Bülent Vardar
MAVİ TRENDE YARINA TEK BİLET
Yönetmen Özer Açıktan’ın, Netflix’in dünya haklarını satın aldığı son filmi “Yarına Tek Bilet”, büyük puntolu ve Tarantino stilini anımsatan geçiş yazıları ve sinema diliyle heyecanlandıran bir vaatte bulunuyor mu? Yanıtı hayır sayılmaz... Ama diğer yandan Açıktan, daha önceki filmleriyle anaakımın güvenli sularında kulaç atmıştı. Bu kulaçlar aynı zamanda başarılı box office rakamlarına da onu ulaştırmıştı.
Covid-19 yaşamımıza beklenmedik ve öngörülmedik bir şekilde girinceye kadar filmler daha çok sinemalarda vizyona giriyordu. Sinemaların 16 Mart’ta pandemi nedeniyle kapatılmasından günümüze vizyonun adı Netflix oldu. Gerçi normalleşme bağlamında sinemalar, 1 Temmuz’da kapılarını seyircilerine yeniden açtılar. Bakalım sinemalar vizyon üstünlüklerini Netflix’den geri alabilecekler mi?..
“Yarına Tek Bilet”, Netflix’in dünya dağıtım haklarını satın aldığı ve yönetmen Ozan Açıktan’ın kendi imkanlarıyla çektiği 2020 yapımı bağımsız bir film. 19 Haziran’da Netflix’de gösterilmeye başlanan filmde, sevdikleri ama canlarını yakan partnerleri nedeniyle Ali (Metin Akdülger) ve Leyla’nın (Dilan Deniz Çiçek) yolları tesadüfen Ankara-İzmir Mavi Treni’nin kuşetli vagonunda kesişir. Ali, Buse ile Leyla ise 6 yıldır Berke’yle birliktedir. Leyla, Buse’nin arkadaşı, Ali ise Berke’nin arkadaşıdır. Tanıştıkları kuşetli vagonda kim oldukları ortaya çıktığında, birbirlerinin pek çok sırrına vakıf oldukları ortaya çıkar. Sevdikleri insanlar onlara kazık atmış ve partnerleri evlenmeye karar vermişlerdir. İkisi de İzmir’de yapılacak nikahta onlara kazık atan eski sevgililerinin karşısına çıkmak için bilenmiştir. Ama bu defa hayat onların yolunu kesiştirir.
Reklamdan Sinemaya Uzanan Bir Kariyer
Yönetmen Ozan Açıktan, reklamcılık ve dizi film geçmişinden gelen bir yönetmen. “Marlis” (2005) isimli kısa filmiyle Ankara Film Festivali kurmaca kategorisinde birinci olmuştu. Ayrıca çektiği reklam filmleriyle de pek çok ödül aldı ya da ödüle aday oldu. Diğer yandan yakın zamanda akıllarda yer eden Netflix’in Türkiye yapımı “Atiye” isimli dizisinin iki yönetmeninden birisi. Ozan Açıktan, “Yarına Tek Bilet” filmiyle, yenilikçi ve denemeci bir biçime göz kırpıyor; filmini dokuz bölüme ayırıp öyküsünü anlatıyor. Bu film aslında bir yol filmi. Dünya sinemasında sayıca örneklerine daha sık rastladığımız, bizim sinemamızda ise yol filmi diye düşündüğümüzde akla çok örneğin gelmediği bir tür… Diğer yandan büyük sinemacımız Yılmaz Güney’in senaryosunu yazıp Zeki Ökten’in yönettiği “Sürü” (1978) ve Fehmi Yaşar’ın yazıp yönettiği “Camdan Kalp” (1990) ilk akla gelen yol filmlerinden. Önemli yönetmenimiz Ömer Kavur’un “Gece Yolculuğu” (1988) filmini de anımsatmadan geçmeyelim.
Açıktan’ın “Yarına Tek Bilet” filmi, büyük puntolu ve Tarantino stilini anımsatan geçiş yazıları ve sinema diliyle heyecanlandıran bir vaatte bulunuyor mu? Yanıtı hayır sayılmaz... Ama diğer yandan Açıktan, daha önceki filmleriyle anaakımın güvenli sularında kulaç atmıştı. Bu kulaçlar aynı zamanda başarılı box office rakamlarına da onu ulaştırmıştı.
Peki Ozan Açıktan, neden romantizme ters köşe yapmaya çalışan romantik bağımsız bir film çekmiş ve anaakım yolculuğuna denemeci bir damar açma ihtiyacı duymuş? Bu sorunun en kısa yanıtı yönetmen Açıktan’ın, kendi kişisel sinema dilinin peşine düşmesi... Bu süreç kolay değildir ve sancılıdır. Açıktan’ın filmi teatral anlatım tuzağına düşme olasılığı içerse de, öyküsünü anlatmada zaman zaman sarkmalar yaratsa da yönetmen işin altından başarıyla kalkmış.
68 Kuşağı’ndan Z Kuşağı’na
Kuşakların harflerle sembolize edilerek tanımlandığı dönemleri yaşıyoruz. Y kuşağı ya da Z kuşağı gibi... Bizim ergenlik ve gençlik yıllarımızda kuşaklar sayılarla tanımlanırdı: 68’liler ya da 78’liler olarak... Dijital dünyaya çok vakıf olan ya da içine doğan kuşakların ilişkileri geçmişe göre daha farklı. Küreselleşmiş dünyanın baş sembolü internetin sağladığı her alanda ki sürat gibi, onlar da çok hızlı bir şekilde her şeye ulaşıp sonra da hızlıca tüketiyorlar; arkadaşlığı, aşkı, sevgiyi ve en önemlisi ise masumiyeti... Önemli yönetmen Oliver Stone’un, 4 Oscar ödüllü “Müfreze” (Platoon-1986) isimli filminin afişe olmuş bir sloganı vardı: “Savaşta önce masumiyet kaybedilir”...
Bir İsveç Yapımından Uyarlama
“Yarına Tek Bilet”, yukarıda özetlediğimiz çerçeveyi kendine mesele ederek sinema diliyle ifade eden bir film. Özer Açıktan filmini İsveç yapımı “How To Stop A Wedding” (Hur Man Stoppar Ett Bröllop-2014) filminden uyarlamış. Ayrıca, Drazen Kuljanin’in öyküsüne senaryo yazarı olarak yönetmen Açıktan da Faruk Özerten ile imza atmış. Sanat alanında, özellikle sinema sanatında esinlenme ya da uyarlama her zaman sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Önemli olan intihal yapmadan ana fikri yeni yaratıcı bir sürece nasıl dönüştürdüğünüz, kendinize nasıl mal ettiğinizdir.
Filmin uyarlandığı ve yukarıda ismini zikrettiğimiz orijinal filmi görmediğimiz için, yönetmen Açıktan’ın filmine bu filmin nasıl malolduğu hakkında yorum yapmak anlamlı değil. Açıktan’ın filmi hakkındaki düşüncelerimizden yukarıda kısmen bahsetmiştik. Diğer yandan filmin sinematografik anlatımında büyük payın oyunculuk ve film müziklerine yaslandığını vurgularken, görüntü yönetmenliğinin de önemli bir katkısı olduğunu eklemek lazım. Şüphesiz bu unsurların öne çıkmasında Açıktan’ın ne yapmak istediğini bilen yaratıcı tercihlerinin rolü var. Diğer yandan Filmloverss’a verdiği bir röportajda, kafasında oluşturduğu dünyanın görsel karşılıklarını oluşturmak için istediği ışığın yaratacağı etkiyi beklerken, yarattığı biçim aracılığıyla fiziksel bir değişimi içsel bir değişime ya da tersine tahvil ettiğini belirtiyor.
Kuşetli kabini film atmosferine dönüştürme başarısı
Sinemada güçlü bir gelecek vadeden Dilan Çiçek Deniz, Leyla karakterini yorumlamada başarılı bir performans ortaya koyuyor. Daha önce karton karakterlerle karşımıza çıkmayan, canlandırdığı karakterleri genellikle üstüne yakışan bir elbise kıvamında ete kemiğe büründüren Metin Akdülger de, Ali karakterine hayat vermekte dikkati çekiyor.
Dilan Çiçek Deniz ve Metin Akdülger
Filmin müzikleri, anlattığı öykünün kahramanları olan genç insanların duygusal gelgitlerini, acı ve sevinçlerini yansıtma açısından filmin artı hanesine yazılıyor. Görüntü yönetmeni Cenk Altun ise, öykünün duygusallığını, karakterlerin gelgitlerini yalın bir sinematografiyle seyirciye geçirirken, filmin ana mekânı treni ve kuşetli kabinini, bir atmosfere dönüştürme başarısı sergiliyor. Etkili görüntü yönetmenliği çalışmasında Açıktan’ın kendi deyişiyle “işin zanaat yönüne hakim olması”, seçtiği kamera açıları, çekim ölçekleri ve bakış noktaları tercihlerinin de önemli bir payı olduğunu düşündürüp, yeni projeleri hakkında da beklenti yaratıyor.