Vahap Coşkun
Seçmene Çarpmak
Seçim takvimi işlemeye başladı. Zaman daralıyor ve siyasi partiler gelecekleriyle ilgili hayati kararları hızla almak zorunda kalıyor. 14 Mayıs’a giderken HDP’nin de kesin bir tavır belirlemesi gereken konulardan biri, partinin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nasıl bir yol izleyeceğidir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair HDP içinde iki eğilim var. İlk eğilim, Cumhur İttifakı’nın ilk turda yenilgiye uğratılmasının gerektiğini, o nedenle HDP’nin Millet İttifakı’nın adayı olan Kılıçdaroğlu’nu desteklemesinin doğru olacağını savunuyor. Seçimlerin ikinci tura bırakılmasının muhalefet için bir risk oluşturabileceği düşünen bu eğilim, olası bir kaybın vebalinin HDP’nin boynunda kalmasından kaygı duyuyor. Binaenaleyh, HDP’nin muhalif kamuoyundaki genel algısına zarar verecek bu yoldan uzak durulmasını; tersine, belirgin bir destekle zafere HDP damgasının vurulmasını salık veriyor.
Diğer eğilim ise, HDP’nin güçlü bir aday çıkarmasından ve ilk turda mümkün olan en fazla oyu almak için yoğun bir çaba sarf etmesinden yana tavır alıyor. Seçimlerin ikinci tura kalmasını bir risk olarak değerlendirmiyor bu eğilimin taraftarları; aksine HDP’nin ilk turda kitlesini arkasında tutmasının parti için bir şansa dönüşebileceğini ileri sürüyorlar. Onlara göre, HDP 14 Mayıs’ta seçmenlerini harekete geçirmeli ve seçimlerin kaderini elinde tutacak bir oya sahip olduğunu göstermelidir.
Dengeleri bozacak ve kuracak bir parti olduğunu sandıkta tescil ettirmesi, 28 Mayıs öncesi HDP’nin elini güçlendirecek ve siyasi müzakerelere daha güçlü bir biçimde oturmasını sağlayacaktır. Kazananı tayin edecek bir pozisyon, siyasette her zaman bir partinin ayağına gelmez; HDP bu tarihi fırsatı, en azından taleplerinin bir kısmını hayat geçirmek için, iyi bir biçimde kullanmalıdır.
Ortak Dili Bulmak
Partideki bu iki eğilimden hangisinin baskın geleceği, kısa bir sürede belli olacak. Dikkate alınması gereken iki faktör var bu konuda:
Birinci faktör, Millet İttifakı’nın ve adayının HDP ile kuracağı ilişkinin düzeyidir. İttifak içinde, İYİ Parti haricinde HDP’nin siyasi meşruluğunu tartışma konusu yapan bir parti yok. Aksine Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisi ile HDP arasında, olması gerektiği gibi, çeşitli düzeylerde ilişki kuruldu, kuruluyor. Partiler karşılıklı ziyaretlerde bulundular, bulunuyorlar. Ortak aday kararına vardıktan sonra İYİ Parti’de müspet bir gelişme olmasa dahi, menfi duruşun bir miktar törpülenmesi beklenebilir.
Kılıçdaroğlu’nun HDP’ye yapacağı ziyaret burada büyük bir ehemmiyet taşıyacak. Eylül 2021’de HDP, bir tutum belgesi açıkladı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni değiştirme isteğinin altını çizen ve 11 maddelik bir demokratikleşme programı öngören bu belge, Kılıçdaroğlu’na geniş hareket alanı sağlayacak bir içerik taşıyor.
Zira Kılıçdaroğlu bu 11 maddenin (güçlü demokrasi, tarafsız ve bağımsız yargı, kayyım rejiminin reddi, Kürt sorununda demokratik çözüm, barışçıl dış politika, kadına özgürlük ve eşitlik, ekonomide adalet, kamu yönetimden liyakat, doğaya saygı, gençler için özgür yaşam ve demokratik anayasa) hiçbirine karşı karşıt bir dil kullanmaz. Karşı durmak bir yana, bu maddelerin neredeyse tamamı, Kılıçdaroğlu’nun kampanyasında kullanılıyor zaten. Dolayısıyla, genel bir demokratikleşme söylemiyle Kılıçdaroğlu, HDP yönetimi ile ortak bir dil tutturabilir.
Muhalefetin Limanına Demirlemek
İkinci faktör, HDP tabanının hissiyatıdır. Bu hissiyatın oluşmasında iki büyük etmen var: Biri, HDP’nin bilhassa 2015’ten itibaren AK Parti’ye karşı mutlak bir karşıtlık siyaseti izlemesidir. AK Parti ve Erdoğan, bütün felaketlerin müsebbibi, HDP’nin başına gelen kötülüklerin amili olarak kodlandı. İktidarın hiçbir koşulda yan yana durulmayacak ve birlikte herhangi bir iş yapılamayacak bir aktör olarak mimlenmesi, HDP tabanında ve özelikle genç seçmenlerde ciddi bir mâkes buldu.
Diğeri ise, iktidarın uzunca bir süredir takip ettiği güzergâhtır. Kürt meselesinde demokratikleşme penceresinin kapatılması, Kürtlerin seçme ve seçilme haklarının dahi ellerinden alınması, içte ve dışta hemen her meselede otomatikman Kürt karşıtı kartlara oynanması vb. adımlar, HDP tabanında AK Parti’ye yönelik büyük bir öfkenin birikmesine yol açtı.
Keza başta MHP olmak üzere ortaklarının anti-Kürt bir jargonun tonunu giderek koyultmaları da, bu öfkeyi katmerlendirdi. Her şey bir tarafa, sadece Bahçeli’nin Beyaz Toros ve Yeşil pankartları açan Bursaspor taraftarlarına güzellemeler düzmesi ve HDP davası kararları nedeniyle AYM’yi tefe koyması bile HDP seçmeninin iktidara karşı bileylenmesi için yeter de artar bile. Hani az buçuk komplo teorilerine itibar eden biri olsaydım; Bahçeli’nin sırf AK Parti ile Kürtler arasında, zaten açık olan, mesafeyi daha fazla açmak için böyle konuştuğunu söyleyebilirdim!
Yani iki karşıtlık; HDP’nin bilinçli AK Parti karşıtlığı ile AK Parti ve ortaklarının Kürt karşıtlığı, HDP seçmenini iktidardan uzaklaştırdı ve muhalefetin limanına demirledi. Hatta denilebilir ki, HDP seçmeninin kısmı azamında Erdoğan bir nefret objesine dönüştü. Kısa vadede bu bakışın değişmesi ihtimal dâhilinde gözükmüyor. Bittabi, Erdoğan için aşılması çok ama çok güç bir engeli ifade eden bu durum, onun karşısındaki her adayı da kabule mazhar bir hale getiriyor.
Hülasa vaziyet, Kılıçdaroğlu’nun HDP’nin desteğini ilk turda almasını mümkün kılacak bir siyasi zeminin oluştuğuna işaret ediyor. Elbette bu Kılıçdaroğlu’na avantaj sağlarken, HDP’nin de siyasi alanını daraltıyor ve onu ilk eğilim doğrultusunda bir tercihe zorluyor. Çünkü ikinci eğilim, ayrı bir aday çıkartılması, HDP için siyasi bir risk barındırıyor. Zannımca, eğer HDP bir aday çıkarırsa, seçmenlerinin göz ardı edilemeyecek bir bölümü, yine de Kılıçdaroğlu’na yönelir. Sonuçta partinin oyu ile adayın oyu farklılaşır; aday aleyhine bir tablo oluşur. Bu da yukarının aşağıyı iyi okuyamadığı biçiminde anlaşılır ve parti yönetimin karnesine kırık olarak düşer.
Muhakkak HDP, tabanındaki bu ruh halini gözetiyordur. Yoksa hassasiyetleri kulak ardı edip tabanının dikine giderse, İYİ Parti gibi, sert bir seçmen duvarına çarpabilir.