Mehmet Şimşek’in okuduğu raporda ne var?

TBMM’de 24. Dönem birlikte çalıştığımız bir grup kadın milletvekili olarak, geçtiğimiz Perşembe günü Ankara’ya, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e başkanlığı için hayırlı olsun ziyaretine gittik. Zira araya seçim girmişti, gündem de malum yoğundu, biraz geciktik. Sabah 11:00’deki Ankara-İstanbul uçağına bindik. Uçak dolmuş görünüyordu, benim yanımdaki koltuk boş kalmıştı. Ben telefonla oyalanırken, “müsaadenizle” diye yan koltuğa oturmak için önümden geçen son yolcuyu fark ettim. Başımı kaldırıp baktığımda, elinde bilgisayarı gürültüsüz patırtısız uçağa binen son yolcunun Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olduğunu gördüm. “İyi yolculuklar, sayın bakan” cümleleri dilimden dökülürken şaşkınlığımı da gizlemeye çalıştım. Onca yıl aynı koltuklarda gittik geldik ama hiçbir zaman yanıma bir bakan denk gelmedi. Zira bakanlar biraz gürültülü binerler; korumalar, çantasını-dosyasını taşıyanlar, danışmanlar derken uçağa “protokol” geldiğini anlarsınız, öyle sıradan vekil ya da eski vekil yanına pek denk düşmezler. Ya da çoğunlukla Ankara-İstanbul arasını uçakla yarışan lüks araçlarıyla konvoy halinde kat ederler. Doğrusu şaşırmıştım. Kendimi tanıttım, karşılıklı kısa bir hatır sormanın ardından seyahat başladı. İnsan yanında son yılların en göz önünde bakanlarından biri oturunca ister istemez ne yazıyor, ne çiziyor, ne okuyor, merak ediyor. Bakan Şimşek bir hayli büyükçe tabletini açtı ve slaytlar halinde bir rapor incelemeye başladı. Göz ucuyla baktım; grafikler ve özet açıklamaların üstündeki büyük puntolu başlıklar, görme hatta okuyabilme hizamdaydı. Hani başka birinin okuduğu rapora böyle yandan gizli gizli bakmanın ayıp olduğunu bilsem de Maliye Bakanı’nın dikkatle okuyup üzerine notlar düştüğü, bazı paragraflara daireler çizdiği bu dokümanın kamuya açık olduğuna kendimi ikna ettim. Anladığım kadarıyla rapor pek çok başlıkta Türkiye’nin değerlendirmesini yapıyordu. Raporda OECD rakamlarına ve değerlendirmelerine fazlasıyla yer verilmekle beraber sanki farklı kaynaklardan veriler vardı. Dikkatimi çeken ise, raporun fırsatlardan çok risklerden oluşmasıydı. Yani daha çok ülkenin olumsuz başlıklarına ağırlık verilmişti. Veya her şey vardı da bakan o başlıklarda daha çok oyalandı, okudu, yazdı, çizdi, ben de görebildim. Yazdı çizdi derken dijital kalemiyle işaretlemekten söz ediyorum. Öyle cepte kağıt-kalem, dosya falan yok.

Peki neleri dikkatle okudu.

Eğitim başlıkları üzerinde daha uzun durdu. Neydi bu başlıklar? Eğitimden Memnuniyetsizlik. Yine Eğitim’de OECD Sıralamasında Başarısızlık. O bunları okurken Bakan Şimşek’in Batman’dan yoksul bir aileden çıkıp yurt dışına gidip başarı gösterip dünyanın hatırı sayılır bir finans aktörü olmasını düşündüm. Kendi okuduğu yıllardaki durumla bugünü kıyaslıyordur umarım dedim içimden. Bir diğer başlık Kent Nüfusundaki Artıştı. Öyle ya tarımın bitişi, artık köyden kentlere de değil, küçük şehirlerden megapollere nüfus akışı, kentlerdeki nüfus baskısı son yıllarda Türkiye’nin en önemli riskleri arasında. Son günlerde Cumhurbaşkanının dilinden düşürmediği düşük doğurganlık ve yaşlanan nüfus başlığını da dikkatle okudu. Her ne kadar Cumhurbaşkanı bunda muhaliflerin yaşam tarzına yüklenerek açıklamaya ve ters algı oluşturmaya çalışsa da, iktidarının başından beri istediği 3 çocuktan biri yurt dışına gitmek istiyor, diğeri evlenip çocuk yapmak için para bulamıyor, diğeri cumhurbaşkanına – ailesi verse de – oy vermiyor. Bu bir istatistik değil elbette, gözlem. Bir diğer başlık yapay zekanın istihdama etkisi idi. İşte bu da bir risk olarak ortaya çıkıyor elbette. Çok yeni olarak gündeme getirdiği “karbon ayak izi vergisi” muhtemelen bu raporda vardı. Zira “Neden Yeşil Dönüşüm” “Yenilenebilir Enerji” gibi çevre odaklı başlıklar vardı. Aslında “karbon ayak izi vergisi” dünyada olan bir şey ama bizde dile getirildiğinde bunun gerçek amacı için kullanılmayacağına inanç o kadar güçlü ki. Sonuçta deprem vergileriyle yol yapılmış bu ülkede. Aklıma hep yıllar önce Frankfurt’da marketten alışveriş ederken orada yaşayan arkadaşımın aldığımız ürünlerin paketlerini kapıda çıkarıp bırakması gelir. “Sonra bunlardan vergi alıyorlar” demişti. Yani atığını önceden bırakıyor, eve getirirse atması da para. Biz hala İstanbul’un en eğitim seviyesi yüksek mahallesinde çöp ayrıştırmayı beceremedik. Neyse devam edelim. Şimşek renkli bir haritayı da uzun uzun inceledi: Ürün Uzayı. Bu konu birkaç yıldır çok konuşuluyor. Nedir bu diye bir zamanlar bakmıştım. Medium paylaşım sitesinde bir makale öyle anlatmış ki klasik iktisattaki Ricardo’nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi mantığına benzetmiştim. Bilemiyorum iktisatçılar ne der. Bu teorinin hayatımda anlamı büyük. Orta halli Fransızca bilgim ile bu teoriyi anlatıp birçok kolej öğrencisini sollayıp Fransız Başbakanlığının bursunu kazanmıştım.

Bakan Şimşek raporu kapatır kapatmaz hemen sordum: “Sayın Bakan, bu bir sunum mu, yoksa rapor mu hazırlattınız?” Rapor hazırlattığını söyledi ama sunumları da çok yoğunmuş. Ben de hemen “Kusura bakmayın ama bir bakanın okuduklarına, vatandaş olarak bakmaktan kaçamadım. Dikkatimi çekti, Türkiye ile ilgili olumsuz başlıklar daha fazla gibi geldi özellikle mi böyle istediniz” dedim. “Evet” dedi nazikçe gülümseyerek “Özellikle olumsuz verileri de hazırlatıyorum, çünkü bizim öncelikle bunlara bakmamız lazım.” Doğrusu ben bu yaklaşımı önemli buldum. Ankara’ya kalan yaklaşık 20 dakikalık sürede sohbet ettik, ama gazetecilik etiği gereği bunların “off the record” yani “kayıt dışı” olduğunu belirteyim. Çünkü kendini anlatırken bir güven gösterdi, bunu kullanamam. Ancak nezaketini ve sadeliğini takdir ettiğim bakan hakkında düşündüklerimi yazmak isterim. Mehmet Şimşek bir siyasetçi değil, batılı liberal bir bürokrat. Ağır hasar almış bir ekonomiye büyük ricalarla getirilişine hepimiz tanık olduk. Ekonomide öncelikleri konusunda tamamen farklı düşünüyorum; ama bugün, değil Mehmet Şimşek, ekonominin başına bu yazıyı her okuyanın en güvendiği, “evet ya, bu kişi düzeltir” dediğini getirseniz yine olmaz. Çünkü Eğitim Bakanı bir yana, Çevre-Şehircilik Bakanı bir yana çekiyor, İçişleri ile Adalet Bakanları ise yürünen yolda kaldırım söküyor. Saraydan hiç söz etmiyorum bile… Bakalım ne kadar başaracak göreceğiz.

Uçak indi ve ayağa kalkarken hala sohbet bitmemişti. Uçağın ön bölümüne doğru herkes ayaklanmış inmeyi bekliyordu. Ben de diğer milletvekili arkadaşlarımı tanıştırdım. Aslında zaten 24. Dönemde de bakandı ve muhtemelen herkes aşina idi. Sevgili Binnaz Toprak her zamanki güleç ve pozitif haliyle “Ne olacak bu enflasyon Sayın Bakan” dedi. Bizim dışımızdaki yolcular da dikkat kesilmişti. Mehmet Şimşek de size bir bilgi vereyim diyerek şöyle anlattı: “Dünyada 1970’lerden beri 56 ülkede 100 büyük enflasyon şoku incelendi. Ülkeler bu şoktan ortalama 3,4 yılda çıkıyorlar” dedi. Bunun üzerine Binnaz Hoca, “ne 3-4 yılı 22 yıldır baştasınız” deyince Bakan Şimşek de “ama ben yeni geldim” deyiverdi. Bunun üzerine ben de “Peki bizde bu 3,4 yılı hangi tarihten başlatıyorsunuz?” diye sordum. Şöyle bir durdu ve önceki Eylül’e işaret etti. Sonra rakamlara baktım gerçekten de en yüksek dönem 2022’nin Ağustos-Eylül-Ekim ayları. Kaba bir hesapla 2025 yılı sonuna denk geliyor çıkış. Ama tabii Mahfi Eğilmez’in yazdığı gibi “her an köşeden ters yöne girmiş bir kamyon karşımıza çıkabilir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Melda Onur Arşivi