Uzak Doğu’dan Yakın Hikayeler
Uzak Doğu, her gezgin için sadece yeni yerler görme değil, aynı zamanda kendini tanıma, derinlemesine düşünme ve ruhsal bir dönüşüm yaşama fırsatı sunan eşsiz bir rota. Bunda ülkelerin 21. yüzyılda tarihi dokusuyla uyumlu sosyal yaşamının etkisi büyük. Kadim kültürü, dinleri ve yaşam tarzlarıyla Uzak Doğu, 60’larda hippilerden bugünün modern seyyahlarına ilham vermeyi sürdürüyor. Can Erkan da bu ilhamın peşine düşenlerden biri; 9 yıl boyunca Uzak Doğu’yu karış karış gezdi. Güneydoğu Asya Rehberi adlı kitabı, bu yolculuğunda edindiği izlenimleri samimi bir dille okuyucularla paylaşıyor. Bu rehber alışık olduğumuz rehberlerden biraz farklı. Tayland, Vietnam, Kamboçya ve Laos’un karanlıkta kalan siyasi tarihiyle şekillenen bugününe ışık tutan kitap, Uzak Doğu’yu sadece bir turistik rota olarak değil, derinlemesine anlamaya ve keşfetmeye değer bir coğrafya olarak tanımlıyor.
Biraz tanıyalım mı sizi?
- 1982’de İstanbul’da dünyaya geldim. Çocukluğum 12 Eylül’ün korku ikliminin devam ettiği yıllarda evdeki yetişkinlerin politik sohbetlerini dinlemekle geçti. Evde kütüphanesi olan bir aileydik, kendimi çok erken yaşlarda politize olmuş olarak buldum. Akabinde öğrencilik yıllarım çalkantılı geçti, lise 1’de öğrenci hareketine katıldım. Akdeniz Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Fakültesi’ni kazandım, üniversite yılları bu hengâme içerisinde 10 yılda bitti. Üç kez okuldan atıldım ama inat edip bitirdim okulu. Yazma maceram ise Asya’daki gönüllü sürgün yıllarımda başladı.
Ülkesine küskün bir genç olarak mı düştünüz yani yollara?
- Böyle de ifade edebiliriz. Okul yıllarında turistlerin ilgisini çeken bir el sanatı öğrendim. Akıcı konuşmaya çalıştığım iki dil ve sanatımla her gece çalıştığım otellerde turistlerden takdir topluyordum. Sabah okula geldiğimde ise bazen fakültenin açtığı soruşturmalarla uğraşıyor, kimi zaman polis aracına bindirilip karakola götürülüyor, mahkeme koridorlarında ifade için bekliyordum. Böyle bir atmosferde ülke ile nasıl barışık olabilirdim ki? Gezi hareketinin fiili olarak yenilmesinin ardından ülkede son umutların da tükendiğini görerek, devam eden davalarımı da göz önünde bulundurarak ülkeyi gönüllü terk ettim.
O zaman sizin için erken yaşları ideolojik ortamlarda şekillenmiş, fakat yaşamsal atmosferin dışına itildiğini hissettiği için yollara düşmüş mecburi bir gezgin diyebilir miyiz?
- Güzel ifade ettiniz. Gezginlik maceram alışılageldiği gibi çok da “happy” başlamadı. Biraz da zorunluluktu. Ticari hayat da bu süreçte zorlayıcı oldu. Sanatımı icra edecek otel bulmakta zorlandım, oteller fahiş kiralar talep ediyordu. Ülkeyi terk etmek için tüm şartlar olgunlaşmıştı.
O kadar yer arasında yaşamak için neden Güneydoğu Asya’yı tercih ettiniz?
- Benden önce Asya’ya iş nedeniyle taşınan dostlarım olmuştu. Durumumu Phuket’te yaşayan çocukluk arkadaşımla paylaşmam ve sonrasında kendisinden gelen davet üzerine Asya’nın yolunu tuttum. İyi ki de bu kararı almışım. 9 yıllık maceram bana kişisel olarak çok şey kattı.
Hangi ülkelerde ne kadar süre kaldınız, adaptasyon zorluğu yaşadınız mı?
- Tayland’da bir yıl kadar kaldım. İlk başta her Türk turist gibi yemek konusunda muhafazakardım, yerel tatlara adapte olma konusunda zorlandım. Bir senenin sonunda hem bölge insanına hem de yemeklere alışmaya başladım. Tayland cennet gibi bir ülke ve mutlu olmak çok kolay. Ancak yabancılar için iş hayatına dair zorlayıcı kanunlar var. Ülkede kaldığım bir sene boyunca bir tur firmasında kaçak çalıştım. Ardından kendi şirketimi açıp kendi işimi yapabilmek için Kamboçya’ya, yine Türk arkadaşlarımın yanına taşındım. Kamboçya kitapta da bahsettiğim üzere; acı bir tarihi olan, geri kalmış, entelektüel seviyenin çok düşük olduğu bir ülke. Dünya klasiklerinin yerel Khmer diline çevrilmemiş olmasından durumu anlayın. Okuyabilen İngilizcelerini okuyor. Ülkede iş hayatını sürdürmek sabır istiyor. Uzmanlık, birikim, eğitim minimum seviyede. İşin bu kısmı zorlayıcıydı. Başka bir zorlayıcı unsur ise ülkede yaşayan Türkler. Birbirine bu kadar eziyet olan, birbirinin kuyusunu kazan başka bir toplum olamaz. Türkiye’deki yasal durumu sıkınıtlı olan, kriminal, bağımlı bir toplam var. İyi insanlar da var elbette, onlardan bir çevre oluşturmak insanın senelerini alıyor. Bu ülkeler dışında Vietnam’a ziyaretlerim oldu. Laos’a ise kitapta da anlattığım gibi kaçak yollardan gittim. Güneydoğu Asya ülkeleri birbirlerine komşu ülkeler olduğundan kara yolu ile veya nehir ya da deniz yolculuğu ile ulaşım mümkün. Amacınız gezmek ise bunu en ucuz yollardan çözebiliyorsunuz.
En rahat ettiğiniz yer neresi oldu?
Kesinlikle Tayland’da yaşadığım ilk yıl Asya’daki en mutlu senemdi. Kamboçya’ya taşındıktan sonra da Tayland’a sık sık iş, alışveriş ve tatil amacıyla seyahat ettim. Vietnam beni etkileyen diğer bir ülkeydi. O dönem yapamadığım ve gerçekleştirmek istediğim hayalim bu upuzun coğrafyayı kuzeyden güneye motorla gezmek. Kesinlikle yapılacaklar listemde.
Eğitiminiz turizm üzerine, bu durum geçiminizi sağlamaya yardımcı oldu mu? Nasıl sağladınız geçiminizi?
- Turizm mezunu olmama rağmen sektörün kurumsal tarafından hep uzak durdum. Takım elbise giyip, ceket ilikleyip, yoğun emek sömürüsünün olduğu bir ortamda yönetici pozisyonunda çarkların içinde yer almak bana göre değildi. Tam kendime göre; tek başıma üretip, istediğim zaman tatil kullanıp yine kazandığımı tek başıma yiyebileceğim bir gelir modelini benimsedim ve hala bu model üzerinden hayatımı idame ettiriyorum. Yurtdışında da aynı işi yapıp gayet güzel geçindim. Bölgede yaşayan Türkler arasında en çok gezen bendim sanırım. İnsanın kendi boş zamanını yönetebilmesi çok önemli, kendini gerçekleştirebilmesi de tamamen bu boş zaman sayesinde olabiliyor.
Sizi iyi anlamda en çok şaşırtan ya da hayal kırıklığına uğratan yerler nereler oldu?
Phuket’in çevre adaları tam da Di Caprio’nun The Beach filmindeki kadar güzel. Muhteşem denizi, denizden aniden yükselen tepeler ve üzerinde uçan kartallar adeta bir Peter Jackson filmindeymişsiniz hissi yaratıyor. Hayal kırıklığı ise Güney Vietnam halkının hala devrim ile barışamamış, Amerikan yanlısı tutumuydu. Onca kahramanlığa imza atmış ve birleşmesi için nice kan dökülmüş bir ülkenin, sınırları birleşse de felsefi olarak birleşememesi hayal kırıklığı yarattı. Kendimi hep Saygon şehrinde yaşayan küçük burjuvalara karşı devrimi ve Ho Chi Minh’i savunurken buldum. Bu durum üzücüydü, kitabımda detaylıca anlattım.
Kitaptan gezi rehberi olarak bilgiler alıyoruz fakat bölgelerin tarihsel bağlamına da epey yer verilmiş, neden buna ihtiyaç duydunuz?
- Güneydoğu Asya coğrafyası, soğuk savaş döneminin sıcak yüzü olması sebebiyle dünya solunun ilgisini çekmiş bir bölge. Vietnam Savaşı, Pol Pot ve Kızıl Khmer devrimi, Laos’un Vietnam savaşındaki rolü, savaş yıllarında yoğun bombardımana maruz kalması ve bu çatışmaların altında filizlenen hikayeler Türk solunun da ilgisini çekmiştir. Konu hakkındaki kaynaklar zamanında çevrilen birkaç kitap ve Türkiye’den giden Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar’ın çok önemli gözlemleri ile Perinçek’in Aydınlıkçılarının facia gezi notlarından ibaret. 68 Kuşağı’nın, özellikle Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın Vietnam ve Kamboçya üzerine araştırmaya ve okumaya zaman bulamadan aramızdan ayrıldıklarını biliyoruz. Bu kitap ile Türkiye solu adına da bir açığı kapatmak istedim. Bu çabayı sosyalizm adına parti binalarında, sendikalarda birbirinin kuyusunu kazmaktan, masa başlarında milyon kez tartışılan konuları temcit pilavı gibi tekrarlamaktan daha faydalı buluyorum. Her ne kadar kapağında bir gezi rehberi havası olsa da Asya ülkelerinin tarihlerine dair daha önce rastlamadığınız hikayeleri ve gözlemlerimi okuyacaksınız.
Kitapta bilmediğimiz neler göreceğiz Vietnam hakkında?
- Vietnam savaşının tarihsel arka planını, Vietnam direnişinin ilginç ve saygıdeğer detaylarını, savaşın Amerikan toplumu üzerindeki etkilerini hatta Türkiye’ye yansımalarını okuyacaksınız. Ardından Vietnam’ın bugünkü jeopolitik konumlanışı, ekonomisi, gezilip görülecek yerlerini detaylıca anlattım. Kitapta üzerinde en titiz çalışma yürüttüğüm ve içime sinen bölüm Vietnam oldu.
Güneydoğu Asya macerası ideolojik görüşünüzü nasıl etkiledi, ya da şöyle soralım geldiğiniz noktada ideolojik görüşünüzü nasıl tanımlıyorsunuz?
- Belki tek başına Asya macerası ile ilgili değil ama yaşla birlikte olaylara daha geniş bir perspektiften bakma yeteneği kazanıyor insan. Sosyalizmin kazanımlarını da, insanoğlunda değiştiremeyeceği şeyleri de görme şansım oldu. Bir de Türkiye ile bu coğrafya insanını karşılaştırdığımda hiç değişmeyen şeyler olduğunu gördüm. Bunların en belirgini, birbirlerine benzeyen komşu ülke halklarının birbirlerinden nefret etmesiydi. Türkiye’de bağnazların Yunan ve Ermenilerden ölesiye nefret ediyor oluşu, sık sık aklıma geliyor mesela.
Dönmeye nasıl karar verdiniz?
- Pandeminin yıkıcı ekonomik etkileri ve özel hayatımdaki gelişmeler artık benim için zamanın dolduğunu işaret etti.
Yine mecburen gezgin olarak mı devam edeceksiniz hayat yolculuğunuza? Ya da artık gönüllü gezgin mi demeliyiz size?
İçinde bulunduğum durum sanırım ikisini de barındırıyor. Türkiye’de yaşam benim açımdan maddi, manevi sürdürülebilir değil ne yazık ki. Önümüzdeki sene için gözümü Latin Amerika’ya diktim. Güneydoğu Asya'nın kapitalist yoldan kalkınmaya çalışan yoksul ülkesi Kamboçya ile sosyalizmi ayakta tutmaya çalışan Küba'yı karşılaştırma şansını yakalamak, sosyalizmin topluma kattıklarını gözlemleyebilmek müthiş olurdu. Sırf bu karşılaştırma üzerine makaleler, kitaplar yazılabilir. Bakarsınız orada da bir süre yaşayıp yeni bir kitapla naçizane yeniden karşınıza gelirim.