Bülent Vardar
59. ANTALYA ALTIN PORTAKAL FF İZLENİMLERİ
59. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışmasında bu yıl, Belmin Söylemez’in “Ayna Ayna”, Onur Ünlü’nün “Bomboş”, Ümit Köreken’in “Bir Umut”, Burak Çevik & Sofia Bohdanowicz & Blake Williams’ın“Gidiş O Gidiş”, Atalay Taşdiken’in “Hara”, Kaan Müjdeci’nin “Iguana Tokyo” Selcen Ergun’un “Kar ve Ayı”, Özcan Alper’in “Karanlık Gece”, Emin Alper’in “Kurak Günler” ve İsmet Kurtuluş & Kaan Arıcı’nın “LCV (Lütfen Cevap Veriniz) filmleri yarışıyor.
59. Antalya Altın Portakal Film Festivali, 1Ekim Cumartesi gecesi geçen yıl olduğu gibi Antalya Kapalı Spor Salonu’nda Festival Başkanı ve Antalya Büyük Şehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un da katıldığı açılış töreninde Perihan Savaş’a Onur Ödülü, Zerrin Tekindor’a da Yaşam Boyu Başarı Ödülü verildi.
YILDIZLAR ALTINDA GÖSTERİMLER
Antalya Atın Portakal Film Festivali salt Antalya’nın değil, aynı zamanda ülkemizin önde giden ve sinema sanatımıza malolmuş bir festivalidir. Diğer değişle Altın Portakal FF, ülkemiz ulusal sinemasının Oscar ödülüdür. Ülkemizde pandemi önlemleri tamamen kaldırılsa da, Festival Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu ile yeni bir ivme yaşayan ve dünyadaki diğer büyük festivaller gibi, Antalya Altın Portakal Film Festivali büyük bir organizasyon olarak gerçekleştiriliyor ve pandemi konusunda temkinli seyirciler açısından da açık hava gösterimlerine devam ediliyor. 57. ve 58. Festivallerde olduğu gibi AKM Aspendos Salonununda yapılan ulusal ve uluslararası yarışma filmleri açık havada da gösteriliyor.
Bu yıl Ulusal Belgesel Film Yarışmasında Mümin Barış’ın “23 Sentlik Asker”, Sonnur Vardar’ın “Boşlukta”, Ekin İlkbağ & İdil Akkuş’un “Diet”, Pınar Fontini’nin “Filmin Adı Ne?”, Murat Ergün’ün “Hatice”, Mert Elez’in “Iska”, Metin Dağ’ın “Kaf Kaf”, Berna Gençalp’in “Kim Mihri”, Hazar Uyar’ın “Plaza Köylüleri”, Behçet Güleryüz’ün “Seyirlik Bir Gariplik: Van Gölü Canavarı” yarışıyor.
HARA
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışmasının ilk gün ikinci filmi ise klasik bir drama olan Hara… Atalay Taşdiken’in yönettiği film bazı sinema eleştirmenlerince televizyon filmi olarak nitelendirilse de, Türk sinemasını var eden ve bu günlere taşıyan ana akım sinema açısından temiz bir iş olarak festivalin yarışma programına seçilmiş. Bir at çiftliğine sahip olan ve vefat eden Nermin (Celile Toyon) sevgi dolu ve yaşamı hırslarından arınmış şekilde yaşayan birisidir. Gönlü zengin ve işleri kendi haline bırakan Nermin, çiftliği devralan yeğeni Melike’ye (Dolunay Soysert) büyük bir borç yükü de bırakmıştır. Çiftlikte ailesiyle yaşayan ve eşiyle (Nehir Erdoğan) sorunlarını çözemeyen çiftliğin veterineri (Serkan Ercan) ve kızlarının (Isabella Haddock) Turagay isimli yarış atı üzerinde büyük emekleri vardır. Borçları ödemek için atları ve çiftliği rasyonel bir soğukkanlıkla satmaya karar veren Melike’nin, teyzesi Nermin’in gizli kasasını bulmasıyla yaşama bakışı değişir.
Yönetmen Atalay Taşdiken’in yönettiği “Hara”, başarılı castı ve özellikle Dolunay Soysert’in üzerine elbise gibi giydiği karakteriyle ve filmin duygusunu güçlendiren müzikleriyle sinemamızda uzun süredir unutulmaya başlayan anaakım sinema açısından dikkati çeken bir yapım.
GİDİŞ O GİDİŞ
Genç yönetmen Burak Çevik, sinemamızda son dönemde dikkat çeken işleriyle takip ediliyor. Bu fenomen sanatçı, özellikle önemli yabancı film festivallerine katılma konusundaki başarısıyla da dikkati çekiyor. Bir ortak yönetmenlik çalışması olan son filmi “Gidiş O Gidiş”, yalnızlık, anılar, yaşama tahammül etmek gibi insana dair temel sorunsalları bir öykü etrafında üç yönetmenin bakış açısıyla anlatan ve video art estetiğini uzun metrajlı filme dönüştüren bir çalışma. Video Art sanatının dünya çapında bilinen yaratıcısı ve en önemli temsilcisi Güney Kore’li sanatçı Nam June Paik’in sanatsal ifade aracı olarak videoyu kullanışı da filmde kendine yer buluyor.
Film gösterimi sonrasında gerçekleştirilen basın toplantısında yönetmen Çevik şunları söyledi: Yüzyıllar Geçti, geriye nesneler ve hatıralar kaldı, insanlar taşa döndü. Üç ayrı yönetmen aynı öyküde buluştuk. Burada üç ayrı yönetmenin çektiği üç ayrı episode ya da film yok. Aynı konu bağlamında üç ayrı yönetmenin çektiği bir film var. Film yapma pratikleri ve sinema değişti. Az kişiyle istediğiniz bir filmi yapmak kolay değil. Bir ara karşılaşılan zorluklardan bu işten biraz uzaklaştım. Yalnızlık filmin temel motivasyonuydu. Filmin bazı bölümlerini de üç boyutlu çekerek bu bölümleri seyirciye hatırlatarak onlarla interaktif bir ilişki kurmak istedim. Fonlara başvurarak hep yapıldığı şekilde de filmi çekebilirdim. Altın Portakal Film Festivali için de değişik bir deneyim olduğunu, kolay bir iletişim şekli olmadığını biliyorum. İzlenimler devam edecek…
ULUSAL UZUN METRAJ FİLM YARIŞMASI
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması 2 Ekim Pazar günü yönetmenliğini Ümit Köreken’in yaptığı “Bir Umut” ile başladı. Sinemaya çok defa uyarlanan Anton Çehov’un “Martı”sı bu defa yönetmen Köreken’e ilham vermiş. Film, iki tiyatro sanatçısının zorlu yaşam koşullarına direnerek sürdürmeye çalıştıkları ilişkileri ve ana karekterlerden ve filme ismini de veren “Umut”un geçmişinde yaşadığı ailevi travmadan besleniyor. Sinemamız günümüzde “bağımsız sinema” örnekleriyle ana akımı temsil eden komedi filmleri arasına sıkıştı.
Ülkemiz Bağımsız Sinemasının öncüleri Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz ve Derviş Zaim’in açtığı yoldan sinemaya giren pek çok sinemacı oldu ve onların ardılları da bu yoldan devam ediyor. Eskiden ana akım sinemanın kalesi olan Altın Portakal’da da, bağımsız sinema örnekleri öne çıktı. Şüphesiz günümüzde sinema değişti ve ülkemizde de çekilen filmlerin çoğu “Sanat Sineması” olma kaygısıyla çekiliyor.
Bu bağlamda “Bir Umut” filminde olduğu gibi minimal filmler de sayıca artarak devam ediyor ve kendilerine festival yarışma programlarında ya da özel gösterimlerde yer bulamadıklarında seyirci ile buluşmada sıkıntı yaşıyorlar. “Bir Umut”, ismi gibi umutla çekilmiş olsa da, umut vermek açısından verimli görünmüyor. Film özellikle başlangıçta tutuk ve yaşamla çok uyumlu olmayan diyaloglarıyla öne çıkarken, aynı zamanda oyunculuk açısından da mizansene uygun rollerini gerçekleştiren oyunculukla yapay bir etki yaratırken; bu tıkanıklığı finaline doğru aşarak rahatlıyor ve özellikle anne karakterini canlandıran Funda Eskioğlu minimal oyunculuğu ile öne çıkıyor.