Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), geçtiğimiz hafta Küresel Eğitim İzleme Raporu 2020’yi yayımlandı. 205 ülkeden veriler ve bilgilerin yer aldığı raporda, kimlik, sosyokültürel çevre ve engelliliğin eğitim fırsatlarından yararlanmayı etkilediği belirtiliyor. Özellikle sosyoekonomik durum ve cinsiyet önemli etmenler olarak ön plana çıkıyor. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Eğitim Gözlemevi’nden Yeliz Düşkün, Merve Mert, Ezgi Tunca, Burcu Meltem Arık, Özgenur Korlu’yla Küresel Eğitim İzleme Raporu’nun sonuçlarını değerlendirdik. Türkiye’ye dair de çarpıcı sonuçlar var. Veriler küresel ölçekte eğitimde fırsat eşitsizliğini gözler önüne seriyor. İşte rapordan çarpıcı bazı veriler:
Dünyada çocuk, ergen ve gençlerin yüzde 17’si yani tahmini 258 milyonu eğitimde değil. Eğitime erişime toplumsal cinsiyet eşitliği açısından bakarsak, düşük gelir grubundaki her 4 ülkeden 1’inde, ilköğretime kayıtlı her 100 oğlan çocuğa karşılık 87’den az kız çocuk bulunuyor; ortaöğretimde ise her 100 oğlan çocuğa karşılık 60 kız çocuk bulunuyor. Ortaöğretimde ülkelerin yalnızca yüzde 25’i cinsiyet eşitliğine ulaşmış durumda. 14 ülkeden toplanan veriler, okul dışında kalan nüfusun yüzde 15’ini engelli çocukların oluşturduğunu gösteriyor. Fiziksel, duyusal ya da zihinsel engeli bulunanların okul dışında olma olasılıkları diğer akranlarına göre 2,5 kat fazla.
4 öğrenciden 1’i kendini okulda dışlanmış hissediyor
Küresel Eğitim İzleme Raporu 2020’de Türkiye, okul öncesi eğitime erişim oranlarında üst-orta gelir seviyesinde yer alan 48 ülke içinde sondan dördüncü sırada yer alıyor. Türkiye’de PISA 2018’e katılan 15 yaşındaki her 4 öğrenciden 1’i kendini okulda dışlanmış hissediyor. Öğretimi çocukların kültürel çeşitliliğine göre uyarladığını belirten öğretmenlerin oranı yüzde 50’nin biraz üzerinde.
Türkiye’de matematik ve programlamaya yönelik kaynakların özellikle işitme ve görme engellilere göre uyarlanmasında yetersiz kalındığı belirtiliyor. Toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin ise ders kitaplarının eşit olmayan sosyal rollere yer verdiği ve ataerkil bir aile anlayışıyla, sorguya alan açmayan bir yaklaşımla hazırlandığı belirtiliyor.