OKULLU SİNEMANIN “ARZU FİLM”İ 9 EYLÜL’DE YAPRAK DÖKÜMÜ!

Okuduğumuz Fakültenin ve bölümün ne kadar ayrıcalıklı olduğunu ve büyük bir özgürlük ortamında üniversite eğitimi aldığımızı, 12 Eylül İhtilali’nin karanlık günlerinde ve özellikle mezun olduktan sonra sektöre girdiğimizde anlamıştık. Diğer yandan İzmir’in farklı ortamı, bizim 12 Eylül’ün karanlık yıllarını nispeten daha az baskı altında geçirmemizi sağlamıştı. Diğer yandan bir sinemacı için çok önemli olan toplumsal bilinci salt okuyarak ve izleyerek değil, ülkemizin yaşadığı zor günlerin bizzat içinden geçerek edinmiştik.

FENOMEN SİNEMA OKULU!

Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Sinema Televizyon Bölümü’nden mezun olan pek çok kişi ve benim yaşamımda, bu fenomen sinema okulunun önemli bir yeri vardır. Dokuz Eylül mezunları piyasada fırtına gibi esmiş ve sinemamızdaki “Arzu Film Ekolü” gibi “Dokuz Eylül Ekolü” ortaya çıkmıştı. Ben ve başka pek çok arkadaşımın yetişmesinde önemli payı olan bu kurum hakkında beni yazmaya teşvik eden ise, gerek hocalarımız gerekse de arkadaşlarımız arasında başlayan yaprak dökümü oldu.

Türkiye’de sinema sanatı eğitimi, Batı ülkelerinin önemli okullarıyla kıyaslandığında oldukça gecikerek başladı. Bu alanda ilk eğitim o zamanki adıyla İDGSA Sinema Televizyon Enstitüsü’nde 1976 yılında başlamış ve aynı yıl Ege Üniversitesi GSF ve 1977 yılında Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nde, sinema televizyon eğitimine başlanmıştı. Anadolu Üniversitesi, Sinema Televizyon Bölümü, Güzel Sanatlar Fakültesi altında olmasa da, sanat eksenli bir eğitim veriyor ve öğrencilerini özel bir sınavla alıyordu.

Daha sonra 1980’lerin başlarında bu sinema okullarının arasına Marmara Üniversitesi GSF Sinema Televizyon Bölümü de katıldı. Bu okullar ülkemizin çekirdek sinema okullarıydı ve hepsine  yeteneklerinin ve birikimlerinin ölçüldüğü özel sınavlarla öğrenci alınıyordu. Henüz üniversitelerimizde fabrikasyon eğitim dönemi başlamamıştı.

İlk başta gerek Ege Üniversitesi (Dokuz Eylül) gerekse de Marmara Üniversitesi’nde bölüm isimleri yalın olarak Sinema Televizyon değildi. Her ikisinde de Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema, Televizyon ve Fotoğrafçılık Anasanat Dalı ismiyle eğitim başlamıştı. O yıllarda üniversitelerde henüz Fotoğrafçılık Bölümleri de açılmamış; ilk fotoğraf bölümü İDGSA’da 1978 yılında “Fotoğraf Enstitüsü” adı altında eğitime başlamıştı.

OLANAKSIZLIK İÇİNDE AYRICALIKLI BİR EĞİTİM

Okuduğumuz Fakültenin ve bölümün ne kadar ayrıcalıklı olduğunu ve ne büyük bir özgürlük ortamında üniversite eğitimi aldığımızı, 12 Eylül İhtilali’nin karanlık döneminde ve özellikle mezun olduktan sonra sektöre girdiğimizde anlamıştık. O yıllarda bölümümüz ilk mezunlarını yeni vermişti. Diğer yandan İzmir’in farklı ortamı, bizim 12 Eylül’ün karanlık yıllarını nispeten daha az baskı altında geçirmemizi sağlamıştı. Diğer yandan bir sinemacı için çok önemli olan toplumsal bilinci salt okuyarak ve izleyerek değil, ülkemizin yaşadığı zor günlerin bizzat içinden geçerek edinmiştik.

Bu olumlu resmin diğer yüzünde ise, bölümün kurucu başkanı Prof. Dr. Alim Şerif Onaran’a verilen sözlerin tutulmaması nedeniyle; derme çatma koşullarda, çok yetersiz teknik malzemeyle eğitim almak zorunda kaldığımız bir atmosfer vardı. Ayrıca Bölüm, yer yok gerekçesiyle ilk mekanı olan eski Alsancak Stadı yanındaki GSF binasından, Ege Üniversitesi Kampüsündeki Tıp Fakültesi’nin kullanılmayan bir laboratuvarına taşınmak zorunda bırakılmıştı. Henüz o yıllarda Fakültemiz, Ege Üniversitesi’ne bağlıydı. Bu derme çatma Sinema Bölümü kısa sürede kampüsün gözdesi olmuş, Ege Üniversitesi’nin pek çok fakültesinin öğrencisi de kantindeki sobanın çevresinde toplanmaya başlamıştı. Bu ortamda o dönemin entelektüellerinin ve sinemacılarının  da katıldığı pek çok önemli etkinlik yapılmıştı.

Bu olanaksız koşullara karşın varolan özgürlük ve dönemin ruhuyla okulumuz, ekol olarak anılmasına uygun mezunlar yetiştirdi. İki üst sınıfımızda yönetmen Cemal Gözütok, Moda sinemasının kurucularından Yücel Özgür; bir üst sınıfımızda yönetmen Ömer Uğur, Yalçın ve Nihat Durak; bizim sınıfımızda akademisyenler Hilmi Maktav, Ragıp Taranç ve ben vardım.

Bir alt sınıfımızda ise okullu sinemacılar içinde ilk kez Berlin Film Festivali’nde “Bal” filmiyle “Altın Ayı” kazanan Semih Kaplanoğlu, dizi film yönetmeni Taner Akvardar, Ankara ve Uçan Süpürge Film Festivallerinde önemli roller üstlenmiş Sevna Somuncuoğlu, fotoğraf sanatçısı Necdet Kaygın, senaryo yazarı Gülin Tokat; iki alt sınıfımızda ise sinemamızın önemli senaryo yazarı ve yönetmeni Ümit Ünal, dizi yönetmeni Sadullah Celen, senaryo yazarı Sevgi Saygı, oyuncu Mehmet Atak, yapımcı Fatma Nur Sevinç ve geçtiğimiz günlerde erken kaybettiğimiz Oğuzhan Tercan vardı. Ayrıca bizden genç kuşak mezunlar arasında yönetmen Yüksel Aksu, Kudret Sabancı, dizi yönetmeni Türkan Derya ve görüntü yönetmeni Aydın Sarıoğlu ile öğrencilik yılları sonrasında sinema ve televizyon sektöründe önemli statülerde çalışan ve akademisyen olan pek çok mezun  vardır.

Kaybettiğimiz hocalarımız arasında başta bölümümüzün kurucusu Alim Şerif Onaran, Bilgin Adalı, Yavuzer Çetinkaya, Oktay Kutluğ, Hüsnü Tekin, İhsan Turgut, Cengiz Çekil, Turgay Gönenç, Mutlu Parkan’ın isimleri sayılabilir. Öğrenciler arasında ise akademisyen ve bölümün genç kuşaktan ilk Bölüm Başkanı ve pek çok sinema kitabı çevirisi olan Ertan Yılmaz, akademisyen Zafer Özden, fotoğraf sanatçısı Necdet Kaygın, “Deneysel Sinemanın Kısa Tarihi” isimli kitabıyla öne çıkan ve aykırı bir karakter olan Sabri Kaliç ve son halka yönetmen ve senarist Oğuzhan Tercan  oldu.

SİNEMA EĞİTİMİNE VE SANATINA KATKI

Yitirdiğimiz hocalar ve arkadaşlarımız hem sinema eğitimine hem de sinema sanatına katkılarda bulunmuş insanlardı. Hocalarımız eğitim yıllarımızda yetiştiğimiz kültürel ortam içinde biriktirdiklerimize farklı pencereler açmış ve yaratıcı düşünmeye bizleri teşvik ederek aramızdan pek çok sanatçının yetişmesine vesile olmuşlardı.

Oğuzhan Tercan’ın sınıfı futbola meraklıydı. Onların buldukları her boşlukta yaptığı maçlar, o zaman da uzun saçlarıyla Oğuzhan’ın bir topun peşinde koşması, daha dün gibi gözümün önünde... O yıllar her şeye karşın masumiyet yıllarımızdı. Hayallerimiz vardı ama bu hayaller uzak bir geleceğin sisli resimleri gibiydi...

Sinema sanatı eğitimi veren bir bölümün mezunu olarak Oğuzhan Tercan, hayallerine ulaşanlardandı. Sektörde yapımcı ve yönetmen Sinan Çetin ile çalışmaya başlamış ve genç yaşında, ülkemiz basınında kilometre taşlarından olan Abdi İpekçi’ye yapılan suikastı anlatan “Uzlaşma”  (1992) filminin yönetmenliğini yapmıştı. Çalışkan ve dinamik yapısı, yeteneğiyle kısa sürede sektöre adapte olmuş, ihtiyaç duyulan işleri yapmaktan çekinmemiş; görüntü yönetmeni Uğur İçbak’ın da altını çizdiği gibi uzmanı olmadığı işlere de kolaylıkla adapte olmuştu. Özellikle pek çok reklam filmi ile, yayınlandığı yıllarda tutmuş ve uzun süre devam etmiş “Doktorlar” (2006), “Gece Gündüz” (2009), “Karadağlar” (2011), “Tek Başımıza” (2011-2012) gibi dizileri de yönetti. İlk filmini takip eden uzun aradan sonra, ana akım örneği ve başrollerinde Haluk Bilginer ve Gülse Birsel’in oynadığı “Hırsız Var” (2005) ve daha sonra “Avanak Kuzenler (2008) filmlerini yönetti. Sinemada anlatacağı başka öyküleri olabilirdi. Umarım bu yaprak dökümü devam etmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi