Özlem Yalım
Müzik ve teknoloji
Çok sevgili yazarlarımdan Thoreau, “Bir insana gökyüzü nasıl görünürse, aklı da öyledir. Bazıları orada sadece bulutlar görür; bazıları harikalar ve alametler; bazıları nadiren yukarı bakar; başları, zalimlerinki gibi, yere doğrudur. Bazıları orada dinginliği, saflığı, tarifsiz güzelliği görür. Dünya panoramayı görmek için koşar, oysa gökyüzünde çok az kişinin görmeye gittiği bir panorama vardır.” der. Yaratıcı beyni diğerlerinden ayırt eden çok iyi bir alıntı olarak defterime not etmişimdir bunu uzun yıllar önce.
Gök yüzündeki bulutlara bakmayı, onlardan yeni anlamlar çıkarmayı sevenlerdenim. Üstelik bu zihin oyununu gece karanlığında da, artık şehirde belli belirsiz görülen yıldızlar ile de yaparım. Benim gibi yıldız haritalarını bilmeyen biri olduğunuzda, bir şeyleri keşfetmek oldukça keyiflidir. Yeni yılın ilk günlerinde sadece durup etrafıma bakarım bu yüzden. Ön yargısızca, hemen sonuçlara varmadan, izlerim, dinlerim, bilgilenirim, düşünürüm, incelerim, kıyaslarım, sindiririm. İyi gelir.
Bu hafta çello çalan bir robot kolu gördüm; muhtemelen daha önce de görmüş, ama hızla kanıksayarak yanından geçmiştim. Bu kez bu görüntü çok sıklıkla gördüğümüz hoplayan, zıplayan, çay servisi yapan, ev temizleyen bir robot görmekten daha çok düşündürttü beni. Gökyüzünde akıp giden bulutlar gibi izlediğim robot- müzik ilişkisini öğrenmek üzere durdum bu kez.
Önüme düşen video İsveçli Müzisyen Fredrik Gran’ın geliştirdiği ve yanılmıyorsam 2022’de tanıttığı iki robot kolunun çaldığı müziğe aitti. Gran ve robot kolları o günden bu yana çeşitli sahnelerde kusursuz bir gösteri sunuyor. Gran’ın yayınladığı tüm videoları ilgi ile izledim; oldukça epikler.
Makinenin müzikle buluşması her zaman ilgi çekici.
CNN, 2017 yılına ait haberinde bizleri müzik düzenleyen ilk yapay zeka robotu Shimon ile tanıştırıyor. Shimon, dört ölçü başlangıç verildikten sonra, kendi müzik düzenlemelerini yaratıyor ve kusursuzca çalabiliyor. Hafızasına, o gün için 5000 beste yüklenmiş o da bunların arasından özgün düzenlemeler sunuyor ve CNN, bundan 6 yıl önce, belki de yaratıcılığın sadece insanlara özgü olmadığını müjdeliyor. Shimon’un yaratıcısı Gil Weinberg müzik teknolojisi alanında tanınmış bir müzisyen, mucit ve profesör. Müzik, robotik ve yapay zeka alanlarının kesişimindeki çığır açan çalışmalarıyla tanınıyor. Georgia Tech Müzik Teknolojisi Merkezi’nin kurucu direktörü ve Georgia Teknoloji Enstitüsü’nde Müzik ve Etkileşimli Bilgisayar Bilimi bölümlerinde profesör olarak görev yapan Weinberg, 2017 yılında CNN ‘in haber yaptığı Shimon’u ilk kez 2009 yılında yayınladığı bir tez çalışması ile dünyaya tanıtmış.
Weinberg’in araştırmaları, insan yaratıcılığını ve ifadesini artıran yenilikçi müzik enstrümanları ve teknolojileri geliştirmeye odaklı. Gerçek zamanlı olarak insan müzisyenlerle etkileşim kurabilen robot müzisyenler yaratıyor, böylece insan ve makine performansı arasındaki sınırlar da gittikçe bulanıklaşıyor. Teknolojinin müzik ile buluştuğu ortamlar arttıkça insanlık için yeni müzik deneyimleri ortaya çıkıyor.
Akademisyen olan ve araştırmalarını aralıksız sürdüren Weinberg aynı zamanda yetenekli bir müzisyen. Çeşitli topluluklarda caz davulcusu olarak sahne alıyor. Bir yandan da müzik uzmanlığını ve teknolojiye olan tutkusunu bir araya getirerek müzik yaratımı ve performansının sınırlarını zorlayan çalışmalara imza atıyor.
Robotlar ve müzik söz konusu olduğunda, dünyaca öncü bir ismi daha anmadan geçemeyiz: Nigel John Stanford.
Stanford, Yeni Zelandalı bir müzisyen ve görsel sanatçı. Elektronik müzik ilgilisiyseniz asla kayıtsız kalamadığınız müzik videolarını son on yıldır takip ettiğim bu sanatçı, kariyerine bir rock grubunda baterist olarak başladıktan sonra elektronik müziğe geçiş yapmış. Stanford, ses dalgaları ile fiziksel unsurlar arasındaki etkileşimi sergileyen “Cymatics” adlı müzik videosuyla tanınırlık kazandı. Video viral oldu ve milyonlarca kez izlendi. Stanford müziğini, “elektronik, ambiyans ve klasik türlerin öğelerini birleştiren, genellikle sinematik ve atmosferik ses manzaralarını içeren bir tür” olarak tanımlıyor. Sanatçı yayınladığı albümlerle birlikte sunduğu müzik videolarında yeni teknolojiler ve görsel efektlerle deney yapmaya devam ediyor. Stanford’ın çalışmaları, müzik ve bilim arasındaki ilişkiyi keşfeden, ses, görseller ve teknoloji arasındaki ilişkiyi araştıran izlemesi oldukça keyifli bir yolculuk. Bundan altı yıl önce yayınladığı Automatica albümü izlemelere doyamadığım ama nedense yine de bugünkü kadar önemsemediğim bir çalışma idi.
Bu tür girişimlerin sayısı son on yıl içerisinde pek çok biçimde karşımıza çıktı. Galiba bunların tümünü müziği icra eden, müzikal performansı gerçekleştiren makineler olarak gördük. Bu yıl ise bambaşka bir formatı idrak ediyoruz. Yapay zeka ile öğrenen makinelerin kendi yaratıcı üretimlerine tanık oluyoruz. Edebiyat, sanat, mimarlık, tasarım alanlarında yoğun bir biçimde kaygı uyandıran makine öğrenmesi, kuşkusuz müzik alanında da farklı deneylerle yaşamımızı kaplıyor.
Bengaluru’da henüz otuzlu yaşlarında olan Siddharth Bhardwaj ve Mansoor Rahimat Khan tarafından geliştirilen yapay zeka tabanlı beatoven.ai, türünün en güncel örneklerinden biri.
Yapay zeka müzik oluşturucuları diğer tüm alanlarda olduğu gibi mevcut müzik kompozisyonlarındaki kalıpları analiz ediyor, bu verişi çeşitli formlarda algoritmalara aracılığı ile derliyor ve işliyor. Bu algoritmalar, benzerleri gibi müzikal yapı hakkında derin bir anlayış geliştirmek için büyük müzik veri kümeleri üzerinde eğitilebiliyor. YZ müzik jeneratörleri, müzikteki kalıpları ve yapıları analiz ederek, insan besteciler tarafından yapılanlara benzer orijinal kompozisyonları artık rahatça oluşturabiliyor.
YZ tarafından üretilen müzik, belirli bir stile veya ruh haline uyacak şekilde özelleştirilebiliyor; böylece özellikle ticari amaçlarla kullanılan örneğin film ve reklam müzikleri gibi alanlarda yapay zekanın yaygınlaşması hızlanıyor. Kullandığım son derece basit ve yaygın video uygulamalarında, son birkaç yıldır zaten bu tür bir müziği de oluşturabiliyor ve ekleyebiliyorum. YZ müzik jeneratörleri, tüm diğerleri gibi zaman içinde gelişecek, daha çok öğrenecek ve giderek daha sofistike kompozisyonlar oluşturacaklar.
Bununla birlikte, bazıları yapay zeka tarafından üretilen müziğin insan bestecilerin duygusal derinliği ve yaratıcılığından yoksun olduğunu savunuyor. Bu tartışma, hemen hemen her alanda karşılaştığımız bir yapay zeka tartışması olarak bu yıl da günlerimizi dolduracak gibi görünüyor. Görebildiğimiz tek şey, pek çok alanda olduğu gibi yaratıcı endüstrilerin de pek çok alanında teknolojinin ipleri ele alacak olması.
Makinelerle rekabet edebilmek için artık insanlar kendilerini daha çok eğitmeli, daha çok öğrenmeli sanki, ne dersiniz?
Sevgili Okuyucularım, buradaki son yazım; bu sayfalarda düşüncelerime yer veren Gazete Pencere Pazar ekinde penceresini bana aralayan sevgili Yavuz Oğhan’a ve bizi buluşturan değerli hocam Tayfun Atay’a, her hafta destek sağlayan Pencere Pazar ekibine sonsuz teşekkürlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Bu sayfaları paylaştığım tüm diğer yazar arkadaşlarımla birlikte olmak onurdu.