Prof. Dr. İskit: Yoğun bakım hastası, savaşa giren biri gibi travma yaşar

Prof. Dr. İskit: Yoğun bakım hastası, savaşa giren biri gibi travma yaşar
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı ve Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arzu Topeli İskit, yoğun bakımda uzun süre yatan kritik hastaların sonraki süreçte, özel polikliniklerde takip...

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı ve Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arzu Topeli İskit, yoğun bakımda uzun süre yatan kritik hastaların sonraki süreçte, özel polikliniklerde takip edilmesi gerektiğini kaydetti. Prof. Dr. İskit, "Bu hastalarda kas kayıpları, bilişsel ve psikolojik bozukluklar, yaşam kalitesini bozan pek çok şey meydana geliyor. Posttravmatik stres, yani savaşa giren bir kişi gibi bir travma yaşıyorlar. Bazı çalışmalar 8 yıla kadar bu etkilerin sürdüğünü göstermiş. Hastaların dörtte üçü işlerine geri dönemiyorlar. Yoğun bakım sonrası poliklinik kavramının yaygınlaşması lazım. Biz Hacettepe'de bunu ilk kuran üniversite hastanesi olduk, dünyada da yeni ama Türkiye'de pek örneği yok" dedi.

Türk Yoğun Bakım Uzmanları Derneği (TUYUD) ev sahipliğinde 26-30 Ağustos tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleştirilen dünyanın en büyük yoğun bakım ve kritik bakım kongresinde ele alınan en önemli konulardan biri de yoğun bakımda özellikle uzun süre yatıp çıkmış hastaların sonraki süreçteki tıbbi takiplerinin önemi oldu. 82 ülkeden dünyanın en önemli yoğun bakım uzmanlarının bir araya geldiği 16. Dünya Yoğun Bakım Kongresi'nde, (16th World Intensive and Critical Care Congress-WICC) yoğun bakımların artık 'duvarları, sınırı olmayan' bir konsepte doğru gitmesi gerektiği vurgulandı. Kongre Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı ve Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arzu Topeli İskit, "Yoğun bakımda artık konsept olarak bir değişikliğe gidiyoruz. Duvarları olmayan yoğun bakım kavramı... Bu, şu demek; yoğun bakım denince herkes kapalı duvarlar içinde bir bölüm, hastalar oraya yatar, birtakım tedaviler uygulanır ve çıkar. Artık yoğun bakımcıların rolü, hasta daha yoğun bakıma girmeden, kritik tabloya girer girmez başlıyor. Yoğun bakımdan çıktıktan sonra da sürmesi gerekiyor" dedi.

"Bu etkiler 8 yıla kadar uzayabiliyor"

Yoğun bakım sonrası izlemin önemini en çok pandemi döneminde gördüklerini kaydeden Prof. Dr. İskit, "Uzun süre yoğun bakımda yatan hastalarda kas kayıpları, kas güçsüzlükleri, bilişsel ve psikolojik kayıplar, yaşam kalitesini bozan pek çok şey meydana geliyor. Posttravmatik stres, savaşa giren bir kişi gibi travma yaşıyor bu kişiler. Bazı çalışmalar 8 yıla kadar bu etkilerin sürebildiğini göstermiş. Hastaların dörtte üçünün işlerine, önceki yaptıkları meşgalelere dönemedikleri gösterilmiş. Örneğin solunum yetmezliğine girmiş bir matematik profesörü, çıktıktan sonra artık eskisi gibi matematik yapamadığını söylüyor. Yoğun bakım sonrası poliklinik kavramları yaygınlaşmaya başladı dünyada. Biz, Hacettepe'de pandemiden önce açmıştık bu polikliniği, pandemiyle beraber yoğun bakımdan kurtulan en ağır Kovid hastalarının takibi için kullandık. Bir yıla kadar izledik bu hastaları. Yoğun bakım sonrası klinikleri ilk olarak İngilizler kurdu. Şu an Almanya'da, İspanya'da var. Hacettepe olarak biz ilk kurduk ve devam ettiriyoruz. Daha sonrasında ne oluyor bu hastalarda, uzun süre takiplerle bunu ortaya koyacağız" diye konuştu.

"Kronik hastalıkları önleyici rolü de var"

Uzun süre yoğun bakımda yatıp çıkmış kritik hastaların daha sonra beslenme destekleri, fizyoterapi rehabilitasyon ihtiyacı olduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. İskit, bunun bir ekip işi olduğunu söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: "Yoğun bakım uzmanlarına bu tip hastaları izleme yetkileri verilmeli. Yani yoğun bakımcı sadece dört duvar arasında hasta bakar durumda olmamalı. Ameliyat gibi düşünün, bir cerrah bir hastasını ameliyat eder ama ameliyat sonrası da takip eder. Şöyle bir şeyin de pek olmaması lazım. Mesela A hastanesinin yoğun bakımından çıkmış hasta, B hastanesinin polikliniğinde takip edilmemeli. Mümkün olduğunca aynı hastanelerde bu bakımın verilmeye çalışılması daha doğru. Burada önemli olan, bu ekibin içinde o yoğun bakımcının da olması. Poliklinikte ille de yoğun bakım hekiminin bulunması şart değil. Bu hastalara bir kısım ölçekler uygulanıyor, mesela zihinsel fonksiyonları, psikolojik durumları vb. Bu ölçekler illaki hekim tarafından uygulanmak zorunda değil. Yoğun bakım hekimi koordinatör. Tıpkı palyatif ünitelerdeki gibi eğitilmiş pratisyenler ve hemşire, destek personeli ile bu iş sürdürülebilir. Fizyoterapistler, psikologlar da sürece dahil edilebilir. Bu iş zaten sadece tek hekimin yapacağı bir iş değil. Bizim kendi hastalarımızda örneğin, hastanın daha fark etmediği bir bulguyu erkenden yakalayıp tedavisine çok daha erken başladığımız çok oldu. O yüzden önleyici hekimlik olarak da bir rolü var. Komplikasyonları, kronik hastalıkları önleyici rolleri de olabilir bu polikliniklerin."

"Yeşil yoğun bakım kavramı gündemde"

Prof. Dr. İskit, yoğun bakımlar ve hastanelerin artık iklim değişikliklerindeki rollerinin de tartışılmaya başlandığı kongrede, 'yeşil yoğun bakım' kavramının da ele alındığını söyleyerek "Artık yeşil hastane, yeşil yoğun bakım kavramı gündemde. Küresel iklim değişikliği diyoruz. İşte bunun önlemini almamız gerekiyor. Dünyanın birinci sorunu aslında. Hastaneler ve yoğun bakımlar da bunun bir parçası. Mesela tıbbi atık konusu. Geri kullanım, hastanelerde de geri dönüşüm. Avrupa'da, özellikle Hollanda'da falan var, bu tip yeşil yoğun bakım kavramları başlıyor. Türkiye'nin de buna yavaş yavaş adapte olması gerekecek. Ameliyathaneler ve yoğun bakımlar ile acil servisler, en çok tıbbi atık üreten bölümler. Ne kadarı geri dönüşümde kullanılabilir, çalışılması, değerlendirilmesi lazım. Ayrıca hastanelerde enerji tasarrufu da bu konuya giriyor" ifadelerini kullandı.

Öne Çıkanlar