Melda Onur
Sokaktaki köpekler sahipsiz değil, Devlet onları 20 yıl önce sahiplendi
TBMM’nin Basın Koridoru o gün pek neşeliydi; zira alışılmadık bir toplantı olacaktı. 15 Şubat 2012 günü, basın toplantılarının en fiyakalı saati olan 11:00’de Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, yanında AKP Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı olmak üzere koridora geldi. BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri de katılımcılar arasındaydı. CHP adına ise Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran ve bir de ben vardık. Basın toplantısına hayvan hakları savunucularından sanatçı Yonca Evcimik ve HAYTAP Başkanı Avukat Kemal Şenpolat da eşlik etti. Peki ne olmuştu da böyle bir araya gelinmişti? Başa dönelim:
21 yıllık kısırlaştırma vaadi
AKP’li yılların Çıraklık Dönemi gelecekte yıkacakları her şeyi önceden “yapmakla” geçti. Hayvanlar da bu yap-boz’dan nasibini aldı. . 3 Kasım 2002’de iktidara gelen AKP, dünya ile entegrasyon için imzaları birbiri ardına atarken "Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi'ne de taraf oldu. Bu sözleşme ile yerel yönetimlere, gönüllü kuruluşlar ile birlikte iş birliği yaparak sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların korunması için hayvan bakım evleri ve hastaneler kurulması görevi verildi. Kontrolsüz üremeyi engellemek için de toplu yaşanan yerlerde beslenen ve barındırılan hayvanların kısırlaştırılması esası kabul edildi. Bugün hala tartışmaların odağında yer alan ve kısırlaştırmayı getiren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ise bundan tam 20 yıl önce 1 Temmuz 2004 yılında yürürlüğe girdi.
Sahipsizler mi gerçekten
Bugün “başı boş” “sahipsiz” “sokak” sıfatlarıyla tanımlanan hayvanlar, 5199 Sayılı Yasanın 4. Maddesinin (b) fıkrası ile devlet tarafından 20 yıl önce sahiplenilmiş oldu. Zira “Sahipsiz hayvanların da sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir” hükmü getirildi. Bu hükmü, “bu hayvanların sahibi devlettir” olarak yorumlamak gerekir diye düşünüyorum. Yasa “sahipsiz ya da güçten düşmüş hayvanların 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanunu’nda öngörülen durumlar dışında öldürülmelerini de yasaklıyordu. Zaten ne zaman siyasi konuşmalarda bu yasadan söz açılsa müslümanlıktan, Hz. Muhammed’in hayatından ve sözlerinden örnekler verilerek bu topraklarda hayvan sevgisi vurgulanıyordu.
Mağdur olmaktan fail olmaya
5199 sayılı yasanın en çok eleştiri aldığı yönü şuydu: Yasa hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranmayı, acımasız ve zalimce işlem yapmayı, dövmeyi, aç ve susuz bırakmayı, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakmayı, bakımlarını ihmal etmeyi, fiziksel ve psikolojik olarak acı çektirmeyi, işkence yapmayı, hayvanlar ile cinsel ilişkide bulunmayı (Neyse ki 2021 yılı değişikliği ile bu ifade “cinsel saldırıda bulunmak” olarak düzeltildi) yasaklıyor ve ceza öngörüyordu ama bu suç değil kabahat olarak kalmıştı. Böylece hayvanlara işkence eden, öldüren, tecavüz edenler küçük para cezasıyla kurtuluyor, aramıza karışıyordu. Bu durumu düzeltmek -yeterli gelmese de- 2021’de yani 27. Dönemde yapıldı, cezalar artırıldı. Ama yaşatmaya çalışılan bu hayvanlar bir süredir aynı ağızlardan öldürülme tehdidi alıyor.
Esas amaç ne?
Esas amaç öldürmek mi gerçekten emin değilim, ama ölümü gösterip sıtmaya razı etmek olma ihtimali hayli yüksek. Çünkü iktidarın çıraklık evresinde giriştiği bu hayvansever hallerden şikayetçi olan seçmenleri dikkate aldığı açık. Bu şikayetlerden öne çıkansa, 2004 yılındaki yasaya konan ve 6. Maddede hala var olan “… Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır” cümlesi. Çünkü şikayet edilip belediye tarafından alınan hayvanın bir daha geri getirilmesini istemeyen vatandaşların sayısı hayli fazla. Hak savunucuları ise köpeklerin bakımının yapıldıktan sonra doğal ortamlarına bırakılmaları konusunda hassaslar.
Geri bırakma
Girişte sözünü ettiğim ortak basın toplantısının vardığı yer Çevre Komisyonunda bir alt komisyon oluşturarak yasada memnuniyetsizlik yaratan konuların gündeme alınması ve değiştirilmesi çalışması olmuştu. Bu esnada AKP’nin hazırladığı tasarıda sokak hayvanlarının alınarak Doğal Yaşam Parkı adı altında, şehirden uzak barınaklara götürülmesi vardı. Bu duyulunca çok sayıda itiraz oldu. Zira şehre ve insanlarla yaşamaya alışmış bu hayvanların gözlerden uzaklaştırılması ölüme davetiye demekti. Fiili durum yaratarak komisyona soktuğumuz hak savunucularıyla komisyon arasında kıyasıya tartışmalara neden oldu ve sonunda vazgeçildi. Sadece okul bahçesi, çocuk parkı ve ibadet yerlerinin bahçelerine bırakılmaması not düşüldü kadük kalan tasarıya.
Doğal yaşam parkları
İktidarın uyutma ile el yükselterek hak savunucularını Doğal Yaşam Parkları denen hayvanlara açık cezaevlerine razı etmeyi düşündüğünü sanıyorum. Bu alanların bir rant kapısı olacağı, İstanbul’da zaten bir avuç kalmış yeşil ve orman alanlarının bu bahane ile imara açılacağı, esas amacın bu olduğu yönünde çok görüş var. Ben tek amacın bu olduğunu sanmıyorum. Köpeklerden kurtulmak için gerekirse en maliyetsiz şekilde hayvanları fırına atıp yakacak bir vicdansızlığın var olduğunu düşünüyorum. Ama hak savunucuları yani hayvanseverler en sağı solu belli olmayan ve ülkenin her konuda bölündüğü geleneksel çizgiden ayrı olan bir kitle. Ağır sonuçları olur.
Belediyelere yük mü?
Bir diğer görüş bu işin CHP’nin de pek çoğunu aldığı belediyelere yıkmak, zora koşmak. Ben bunun zaten öncelikle belediyeler tarafından çözülmesi gerektiğine inanıyorum. Ama Bakanlık içerisinde bir Veteriner Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün kurulması gerek. Büyükşehirlerde artık veteriner hizmetlerinin daire başkanlığı seviyesinde örgütlenmesi lazım. Ve en önemlisi ilçe belediyelerinde veteriner müdürlüklerinin kurulmasının zorunlu hale getirilmesi lazım. Ayrıca belediyelerin barınakları şehrin dışında olacağı için şehirde de acil müdahale birimleri ve daha çok veteriner istihdamı gerekiyor. İstanbul özelinde İBB’nin iyi bir örnek ortaya koyacağına da inanıyorum.
Bunlar da yetmez
Varsayalım gözü karartıp sokak köpeklerini öldürdünüz. Peki ya sınırlardan yolcu beraberinde giren cins hayvanlar ne olacak? Ya da bunların üretim çiftlikleri nasıl kontrol altına alınacak? Köpek dövüşleri hala devam ederken sokakları vahşileştirilmiş köpeklerden nasıl arındıracaksınız? Dövüş köpeklerine antrenman olsun diye parçalatmak üzere kullanılan yavru sokak köpeklerini toplasın diye çocukları madde bağımlısı yapan çeteleri ne yapacaksınız? Ya da “iktidarsızlığa iyi gelir” diye köpeklere tecavüz edenlerin bu çocukları kullanmasını. Nereden mi biliyorum. Hepsi TBMM komisyon tutanaklarında var. Neyse pazar pazar tadınız kaçmasın.
İşte o basın toplantısı sonunda Hasip Kaplan’ın dediği gibi “sözünde durmayanı kediler patilesin.”