Bülent Vardar
ŞEKER ADAMIN LANETİ: CANDYMAN
Sinema sanatı açısından neredeyse bir tıkanıklığın yaşandığı bir süreçte yeni vizyona giren bir film, 1992 yapımı korku filmi Candyman’in ruhunu tazeleyerek, konusunu yeni bir biçimle yansıtarak dikkati çekiyor. “Şeker Adamın Laneti” (Candyman),1970’lerin sonlarında ırkçı saiklerle polisin siyahilere uyguladığı şiddetle başlayarak, bu şiddetin uzantılarını ve yansımalarını da, korku ve gerilim sineması türünü kullanarak günümüze taşıyan bir film.
İnsanlık dünyanın çehresini değiştirme açısından bilimi kullanarak her ne kadar ileri bir gelişme düzeyi kaydettiyse, bu gelişmeyi insanlığına tahvil edemedi. Günümüzde geçmişin küresel savaşlarının yerini, emperyalizmin çıkarlarını sürdürmek için gerçekleştirilen bölgesel savaşlar, aşırı nüfus artışına bağlı olarak doğanın kaynaklarının yok edilmesiyle ortaya çıkan küresel iklim krizi gibi olgular aldı. Aslında bütün bu paradoksun altında insanlığın başına musallat olmuş kapitalizmin ve dünyanın kaynaklarını “adaletsizce tüketen” bir avuç çıkar gurubunun hırsı yatıyor.
AMERİKA’NIN BÜYÜK DEFOSU IRKÇILIK
Amerika’nın geçmişinden bugüne en büyük defolarının başında ırkçılık olgusu gelmiştir. Polisin siyahilere uyguladığı şiddet, günümüzde geçmişe oranla azalmış olsa da, devam ediyor. Bu şiddetin son kurbanlarından birisi George Floyd’du. Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında ABD’nin Minnesota eyaletinde polisin onu gözaltına alma yöntemi şiddet içeren ve son derece tepki toplayan görüntülere sahne olmuş, bir polis diziyle Floyd’un dakikalarca boynuna bastırmış ve onun ölümüne neden olmuştu.
Sinema bir teknik buluş olmaktan sanata evrilme sürecinde etkili bir öykü anlatma yolu olarak insanlığın bütün çelişkilerini kendine malederek aktardı ve aktarma sürecine de devam ediyor. Bu süreç sinemanın ilk dönemlerinde etkili bir anlatım diline sahip olmasa da, teknolojinin gelişmesine de paralel olarak sinemanın kendini ifade etme kanallarının giderek zenginleştiği ve neredeyse sinema diliyle her öykünün anlatılabildiği bir dönemdeyiz...
SİNEMAYLA ETKİ YARATMAK
Açıkçası bugün bir filmin seyirci üzerinde, gerek anlattığı öykünün içeriği ve gerekse de o öyküyü anlatma biçimiyle geçmişteki gibi kolay bir etki yaratmasını beklemek zor. Sinema aracılığıyla insanlığa ve yaşama ilişkin neredeyse bütün öykülerin anlatıldığı düşünülürse, günümüzde yaşama dair bir olguyu sinema diliyle ifade etmek, yansıtmak daha önemli ve zor bir uğraş oldu.
Sinema sanatı açısından neredeyse bir tıkanıklığın yaşandığı bir süreçte yeni vizyona giren bir film, 1992 yapımı korku filmi Candyman’in ruhunu tazeleyerek, konusunu yeni bir biçimle yansıtarak dikkati çekiyor. “Şeker Adamın Laneti” (Candyman),1970’lerin sonlarında ırkçı saiklerle polisin siyahilere uyguladığı şiddetle başlayarak, bu şiddetin uzantılarını ve yansımalarını da, korku ve gerilim sineması türünü kullanarak günümüze taşıyan bir film.
CHICAGO’NUN ÇAĞDAŞ GETTOLARI
“Candyman”, 1992 yapımı ilk filmdeki siyahi gettolarından, günümüz Chicago’sunda burjuva mahalle yaşamına dönüşen atmosferi kullanarak, geçmişle bağ kuran ve anakronik kurgusuyla siyahilere yönelik şiddet olgusunu yansıtmakta alışıldık anlatım yöntemlerinin, kalıplarının dışına çıkan, özellikle biçim açısından etkili bir sonuç oluşturan bir korku ve gerilim sineması örneği...
Filmin mekanı olan Chicago’da olaylar 1970’lerde Cabrini-Green olarak bilinen siyahi insanların gettosunda yaşanan cinayetler ve siyahilere yönelik şiddet üzerine yoğunlaşıyor ve günümüzle 1970’ler arasında gelip giden bir kurgu aracılığıyla yönetmen Nia DeCosta öyküsünü anlatıyor.
Korkunun simgesi olan ve mahalledeki çocuklara içinden jilet çıkan şeker dağıttığı söylenen Şeker Adam, küçük William Burke’la (Colman Domingo) bir binanın bodrum katında karşılaşır. Çocuğun korkarak çığlık atmasıyla olay yerine ulaşan polisin şiddetine maruz kalan ve bir elinin yerinde kanca olan Candyman, acımasızca katledililir. Candyman’in ölümü sonrasında jiletli şekerlerin yeniden ortaya çıkması ise onun suçsuz olduğunun kanıtıdır. İlk filmde bağlantısı olan Helen Lyle, filmin ana karakteri Anthony McCoy’u bebekliğinde kaçırmış ve Candyman’in lanetinin onun aracılığıyla kuşaklar sonra yeniden sürmesine katkıda bulunmuştur.
Senaryosunu Jordan Peele’nin, Win Rosenfeld ve Nia DaCosta ile yazdığı filmin, yönetmenliğini de Nia DaCosta yapmış. Film korku ve gerilim sineması evreni içersinde yaratıcı karşılıklar bularak ve görsel efektler kullanarak öyküsünü oldukça etkili bir şekilde anlatıyor. Senaryo yazarlarından Jordan Peele sinema dünyasının iyi tanıdığı, Oscar ödüllü bir sanatçı. Peele’nin tanınmasında ortak senaryo yazarı ve başrol oyuncularından olduğu komedi filmi “Keanu” (2016) ve senaryo yazarı ve yönetmeni olduğu korku filmi “Get Out” (2017) önemli rol oynadılar. Peele bu filmin senaryosuyla, “En İyi Senaryo” Oscar’ını da almıştı. Diğer yandan filminin öyküsünü anlatmada DaCosta’nın seçtiği metaforlar bir araya getirildiğinde, öykünün ilerlemesi ve bağlantılarının anlaşılması sadeleşiyor.
BİÇİMSEL RADİKAL TAVIRLAR
Filmin başlangıcında radikal biçimsel tavırlar öne çıkarken, jenerik yazıları ve yapımcı logoları ters gösteriliyor ve bu kullanım filmin daha başında seyirciyi teyakkuza sokuyor. Filmin satır araları seyredilenin salt bir korku ve gerilim sineması örneğinden daha fazla vaatlerde bulunacağı hakkında ipuçları barındırıyor.
Nia DeCosta, konusunu anlatırken gölge oyunuyla sinematografik anlatımı kaynaştırıyor ve final jeneriğinde seyirciye bir film izlediğini özellikle vurgulayarak noktayı koyuyor. DeCosta, sinemanın gücünün en önemli timsali olan görüntüleri başarıyla kullanıyor. Candyman’in katledilme sürecinde yaşadığı vahşete aracılık eden arılar ise, öykünün bağlantılarının taşıyıcılığını yapıyorlar.
Filmin dünyasını oluşturmada başarılı diğer bir sinematografik unsur ise film müzikleri. Candyman’in spritüel temsilcisi Anthony McCoy ( Yahya Abdul-Mateen II) aracılığıyla “Şeker Adam’ın Laneti”, kimi zaman karmaşa dolu, çoğu zaman ise görüntü yönetmeni John Guleserian,’ın, estetik ve etkili görüntüleri ve başarılı aydınlatma tasarımı ile filmin dünyasını görkemli kılıyor.
Oyunculuk açısından ortalama performansların dikkati çektiği filmde, özellikle Anthony McCoy karakterini canlandıran “Yahya Abdul Mateen-II” ile, küratör sevgilisi Birianna Cartwright rolünde Teyonah Parris’in performansları öne çıkıyor.