Kubilay Kaptan
Kuraklık Tehlikesi
3 aydır Urla, İzmir’deyim. Bu 3 ay boyunca sadece tek bir gün yağmur yağdı.
Son 30 yıllık verilere göre Trakya’da ekim ayı yağışı ortalama 50-60 kilogram olarak gerçekleşti. Bu yıl içinde bölgedeki yağış ise metrekareye 1 kilogram oldu. Bölgede üreticiler 15 Ekim’de başlayacakları buğday ekimini kuraklık nedeniyle geciktirirken, bazı üreticiler kuru toprağa ekimlerini yapmaya başladı. Çiftçiler o zorluk içerisindeler ki tozun içerisine tohum atmaya çalışıyorlar.
Başta gübre ve mazot olmak üzere üretim girdilerinin yüksekliği ve yaşanan kuraklık hem işleme maliyetlerini hem tamir bakımını çok artırıyor. Kuraklıkta toprağı işlemeye çalışanların tarım aletleri ve makineleri yıpranıyor, kırılıyor. Son yıllarda pek çok bilim insanı kuraklığın yaşanacağını ve çok sert yaşanacağını söyledi ama bir önlem alınmadı. Ben de hem yazılarımla hem sunumlarımla konuyu duyurmaya çalıştım ama bir etkisi olmadı.
Ülkemiz, coğrafik konumu ve yapısı nedeniyle çok farklı iklim bölgelerine ve mikroklima alanlarına sahiptir. İklim elemanları ve özellikle üretim üzerinde en büyük etkiye sahip olan yağış faktörü, zamansal ve mekânsal olarak çok büyük değişimler göstermektedir. Türkiye’de yıllık yağış ortalaması 640 mm civarında olmasına rağmen yağış dağılımının düzensizliğinden dolayı birçok bölgede su sıkıntısı ve kuraklık yaşanmaktadır. Bu ortalama yağışa karşılık olarak Türkiye üzerine yılda ortalama 501 milyar m³ su düşmektedir. Bu suyun 274 milyar m³’ü buharlaşma ile atmosfere geri dönmekte, 41 milyar m³’ü sızma ile yeraltı suyu depolamalarını beslemekte, 186 milyar m³’ü ise akışa geçmektedir. Komşu ülkelerden doğan akarsular ile yılda 7 milyar m³ suyun ülkemiz su potansiyeline dahil olduğu hesaba katılarak toplam yenilenebilir su potansiyelimiz brüt 234 milyar m³ olmaktadır.
Türkiye’deki kuraklık olaylarının en şiddetli ve geniş yayılış olanları, 1971-1974 dönemi ile 1983, 1984, 1989, 1990, 1996 ve 2001 yıllarında oluşmuştur. Türkiye’nin birçok bölgesinde etkili olan bu kuraklık olaylarının ve su sıkıntısının, yalnız tarım ve enerji üretimi açısından değil, sulamayı, içme suyunu, öteki hidrolojik sistemleri ve etkinlikleri içeren su kaynakları yönetimi açısından da kritik bir noktaya ulaştığı gözlenmiştir.
2001 sonrası dönemde (Kasım 2001-Kasım 2006) genel olarak normal sınırlarında ve normalin biraz altında ya da üzerinde gerçekleşen yağışlar, ne yazık ki 2007 kış, ilkbahar ve yaz aylarında Türkiye’nin birçok yöresinde uzun süreli ortalamaların altında kalarak yeni bir meteorolojik kuraklık olayları dizisinin yaşanmasına ve bunlara bağlı olarak da tarımsal, hidrolojik ve sosyoekonomik kuraklıkların (örneğin, sırasıyla, tarımsal ürün kayıpları, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının zayıflaması ve yetersizliği, İstanbul ve özellikle Ankara gibi bazı büyük kentlerde içme suyu sıkıntısı ve su kesintilerinin yaşanması, vb.) oluşmasına neden oldu. Aralık 2006-Ağustos 2007 döneminde oluşan son kuraklık olayları, Türkiye’nin özellikle Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgeleri ile Batı Akdeniz ve Batı-Orta Karadeniz bölümlerinde etkili oldu.
Tarımsal kuraklık meteorolojik kuraklığın çeşitli özellikleri ile çok yakın ilişkilidir. Toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda su bulunmaması olarak tanımlanan tarımsal kuraklık nem kaybı ve su kaynaklarında kıtlık oluştuğu zaman meydana gelir. Ürün miktarında azalmaya, büyümelerinde değişime ve hayvanlar için tehlikeye sebep olur. Bu yıl yaşanan kuraklık bu şekilde devam ederse tarımsal kuraklığa yol açacak, bu da önümüzdeki yıllarda etkisi katlanarak artacak bir tehlikeye yol açacaktır.