Bülent Vardar
VİZYONDA İKİ YENİ FİLM: EZOP’UN SON FANTEZİSİ “OSMAN SEKİZ” & SARSICI MİNİMAL BİR FİLM “YANGIN GECESİ”
Ezel Akay’ın filmine Covid-19’un “evinde kal” sloganının etkisini hissettiren agorafobi olgusu damgasını vurmuş. Osman’ı yalnız bırakmayan canavarlar ise virüsünün sevimli yüzünü temsil ediyor gibi... Osman’ın paranoyalarla ve canavarlarla dolu yaşamı, evini satmaya karar verince radikal bir şekilde değişir.
Sinemamızın masal anlatıcısı Ezel Akay’ın son filmi “Osman Sekiz”, uzun bir sürecin sonunda nihayet vizyona girdi. Neredeyse üç yıldır devam eden Korona cehenneminden, sanatçıların etkilenmemesi ve bu olguyu üretimlerine taşımamaları şaşırtıcı olurdu!..
EZEL AKAY’IN YENİ FANTEZİSİ
Ezel Akay, yeni filminde aile mirası olan tarihi ve bakımsız evden dışarı çıkamayan agorafobik bir karakter olan Osman’ın, hayli fantezilerle süslü sürreel dünyasını anlatıyor. Osman’ın dış dünyayla evinin kapısındaki pencereler aracılığıyla iletişimde olduğu kurye dışında kimseyle ilişkisi yoktur; evinde onunla yaşayan canavarlar dışında!..
Akay’ın filmine Covid-19’un “evinde kal” sloganının etkisini hissettiren agorafobi olgusu damgasını vurmuş. Osman’ı yalnız bırakmayan canavarlar ise virüsünün sevimli yüzünü temsil ediyor gibi... Osman’ın paranoyalarla ve canavarlarla dolu yaşamı, evini satmaya karar verince radikal bir şekilde değişir.
Çekici bir kadın olan Nazlı, bu tuhaf adamın evini satın almak talebiyle Osman’ın bütün direnmelerine aldırmadan onun yaşamına sızar. Kısa sürede Nazlı’nın gerçek niyeti ortaya çıksa da, evdeki hesap Osman’ın evine sığmaz ve Akay, ikisi arasındaki ağlarını örer.
ÇOK ŞAPKALI BİR SANATÇI
Ezel Akay, çok şapkalı bir sanatçı. Mühendislik eğitimi sonrasında Amerika’da tiyatro eğitimi alan, tiyatro yönetmenliğiyle birlikte yapımcılık, senaryo yazarlığı, reklam filmi yönetmenliği de yapıp, İFR isimli yapım şirketini kurup, sinemamızda kendine özgü tarzıyla dikkati çeken bir yönetmendir. Filmlerine her zaman anlatan diye imza atan Akay’ın, filmlerine çoğunlukla bir masal tadı sızsa da, bu tadın damakta bıraktığı lezzet kimi zaman “Osman Sekiz” de olduğu gibi over doz olabiliyor.
PANDEMİNİN SİNEMAYA ETKİSİ
Sanatçıların dünyanın yoldan çıkması ve buna tüy diken Korona gibi pendemilerin etkisiyle, gerçekliğe fantezi ayarı yapmaları da anlaşılır bir durum. Akay’ın, önceki filmi “9 Kere Leyla” da fantezinin sınırlarını genişletirken; “Osman Sekiz” de bu sınırları zorlamaya başladığı dikkati çekiyor.
Ezel Akay’ın filmlerine oyuncu olarak sızması da alışılmadık bir durum değil... “Osman Sekiz”in senaryo yazarı ve yönetmeni olan Akay, bu defa filme sızmamış baskın şekilde sesiyle anlatıcı olarak ve film içine azımsanmayacak şekilde oyuncu olarak katılmış.
“Osman Sekiz”, sürrel dünyası ve fantezi sınırlarını zorlayan öyküsüyle kendi türü içinde eğlenceli bir film; uzun süresine karşın... Film özellikle sinemamızın emekleme döneminden çıktığı special efektler bağlamında da başarılı bir yapım. Dijital efekt sanatçıları Erkan Cerit ve Abdullah Ercan’ın filme bu bağlamda olan katkılarını anmadan geçmeyelim.
Filmde emlakçı rolünde oynayan ve aslında bir dolandırıcı olan Turan karekterinde, oyunculuk bağlamında Kemal Uçar öne çıkarken; başrol oyuncusu Tim Seyfi’nin, önce naif ve safiyene bir karakter izlenimi yaratan Osman’ı yansıtma bağlamında iyi bir seçim olduğunu vurgulayalım. Diğer yandan filmin başrolünde film müziklerinin olduğunu belirtmek fantezi sayılmamalı.. Zaman zaman İrlanda Halk Dansları tınılarını hissettiren müzikler, filmin fantezilerle örülü dünyasına başarıyla eşlik ederken; ülkemizin öne çıkan görüntü yönetmenlerinden Hayk Kirakosyan’ın, Ezel Akay ile beraberliği Osman Sekiz’de de devam etmiş. Kirakosyan’ın filmin sürreel atmosferinin oluşturulmasına, öne çıkan sanat yönetimiyle birlikte katkı sağlayıcı fırça darbelerinde bulunduğunu da ekleyelim.
SARSICI MİNİMAL BİR FİLM “YANGIN GECESİ”
Aynı zamanda görüntü yönetmeni olan kadın yönetmen Tatiana Huezo, “Yangın Gecesi”nden önce gerçekleştirdiği “Tempestad” (2016) ve “El Lugar Mas Pegueno” (2011) isimli belgesel filmleriyle tanınıyor. Huezo’nun belgeselci bagajı, ilk kurmaca filminin diline de yansımış. Filmin senaryo yazarı da olan Jennifer Clement’ın romanından uyarlanan filmin yönetmeni Huezo, didaktik bir anlatıma saplanmadan öyküsünü çocukluk döneminden ergenliğe geçen ve varoluş şiddetinin sarmalında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan çocuklar üzerinden anlatıyor.
Başka sinemanın dağıtımcılığını yaptığı “Yangın Gecesi” (Prayers For The Stolen), az gelişmişlik ve yoksulluk sarmalını bir türlü yırtamayan toplumların dramına yönelik sarsıcı bir film. Cuma günü vizyona giren film, uyuşturucu kartellerinin egemen olduğu bir Meksika köyünde, annelerin kız çocuklarını uyuşturucu baronlarından korumak için diken üzerinde olduğu acımasız dünyayı ve yoksulluğun bu koşulların oluşmasındaki rolünü anlatıyor.
LATİN AMERİKA’NIN UYUŞTURUCU KARTELLERİ
Maden aramak için doğanın katledildiği bir köyde yaşayan Ana (Ana Christina Ordenez Gonzales) ve annesi Rita (Mayra Batalla) zor koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Bölgede, uyuşturucu kartellerinin afyon tarlalarında çalışan anneler, seks kölesi yapılmak amacıyla kız çocuklarının kartel militanlarınca kaçırılmasını önleyebilmek için farklı çözümler üretir. Bu çözümlerin arasında kızlarını bite karşı korumak yalanıyla saçlarını kesmek, dişlerini boyayarak çirkinleştirmeye çalışmak ve hatta mezara benzeyen sığınaklar kazıp kartelin baskınlarında onları saklamak vardır. Köyün erkeklerinin iş aramak için gidip dönmediği bir dağbaşı köyüdür burası...
Yönetmen Tatiana Huezo, uyuşturucu kartellerinin baskı ve şiddeti altında yaşamak zorunda kalan, devletin kolluk kuvvetlerinin kartel militanlarıyla şavaş halinde olduğu ve kartelin baskınlarında araçlarının altına saklandığı bir köyde; bu şiddet ortamına karşın çocukluğunu yaşamaya çalışan üç kızın hikayesini sarsıcı ve yalın bir sinema diliyle anlatıyor “Yangın Gecesi”nde... Film, Meksika, Almanya, Brezilya, Katar, Arjantin, İsviçre ve ABD ortak yapımı. Bu geniş yapımcı mozaiği, uyuşturucu ve şiddete hayır bağlamında küresel bir dayanışma sanki...
Kapitalizm, her ne kadar kimi “akil adamlar” tarafından doğal bir sistem gibi (sosyalizmin insan eliyle yapılan bir sistem olduğu iddiasına karşılık) lanse edilse de, hem dünyanın kaynaklarının tüketilmesinde hem küresel iklim krizinde hem de büyük eşitsizliklerin başlıca sorumlusu. Altını çizdiğimiz bu olgular, “Yangın Gecesi” filmi aracılığıyla perdeden seyircinin zihnine de akarak onu düşünmeye yöneltiyor.
BELGESEL YÖNETMENLİĞİ GEÇMİŞİ
Aynı zamanda görüntü yönetmeni olan kadın yönetmen Tatiana Huezo, “Yangın Gecesi”nden önce gerçekleştirdiği “Tempestad” (2016) ve “El Lugar Mas Pegueno” (2011) isimli belgesel filmleriyle tanınıyor. Huezo’nun belgeselci bagajı, ilk kurmaca filminin diline de yansımış. Filmin senaryo yazarı da olan Jennifer Clement’ın romanından uyarlanan filmin yönetmeni Huezo, didaktik bir anlatıma saplanmadan öyküsünü çocukluk döneminden ergenliğe geçen ve varoluş şiddetinin sarmalında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan çocuklar üzerinden anlatıyor.
ÇOCUK OYUNCULARIN BAŞARISI
Filminin öyküsünü anlatmada yönetmen Huezo, çocuk oyunculardan önemli ölçüde yararlanmış. Her şeye karşın yaşamın devam ettiği algısı yaratması açısından da çocuk oyuncuların filme önemli katkıları var. Diğer yandan çocuk oyuncularla çalışmak kolay değildir. Gerek yaratılmak istenilen karekterler açısından oyunculuk performansı elde etmek gerekse de yetişkinlere göre çocukların dikkatlerinin dağınık olması ve sinemanın üretim koşullarına ayak uydurmalarının zorluğu açısından sıkıntılar oluşabilir.
Huezo, bu zor işin altından başarıyla kalkmasını bilmiş. Başta Ana karakterinin çocukluğunu canlandıran Marya Mebreno ve ergenlik dönemini canlandıran Ana Christina Ordenez Gonzales olmak üzere; Paula karakterinde Alajendra Camacho ve Maria karakterinde Giselle Barrera Sanchez’in performansları çok başarılı ve bu başarı filmin etkisini güçlendirmede önemli katkı sağlıyor.
Bir dağ köyü atmosferinde, börtü böcek ve kuş sesleri arasında doğanın zorlu koşullarında çekilen filmin seyirciye ulaşmasında özellikle sesin öne çıkan diğer bir öge olduğunu belirtmek lazım. 2021 yılında gerçekleştirilen 74. Cannes Film Festivali’nde “Belirli Bir Bakış Ödüllerinde” (Un Certain Regard Award) yönetmen Tatiana Huezo’nun mansiyonla ödüllendirildiğini de ekleyelim.
İSTANBUL’A BAHAR GELDİ: 41. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ BAŞLIYOR !
41. İstanbul Film Festivali, #41yıllıkbirrüya hashtag’iyle 7 Nisan’da başlıyor. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle festival 8 Nisan–19 Nisan tarihlerinde izleyicisiyle buluşacak. İstanbul Film Festivali uzun Korona arasındaki çevrimiçi gösterimlerinden sonra bu yıl yine salonlarda seyircisiyle buluşacak.
Ülkemizin önde giden film festivallerinden olan İstanbul Film Festivali, 7 Nisan’da güçlü ve dolu bir programla start alıyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından ilk kez 1982 yılında bir sinema haftası olarak düzenlenen ve İstanbul Sinema Günleri adı altında başlayıp, süreç içinde uluslararası film festivalleri arasında kendisine saygın bir yer edinen İstanbul Film Festivali, bu yıl 41. yılını kutluyor. Bizde 41 kere maşallah diyelim.
41. İstanbul Film Festivali dünya sinemasının en yeni örnekleri, gene kült yapıtlar, usta yönetmenlerin son filmleri, ayrıca yeni keşifler ve bu bağlamda gizli hazinelerin de aralarında olduğu 135 uzun ve 22 kısa metrajlı filmden oluşan zengin programıyla sinefillerle buluşuyor. Festival kapsamında 12 günde, 14 bölümde 43 ülkeden 164 yönetmenin filmleri gösterilecek. Festivalde gösterimlerin yanı sıra ayrıca konuk yönetmen ve oyuncuların katılımıyla gerçekleştirilecek sohbetler, konserler ve özel etkinlikler de yer alacak.
41. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ BASIN TOPLANTISI YAPILDI
41. İstanbul Film Festivali’nin programı 22 Mart Salı sabahı The Marmara Hotel Taksim’deki basın toplantısıyla açıklandı. İKSV Genel Müdürü Görgün Taner, Konuşmasında festivalin kurucularından Onat Kutlar’ı andı. Onat Kutlar’ın festivalin 10. yılında yazdığı bir yazıyı sık sık hatırlarız. ‘On yıldır her erken baharla birlikte adeta bir kış uykusundan uyanıyor bu kent. Canlanıyor, güzelleşiyor, gülümsüyor. Kent kıpırdıyor.’ Baharı da artık sabırsızlıkla beklediğimiz bu yılda, hepimizin sinemanın getireceği bu şenliğe çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek filmler, atölyeler, söyleşilerle bu yıl da Nisan’da sinemanın İstanbul’da bir şenlik olarak yaşanacağını umuyorum… Festival desteklediği yerli yapımlar, dünya festivalleriyle kurduğu kalıcı ilişkiler ve gençlere sağladığı teşvikle hem izleyiciler hem de sinemacıların yetişmesine katkıda bulunmaya devam ediyor. Festivalimiz hem en iyi, en ilgi çekici filmlerin, yaratıcı temalar altında sergilendiği bir şenlik hem de Köprüde Buluşmalar kapsamındaki çalışmaları ve ödülleriyle üretime de anlamlı bir katkıda bulunan bir etkinlik olabildiği için mutluluk duyuyoruz.
KEREM AYAN PROGRAMIN AYRINTILARINI AÇIKLADI
Festival programı ve etkinlikleriyle ilgili ayrıntılı bilgileri ise İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan aktardı. Ayan, Uluslararası Yarışma, Ulusal Yarışma, Ulusal Belgesel, Ulusal Kısa Film Yarışmalarında ve bu yıl ilk kez yarışmalı bir bölüme dönüşen Genç Ustalar'da yer alan ve Seyfi Teoman İlk Film Ödülü için yarışacak filmleri açıkladı.
Köprüde Buluşmalar Yöneticisi Gülin Üstün ise festival kapsamında bu yıl 17. kez Türkiye’den ve komşu ülkelerden yapımcı, yönetmen ve senaristlerle, uluslararası sinema profesyonellerini bir araya getirecek Köprüde Buluşmalar ortak yapım platformu hakkında bilgiler aktardı.
Bu yıl festivalin açılış filmi katıldığı festivallerde adından söz ettiren, Andreas Dresen imzalı Rabiye Kurnaz George W. Bush'a Karşı, dünya prömiyerini Şubat 2022'de Berlin Film Festivali'nde yaptı ve En İyi Başrol Performansı (Meltem Kaptan), En İyi Senaryo, Sanat Sinemaları Birliği Ödüllerini kazandı. Köln’de yaşayan komedyen, yazar, sunucu ve oyuncu Meltem Kaptan’ın güçlü Rabiye performansı kendisine Berlin Film Festivali'nde En İyi Performans Ödülü'nü getirdi. Diğer yandan tiyatro, opera ve film yönetmeni Andreas Dresen’in Geceyi Bekleyenler, Yolun Yarısında ve Yarı Yolda adlı filmleri, geçtiğimiz yıllarda İstanbul Film Festivali programında yer almıştı.
GÖSTERİMLER 7 SALONDA YAPILACAK
İstanbul Film Festivali’nin bu yılki gösterimleri Beyoğlu’nda Atlas 1948, Beyoğlu Sineması, Pera Müzesi Oditoryumu, Nişantaşı’nda CineWAM Premium+ City's (Salon 3 ve Salon 7) ve Kadıköy’de Kadıköy Sineması ile Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi olmak üzere 7 salonda birden yapılacak. Gösterim saatleri ise yine her yıl olduğu gibi 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30’da olacak.
İstanbul Film Festivali tarafından sinemaya gönül ve emek veren isimlere takdim edilen Sinema Onur Ödüllerine bu yıl iki değerli oyuncu layık görüldü: Meral Çetinkaya ve Gülsen Tuncer. Sanatçılara ödülleri, 7 Nisan gecesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılacak Açılış Töreni’nde sunulacak.
Festivalin ayrılmaz parçası olan ve her yıl Türkiye ve komşu ülkelerden yapımcı, yönetmen ve senaristleri uluslararası sinema profesyonelleriyle buluşturan ortak yapım, eğitim, networking platformu ve Anadolu Efes’in ana destekçisi olduğu Köprüde Buluşmalar, 14-15-16 Nisan tarihlerinde düzenlenecek.
ULUSLARARASI VE ULUSAL YARIŞMA JÜRİLERİ
41. İstanbul Film Festivali’ndeki yarışmaların jürileri ise şöyle: Uluslararası Yarışma jüri başkanlığını yönetmen, senarist ve yapımcı Bent Hamer üstleniyor. Bent Hamer başkanlığındaki Uluslararası Yarışma jürisinin diğer üyeleri yönetmen Radu Muntean, yapımcı Marie-Ange Luciani, yönetmen Ali Asgari ve Venedik Günleri sanat direktörü Gaia Furrer.
41. İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma jüri başkanlığını ise yönetmen ve senarist Onur Ünlü üstleniyor. Ulusal Yarışma Jürisi’nin diğer üyeleri oyuncu Demet Evgar, görüntü yönetmeni Barış Özbiçer, sanatçı ve eğitmen İnci Eviner ve yapımcı Marsel Kalvo’dan oluşuyor. İstanbul Film Festivali’nin kataloğuna ve film gösterim çizelgesine, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurumsal web sitesinden ulaşmak mümkün. İyi seyirler.