Kubilay Kaptan
İstanbul’a Kar Yağdı
Evet, İstanbul’a kar yağdı ve normal bir ülkede “doğanın yenilenmesi, çocukların eğlenmesi” anlamına gelen bir doğa olayı bizde büyük bir çileye, iftira kampanyalarına, anlamsız kavgalara dönüştü.
25-26’sı itibariyle İstanbul’un ana ticaret ağının, insan ulaşımının en önemli parçalarından olan ve Karayolları’nın denetiminde görünen paralı otobanların tamamı; Atatürk Havalimanı kapatıldığından ve ana pistinin üstüne yapı kondurulduğundan, Sabiha Gökçe’den THY uçuşları çekildiğinden kentin tek alternatifi haline gelen İstanbul Havalimanı kapalı durumdaydı. İnsanlar yollarda ve havalimanın binası içinde mahsur kalmış, yatacak yer bulunamamış, yiyecek ulaştırılmamıştı. Neden? Çünkü kar yağmıştı. Oysa bu sefilliğin nedeni yağan kar değil, bu tür olayların afete dönüşmemesi için gerekli tedbirleri alması gereken kurumların bu tedbirleri hiçbir zaman dikkate almamasıydı.
Yeni ve büyük bir rant kapısı için bölgede projeler adım adım uygulandı; 3. Köprü bitti, 3. Havalimanı Ekim 2018’de açıldı, Kuzey Marmara Otoyolu kısmen açık, Kanal İstanbul süreci ise hala devam ediyor. İstanbul Havalimanı’na bir kez daha değinmek istiyorum:
Yeni bir havalimanı fikri ortaya atıldığında, pek çok kişi yeni bir havalimanına ihtiyaç olmadığını, Atatürk Havalimanı’nın ve Çorlu Havalimanı’nın genişletilerek yolcu kapasitesinin rahatlıkla sağlanacağını belirtmişti. 2009 tarihli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda üçüncü havaalanı muhakkak yapılacaksa bunun için en doğru yerin Silivri-Gazitepe olduğu da tespit edilmişti. Kaldı ki, İstanbul Atatürk Havalimanı dünyanın en donanımlı havalimanlarından biriydi. Yüzde 100 kapasite ile çalışıyordu, altyapısı kuvvetliydi, lojistik avantajları vardı. Hemen altından raylı sistem geçiyordu. Marmara’ya yakın olduğu için Karadeniz kıyısındaki bir havalimanından çok daha elverişli meteorolojik koşullara sahipti. Yapılan -tarafsız- fizibilite çalışmalarının hiçbirisi dikkate alınmadı ve en olmayacak yerde 76,5 km2 alanda yapılaşma izni verildi.
Silivri yerine Terkos bölgesinde eski kömür arazilerinin bulunduğu bir alana havalimanın yapılacak olması zemine yönelik itirazları da beraberinde getirmişti. Zeminin kendine özgü gevşek yapısı nedeniyle meydana gelecek oturmaların yanı sıra, bu kadar devasa bir dolgunun stabil hale gelmesi zaten mümkün değildi. Bu sorun yetmiyormuş gibi projede 90 metrelik dolgu yapılması halinde istenen teknik koşulların sağlanacağı sonucuna varılmış ve buna göre ihale açılmış, yüklenici firma 90 metre dolgu yapılacağı taahhüdünü vermişken, inşaat sırasında yüklenici firmanın 90 metre olması gereken dolguyu 60 metreye indirdiği anlaşıldı.
DHMİ, bu proje için hem finansman hem de yolcu gelir garantisi verdi. İhale şartnamesine göre, DHMİ tarafından verilen yolcu gelir garantisi 12 yıl için toplamda 6,3 milyar euroya ulaşıyor. Projenin tamamlanma fazlarına göre de verilen garanti miktarı artış gösteriyor. Bununla birlikte DHMİ yolcu gelir garantisi verirken, sözleşmenin iptal olması veya beklenmedik bir durumun ortaya çıkması halinde borcu da üstlenmiş olacak.
Dünya Bankası’na göre İstanbul Havalimanı 35,6 milyar dolarlık sözleşme büyüklüğüne göre dünyanın en büyük KÖİ havaalanı projesidir. Türkiye’nin, ekonomik büyüklük açısından dünya ekonomisinden %1 civarı pay alan bir ülke olarak, sürekli devasa projeler peşinde koşmasını ekonomik rasyonalite ile açıklamak mümkün görünmemektedir.
ÇED Raporu’na göre yılın 107 günü fırtınalı, 65 günü ise yoğun bulutlu olan bu kıyı bölgesinde hava taşımacılığı ve piste iniş ve kalkışların fiziksel çevre şartları bakımından sorun yaratabilir ifadelerine yer verilmesine rağmen ÇED raporu bile beklenmeden inşaat başlamıştı.
Kuş göç yollarının üzerinde bulunan İstanbul Havalimanı, kuşları yüzlerce uçağın ve araç trafiğinin baskısı altında bıraktı. İstanbul’un kuzeyinde kalan son doğal alanlar tahrip edildi. 7 bin 650 metrekarelik bir alana kurulan bu havalimanı için milyonlarca ağaç kesildi. Deniz hafriyatla dolduruldu. Bölgenin ekolojik yapısı yok edildi. Terkos Gölü başta olmak üzere bölgedeki sulak alanlar ciddi zarar gördü.
Böylece, mimarisi, ülkemizi, Türk kimliğini, geleneklerimizi, tarihimizi zerre yansıtmayan, Körfez ülkelerindeki şaşalı, ışıklı, kitsch yapılara benzeyen, kötü bir AVM’den farksız olan bir havalimanı inşa edilmiş oldu.