tek "tık"la yerli yerine ulaşacaktı!
Ama tabii ki böyle olmadı! Bu kez de aldığımız reaksiyonun anlamını çözemiyor, yine iletişimde kopukluklar yaşıyorduk. Acaba "kızgın surat" ifadesi, paylaştığımız siyasi gelişmeye mi yönelikti yoksa şahsımızı mı hedeflemekteydi? Sahi, el emeği göz nuru hırkamıza gelen "gülen surat" neyin nesiydi? Arkadaşımız örgümüzle dalga mı geçmekteydi?
Doğum günleri farklı mıydı peki? Kutlama dileğinin sonuna noktalama işareti bile koymayan kuzenimiz bizi defibela kabîlinden mi tebrik etmekteydi? Bu durumda en çok pasta ve konfetiyi gönderen sigortacımız mı canımız ciğerimizdi?
Yine ortak bir dilde buluşamamıştık. Whatsapp'ta sonuna "gülücük" konmazsa esprilere bile alınıyor, bin senelik dostlarımıza gönül koyuyorduk. Sanal hayatımızda "emoji"lerle de "emoji"siz de yaşayamıyorduk.



SÖZCÜK TEHLİKELİDİR!
 
Şimdi iğneyi kendimize batırmanın zamanıydı. Uluslararası eğitim testlerinde, "okuduğunu anlamayan" öğrenciler yetiştirdiğimizi uzun zamandır duyuyorduk. Hatta en milliyetçi siyasetçilerin ana dillerini doğru dürüst konuşamadığını, "de" ve "da"ları ayırmak şöyle dursun, okul tahtasına "yumuşak g" yazamadıklarını görüyorduk!
Elimize kitap almıyor, okumayı zül addediyorduk. Zira Prof. Dr. Tayfun Atay'ın tabiriyle, "(...) sözlü (folk) kültürden görsel (pop) kültüre 'sıçramış' bir toplum"duk. "Batı’da kitlesel bağlamda yaklaşık 500 yıllık bir sürece yayılan yazılı kültür döneminin bizim coğrafyamızda neredeyse hiç belirginleşmemesi"nin sonuçlarını yaşıyorduk. *
Ve "Gutenberg Galaksisi"ni solumadan "Bill Gates Galaksisi"ne ışınlanan bizler, şimdi "emoji"lerden medet umuyorduk. Elimizde en ileri teknoloji vardı ama adabımuaşeret nedir, bilmiyor; ısrarla öğrenmiyorduk.
Bu durumda yazmaya üşendiğimiz taziye dileklerini "like"larla, sevgi sözcüklerini rengârenk kalplerle ifade etmek haliyle kaçınılmaz oluyor.
Zaten "Eğitim seviyesi arttıkça oy oranımız düşüyor!" diye ülke yöneten bir anlayış, kelime dağarcığıyla düşünme, düşünme ile muhalefet potansiyeli arasındaki korelasyonu çok iyi biliyor!

* Prof. Dr. Tayfun Atay, “Meşhuriyet Çağı'nda yazar olmak!”, T24, 17 Eylül 2019

- Pelin Batu ve ailesine başsağlığı ve sabır dileklerimizle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi