Hafta içi Müge Anlı, hafta sonu Sedat Peker izliyorum. İkisinden de edindiğim izlenim, yaşadığımız ahlaki deformasyonun tabandan tavana bizi sarmalamış olması.
Hafta içi “sıradan” vatandaşlarımızın dünyasında yaşananları, hafta sonu “sıra dışı” vatandaşlarımızın dünyasını hayretle izliyorum.
İzlediklerimin bende bıraktığı en derin intiba şu oluyor; İnsan denen varlığın, para, şöhret, makam, güç ve cinsellik için yapamayacağı şey yok.
Önce kendini ikna ediyor, kandırıyor. Sonra karşısındakini ikna etmeye ve kandırmaya çalışıyor. Şayet bir de hesap gününe inanıyorsa Allah’ı da ikna edeceğine ve kandıracağına inanıyor. İşin en can yakıcı tarafı ise yanlışı yapanlar değil izleyenler utanıyor.
Ahlak temel ilke olmadığında, insanı engelleyecek hiçbir güç yok. Din, vatan, millet gibi kutsallar ise birer kılıf sadece; karşısındaki ikna olmadığında “din düşmanı” veya “vatan haini” olarak yaftalamak için kullanılan bir kılıf…
Müge Anlı’da yaşananları da, Sedat Peker’in açıklamalarını da ciddiye alıyorum. Toplum olarak ciddiye almamız gerektiğine de inanıyorum.
Görmezden gelmenin veya yok saymanın, millet olarak bize getireceği bir faydası olmadığını düşünüyorum.
Olumsuz olayların görünür olmasının toplumu olumsuz etkileyeceği kanaatine katılmıyorum.
Toplumu olumsuz etkileyen tek şey, suç işleyenlerin cezalandırılmamasıdır.
İnsan öldürenin 4-5 yıl yatıp çıkmasıdır.
15 yaşında bir çocuğa tecavüz edip hamile bırakan insanın elini kolunu sallayarak gezmesidir.
Hayvanlara zarar veren ya da onları öldürenin ceza almamasıdır.
Geçtiğimiz günlerde Müge Anlı’da bir anne, 14 yaşında kaçırılan, tecavüz edilen ve hamile bırakılan kızı için feryat ediyordu. Suçu işleyen kişinin neden serbest kaldığını soruyordu. Bu sadece bir örnek, binlercesi var bu şekilde. Küçücük kız çocuklarını kaçırıp vicdana, insanlığa sığmayacak şeyler yapıp üstüne de ceza almıyor bu insanlar.
Bu olayların yaşandığı günlerde Sedat Peker’i izlerken “Kızlarım için dünyayı yakarım” sözlerine takıldım. O an içimden geçen tek şey şu oldu; “Keşke kanun yapıcılarımız tüm kız çocuklarımız için de aynı bu düşüncede olabilseydi.”
Zira kendi hâlinde olan bir ailenin kızını kaçırıp tecavüz edip hamile bırakanların veya öldürenlerin, Sedat Peker’in değil kızını kaçırıp tecavüz etmeye, ona yan gözle bakmaya bile cesaret edemeyeceğinden şüphem yok.
Bunları düşününce cevabını Adalet Bakanımızdan almayı ümit ettiğim tek sorum var:
“Babası Sedat Peker olmayan kızlarımızın hakkını kim koruyacak?”