TRAJEDİYE YARATICI BİR BAKIŞ: REBEL
 & SHAZAM ! TANRILARIN ÖFKESİ

Kamal hayatını yoluna koymaya karar verir ve Belçikadan ayrılarak Suriyedeki savaşa katılmak için yola çıkar. Suriyeye vardığında milislere katılmak zorunda kalır ve Rakkada yüzüstü bırakılır. Geride kalan kardeşi Nassim, kendisini abisine ulaştırma sözü veren radikal gruplar için kolay lokma olur. Anneleri Leila ise geride kalan küçük çocuğunu korumak için savaşmak zorundadır.

Uzun süredir yakın komşumuz Suriye’de bir savaş devam ediyor. Nisan 2011’de Suriye Ordusu eylem ve ayaklanmaları bastırmak için görevlendirilmiş ve askerler ülke genelinde göstericiler üzerine ateş açmıştı. Aylarca süren askerî kuşatmaların ardından gösteriler silahlı isyanlara dönüştü. Çoğunlukla firari askerler ve sivil gönüllülerden oluşan muhalif güçler, merkez bir liderlik olmaksızın isyan çıkarmışlar; ülke genelindeki hemen hemen her kasaba ve şehirde yaşanan çatışmalar asimetrik bir savaşa dönüşmüştür. (1)

ARAP BAHARI VE SURİYE SAVAŞI

Bu savaş milyonlarca Suriye vatandaşının ülkesinden kaçmasına ve başta ülkemiz olmak üzere başka ülkelere de mülteci olarak sığınmalarına neden oldu. Büyük bir trajediye dönüşen bu savaş, Arap Baharı kapsamında özgürlük talebiyle bir ayaklanmayla başlamıştı. Aslında emperyalizmin Kuzey Irak petrolünü daha kolay ve hızlı şekilde denize indirmek amacıyla kaşıdığı özgürlük yanılsaması, savaşın temel motivasyonunun  ipuçlarını barındırıyordu.

Yaşadıkları ülkenin koşullarından kaçmak isteyen milyonlarca insan daha iyi bir yaşam hayaliyle  başta Batı ülkelerine gitmeye çalışıyor. Bu süreçte binlercesi geçmeye çalıştıkları denizde derme çatma botlarda boğuluyor. Bu süreci başaranlar Batıda mültecilik hakkı da elde edebiliyor.

“Asi” (Rebel), göçmen olarak yerleştikleri ülkelerde ötekileştirilen, bu duruma katlanamayıp arayışlara giren gençlerin, İslam adına şiddet kullanmaktan çekinmeyen İşid gibi örgütlerin eline düşmelerini ve bu tarz örgütlerin bir barış dini olan İslam’a aykırı yürüttükleri asimetrik savaşın kurbanları oluyor.

BATININ ÇİFTE STANDARTI

Leila (Lubna Azabal) ailesiyle Belçika’ya göçmüş ve vatandaşlık hakkı almıştır. Kocası ölen Leila, Belçika doğumlu büyük oğlu Kamal (Aboubakr Bensaihi) ve küçük oğlu Nassim (Amir El Arbi) ile yaşamaktadır. Temizlik işçisi olan Leila, sisteme uyum sağlamış ve  kurallara uyan iyi bir Batılı vatandaş gibi yaşama çabasındadır. Diğer yandan Batının aydınlanma, demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğü gibi değerleri, göçmen kökenli “vatandaşlar” için eşit koşullar içermez.

Batının “tilkiye kaç kazıya tut” politikası Kamal gibi gençler arasında infial yaratır. Batının özgürlük söylemlerinin göçmen “vatandaşlar” açısından geçersiz olması, çifte standartlarının radikaller tarafından kaşınması, bu duruma tepki duyan Kamal gibi gençleri de sözde özgürlük savaşçısı örgütlerin kucağına sürükler. Belçika, Lüksemburg ve Fransa ortak yapımı olan “Asi”, etkili öyküsü ve başarılı sinema diliyle bu trajik durumu beyaz perdeye taşıyor.

Kamal, hayatına bir anlam katmak ve annesini gururlandırmak için Belçika’dan ayrılarak Suriye’deki savaşa katılmak için yola çıkar. Suriye’ye vardığında milislere katılmak zorunda kalır ve Rakka’da yüzüstü bırakılır. Kamal istemese de İşid’in saflarına katılmak zorunda kalır. Gördükleri ve yaşadıkları hayal ettiği gibi değildir. Şiddetin öznesi olmak istemediği için eylemleri çeken kameraman olur. Bu süreçte savaşçılara, saldırılan kasabalardan kaçırılan kadınlar satılır. Kamal’a verilen ve doktor olan Noor ile Kamal arasında duygusal bir yakınlaşma oluşur. Kamal ile Noor gizlice kaçarken Kamal yakalanır, Noor ise kaçmayı başarır.

Geride kalan ve abisinden  haber almaya çalışan kardeşi Nassim, kendisini ona ulaştırma sözü veren radikal gruplar için kolay lokma olur ve Suriye’ye götürülür. Anneleri Leila ise geride kalan küçük çocuğunu korumak için savaşmak zorundadır. Bu süreç onu Irak’da YPG’nin kontrolündeki Taleb Yar’a, Nassim’i bulmaya sürükler.

RAP EŞLİĞİNDE ŞİDDET VE SAVAŞ !

İkisi de Belçika doğumlu yönetmenler Adil El Arbi ve Biall Fallah başarılı olduğu kadar yaratıcı   bir film de olan “Asi”ye ortak imza atmışlar. Arbi ve Fallah, Suriye savaşını fon alan ve bu kirli savaştan çıkar elde etmeye çalışan ülkelerin ve onların taşeron örgütleri arasındaki çatışmaları, son derece gerçekçi ve belgesel bir film çeker gibi  gerçekleştirmişler.

Günümüz dünyasının adaletsiz düzeninin ürettiği koşullar “Rebel”in omurgasını oluşturuyor ve  filmin şaşırtıcı ve ezber bozan yanı ise, böylesi filmlerde karşılaşılmayan Rap müziğinden destek alan kimi müzikal sahneler de içermesi ve yaratıcı bir sinema diliyle anlatımını  kurması.

Filmlerinin ismiyle müsemma şekilde bu katastrofik dünyayı sinematografik bir öyküyle anlatan yönetmenler Arbi ve Fallah’ın tercihleri, filmin uzun süresine (135') karşın seyirciyi koltuğuna mıhlayarak soluksuz bir seyre davet ediyor. Şüphesiz bu başarıda güçlü yapım tasarımı, görüntü yönetimi ve sanat yönetmenliğinin payı büyük.

Özellikle filmin dokusuna uygun dinamik kamera kullanımının yarattığı etkiyi de vurgulayalım. Diğer yandan filmi sürükleyen sinema şöleniyle birlikte müziğin etkili bir öge olarak öne çıktığı filmin, başarısında oyunculuk performanslarının payını da vurgulamadan geçmeyelim. Özellikle küçük Nassim’i oynayan Amir El Arbi ve annesi Leila karakterinde Lubna Azamal’ın öne çıkan performanslarının altını çizelim.

SHAZAM ! TANRILARIN ÖFKESİ

DC Comics evreni filmlerde Henry Cavill, Ben Affleck, Gal Gadot, Margot Robbie, Ezra Miller, Jason Momoa, Ray Fisher ve Zachary Levi gibi oyuncular başrolleri üstlendiler. DC Evreninin ilk filmi 2013 yapımı Çelik Adam'dı. Bu filmi “Batman v Superman: Adaletin Şafağı” (2016), “Suicide Squad: Gerçek Kötüler” (2016), “Wonder Woman” (2017), “Justice League: Adalet Birliği” (2017), “Aquaman” (2018), “Shazam!” (2019) ve “Yırtıcı Kuşlar” (2020) izledi. Son halka ise geçtiğimiz Cuma günü vizyona giren  “Shazam! Fury of the Gods” oldu.

Sinema başlangıçta bir panayır eğlencesiydi. Bu bağlamda ilk yıllarında seyircilere şüphesiz entelektüel bağlamda vaadleri de söz konusu değildi. Sinema aracılığıyla öykü anlatılabileceğinin keşfedilmesi, başlangıcından günümüze eğlencenin onun ana damarı olarak yol almasına neden oldu.

KÜLTÜR ENDÜSTRİSİNİN ALTIN ÇOCUĞU: SİNEMA !

Endüstriyel bir üretim alanı olan sinemanın, yaşayabilmesi için geniş kitlelerin ilgisine mazhar olması önemli. Bu bağlamda ana akım ya da ticari sinema her zaman ilgi çekmeye devam edecek ve varoluşunu sürdürecektir. Kaldı ki bir sanat dalının sürdürülebilmesine katkısı nedeniyle, sinema ve eğlence ilişkisini küçümsediğimiz düşünülmesin. Her ne kadar böylesi filmleri seyrederken onların dünyasını içselleştirmiş genç kuşak sinema yazarlarıyla aynı tepkileri vermesekte...

Amerikan Bağımsız Sineması’nın önde giden temsilcisi John Cassavetes, Hollywood sineması için “sinema kitlelerin afyonudur” demiş ve Hollywood için “rüya fabrikası” tanımını da yapmıştı. Kimi sinema hakkında ahkam kesmeyi seven köşe yazarı, DC Comics ya da Marvel Evrenine ait filmleri izleyenlerin, günümüzün kültürel anlamda çölleşmesinden esinlenip entelektüel bir iş yaptıklarını sandıklarını belirtiyor.

Her iki evrenin de filmlerinin satır aralarına kimi zaman entelektüel göndermeler sızabilir ama bu durum onların kimliğini değiştirmez. Onları seyredenler de entelektüel bir faaliyette bulunmadıklarının farkındır. Bu filmler kapitalizmin kendini yeniden üretmek için kurduğu “bilinç endüstrisi” ile,  mitolojik karakterlerini kullanarak seyirciye düşsel bir dünyanın kapılarını aralayıp, eğlenmesine fırsat sağlarken; reel dünyanın seyircisi olan insanlar, yine reel dünyanın sorunlarını, yaşadıkları çaresizlikleri ve dertlerini  bu sanal dünyanın nimetleriyle ikame ederler.

DC COMICS EVRENİ

DC Genişletilmiş Evreni, DC Comics yayınlarında görünen karakterlere dayanan ve Warner Bros. Pictures tarafından dağıtılan süper kahraman film serisini merkezine alan bir Amerikan medya imtiyazı ve paylaşılan kurgusal bir evren olarak bu tarz filmler 2011'den beri yapılıyor. Bu süre içerisinde Warner Bros. farklı üretim aşamalarında sekiz filmin dağıtımını yaptı ve bu filmler küresel bazda 5,48 milyar doların üzerinde box office rakamlarıyla, en yüksek hasılatlı filmlerin arasında onbirinci sırada yer alıyorlar. En yüksek hasılat imtiyazı ise, dünya çapında 1,15 milyar doların üzerinde gelir elde eden “Aquaman”dir.

ÜNLÜ OYUNCULAR ROL ALDI

DC Comics evreninin filmlerinde Henry Cavill, Ben Affleck, Gal Gadot, Margot Robbie, Ezra Miller, Jason Momoa, Ray Fisher ve Zachary Levi gibi oyuncular başrolleri üstlendiler. DC Evreninin ilk filmi 2013 yapımı Çelik Adam'dı. Bu filmi “Batman v Superman: Adaletin Şafağı” (2016), “Suicide Squad: Gerçek Kötüler” (2016), “Wonder Woman” (2017), “Justice League: Adalet Birliği” (2017), “Aquaman” (2018), “Shazam!” (2019) ve “Yırtıcı Kuşlar” (2020) izledi. Son halka ise geçtiğimiz Cuma günü vizyona giren  Shazam! Tanrıların Öfkesi” oldu. (1)

DC evreninin son filmi “Shazam! Tanrıların Öfkesi” çizgi film lezzetinde ve hoş zaman geçirmeyi vaadeden bir seyirlik. Özellikle Imax gösterim formatının büyük perdesinde izlemek de keyifli. İçinde bolca tanrılar ve süper kahramanlar da içeren bu filmi, uzun süresiyle Imax’in hatırına bile seyretmek kolay değil. Tabi DC Evreni müptelası ve çocuk değilseniz...

SHAZAM SERİ FİLM OLMAYA ADAY

İlk film Shazam’da, büyücü Shazam (Djimon Hounsou), güçlerini ailesinin terkettiği kimsesiz Billy Batson’a (Asher Atsom) aktarmış, o da kendisi gibi koruyucu ailesinin himayesindeki Freddy ile sevinçle keşfettiği güçlerini paylaşmıştır. Billy ne zaman sihirli sözcük Shazam’ı telaffuz etse, yetişkin birine dönüşerek süper kahraman sıfatıyla kötülerin korkusu, iyilerin ise koruyucusu olur. Süper güçlerle donanmış Shazam’ın karşısına (Zachary Levi) kısa sürede ölümcül güçlerle donanmış düşmanı Dr. Thaddeus Sivana (Mark Strong) çıkar.

Serinin son filmi “Shazam! Tanrıların Öfkesi”, Billy’nin güçlerini paylaşan ve süper kahramana dönüşen koruyucu ailesinin himayesindeki Freddy, Eugene (Ross Butler), Pedro (D.J. Cotrona), Darla (Meagan Good) ile Philadelphia’nın süper kahramanları olarak çökmekte olan asma köprüde mahsur kalanları kurtarmak gibi kahramanlıklar sergilerler. Bu defa ise düşmanları Tanrı Apollon’un kırılmış ve bir müzede sergilenen asasını ele geçirerek intikam almak isteyen kızları Hespera (Hellen Mirren), Kalypso (Lucy Liu) ve Anthea’dır (Rachel Zegler). Bu mücadelenin nasıl sonuçlanacağının keşfini ise seyircilere bırakalım.

“Shazam ! Tanrıların Öfkesi”nin öne çıkan sinematografik unsurunun Amerikan sinemasının çok güçlü olduğu görüntü efektleri olduğunu belirtmek abartı sayılmaz. Filmden bu efektler çıkarılsa geriye kalan malzemeyi kimin izleyeceği ise tartışmalı. Uzun süresi ve masalsı içeriğiyle “Shazam! Tanrıların Öfkesi” filminin önce DC Evreninin müptelaları ile çocukların ilgisini çekeceğini daha önce vurgulamıştık. Filmin türü bağlamında oyunculuk performansların bir ansamble olduğunu iddia etmek şüphesiz  bu masalsı, sanal dünyanın müptelaları için bile abartı sayılabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi